Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İnsan Neyle Yaşar? / Mum

"'Göze göz, dişe diş' dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin." (Matta, 5:38-39. baplar) “Bu olay derebeylik zamanlarında yaşandı. Her türden derebeyi vardı o zamanlar. Tanrı ve ölüm korkusu olan, insana merhamet etmeyi bilenler de vardı, hatırlamaya bile değmeyecek, köpek gibi olanlar da. Fakat en kötüleri, çamurun içinden çıkmasına rağmen prens olmuş gibi davranan, toprak köleleri arasından yükselip amir olanlardı! Herkes en çok onlardan çekiyordu.”  Diyerek başlıyor  hikaye. Köylülere eziyet eden bir kâhyayı anlatıyor. Burada ana karakter “kötü” bir insan. Kötülüğü ise hırsından geliyor. Yükselerek bir köye kâhya olmuştur. Ancak köylülere eziyet etmektedir. Kraldan çok kralcılık taslıyor diyebiliriz. “Kâhya eline gücü geçirir geçirmez köylülerin tepesine bindi. Onun da bir ailesi –karısı ve evli iki kızı- vardı, epey de para biriktirmişti: Günaha girmeden, rahatça yaşayıp gidebilirdi, ama hırs dolu olduğun

Aksiyon Kore Filmi / Confidential Assignment

Kadrosunda Hyun Bin olunca hiç düşünmeden izlemeye başladığım film. Film başladığı andan itibaren güzel zaman geçeceği belli oluyor. Bir filmin başı güzel değilse sonunu merak edemiyorum ben. Filmin başında, Kuzey Koreli bir grup polis (hain) devletten altınları çalarak kaçarlar. Ancak birçok yoldaşlarını öldürmüşlerdir. İçlerinde sadece Hyun Bin kalmıştır öldürülmeyen. Hyun Bin’in karısıda öldürülenlerin içindedir. Hyun Bin intikam almak için fırsat ararken, Güney Kore ile Kuzey Kore 3 hafta sonra buluşacaklardır. Hyun Bin, haini yakalamak için bu ekibe verilir. Güney Kore’den onunla ortak olarak çalışması için bir dedektif verilir yanına. Bu dedektif Hyun Bin’in tam tersi karakteri olsa da zamanla dost olacaklardır. Arada güzel komik sahnelerde vardı. Gerilim ve aksiyon gayet düzeldi. Dövüş sahneleri de oldukça iyiydi. Hyun Bin rolünün hakkını vermiş, bana arkamı yaslanıp 2 saat keyifle film izlemek kalmıştı. Korelilerin filmleri de dizileri kadar iyi ve başar

Kıvılcımı Söndürmeyen Ateşi Zapt Edemez

İnsan Neyle Yaşar? Kitabının ikinci öyküsüydü bu hikaye. Başlığı okumamla beraber merak etmeye başlamıştım bu öyküyü. Hani bazı cümleler vardır, insanın içine dokunur işte böyle olmuştu. Daha başlıkta içime dokunmuştu. Bu kısa öykü bir hayat dersi aslında. Nefret küçük bir kıvılcım olup yüreğimizde ki yerini aldığında kendimizi haklı çıkarmak adına her yola sürükleyebiliriz. Nefret yüktür derler ya işte öyle… Bu hikayede de nefretin aslında en çok kime zarar verdiğini net bir şekilde göreceğiz. Bir yumurtadan başlayan, her şeyi koca alevlere dönüştüren bir öfke anlatılıyor bu öyküde. Aslında ilk başlarda huzurlu bir komşulukları vardı bu öyküde ki insanların. Sonra bir gün tavuk karşı komşunun arsasına girer ve bir yumurta kayıptır. Önce kadınlar başlar kavgaya. Bir yumurtadan sebeple… Sonra erkeklerde dahil olur bu kavgaya. Öyle büyür öyle büyür ki bu kavgalar. Artık birbirlerini şehre gidip mahkemeye vermekten neredeyse topraklarıyla uğraşacak vakit bulamamışlar. Tabi

İnsan Neyle Yaşar? / L.N. TOLSTOY

Geçenlerde karşıma çıktı İnsan Neyle Yaşar? Biran duygulandım. İlk okuduğumda sanırım ilkokula gidiyordum. Annemin ya da ablamların kütüphanesinden seçmiştim okumak için. Eskiden biz çocukların eğlenmek için yapması gereken şey kitap okumaktı. Hatırlıyorum o zamanlar bu kitap sana ağır gelir, yaşına uygun değil diye bir şey yoktu. Herkes her şeyi okuyabilirdi. Çünkü meşgale kitap okumaktı bizim için. Özellikle sokakta oynayan son çocukların neslinden olunca insan biraz hüzünleniyor. Geçmişe baktığımda bir atarim bile olamamıştı. Gittiğimiz her misafirlikte yaptığımız şey raflardan kitap seçmek ve onunla ilgilenmekti. İnsan Neyle Yaşar ile karşılaşınca sanırım bu sebeptendir biraz duygulandım. Hikayeyi hala anımsıyordum. Küçük Prens kitabını anlatırken de bahsetmiştim. Bu kitap içinde elimde birden fazla basım vardı. Ve yine aynı sorun vardı. Basımların hepsinde cümleler birbirinden farklıydı. İçimden, doğrusunu okumak için o dilimi öğrenmem gerekli acaba diye düşünmüştüm.   Ç

Golden Slumber Kore Filmi

Aksiyon filmlerini hemen hemen her gün izliyorum. Heyecan ve gerilim hoşuma gidiyor. Bu filmide Kan Dong Won için izlemeye başladım denebilir. Konusuna bakınca oldukça hoşuma gitmişti. Kesin çok heyecanlıdır diye düşünmüştüm. Ama istediğimi bulamadım… Filmin konusu güzel olmasına karşın senaryo hafif kalmıştı bana göre. Onun dışında finalini hiç beğenmediğim bir film oldu. Sonuçsuz bitti sanki. Kore film dizilerinden alışkın olduğum kadarıyla insan kötü insanların sürünüşünü, düşüşünü görmek istiyor. Filmin konusu ise, bir gün başkana suikast düzenlenir ve suç Kurye Kang Dong Won’un üzerine atılır. Oldukça ahlaklı ve başarılı olan bu Kurye televizyonlara kadar çıkar ve halk tarafından tanınır sevilir. Bir gün elinde bir kutu ile teslimat yapacakken başkanın geçtiği sırada bir bomba patlar. İkinci bomba ise kuryenin elindedir. Bu bombadan arkadaşı sayesinde kurtulur ancak arkadaşı onu kurtarmak pahasına ölümü göze almıştır. Kuryenin artık yapması gereken tek şey kimseye

Küçük Prens’ten İçimi Isıtan Alıntılar

Küçük Prensi yıllardır okumak istiyordum. En sonunda okumaya karar verdim. Elimde üç farklı basım vardı. Önce üçünüde bir inceleyelim dedim. İçerisinde ki cümleler anlam olarak aynı ifadeyi verseler de cümlelerin hepsi farklıydı neredeyse. Bu durum biraz sinirlerimi bozmuş olsa da bir tanesini seçtim ve okumaya devam ettim. Küçük Prensi okudukça yüzümde tebessüm oluştu. Tabi ki niye bu kadar geç kaldım, böyle güzel bir hikayeyi okumak için dedim kendime. Küçük Prensin bu güzel yolculuğuna ortak olmak çok keyifliydi. O güzel düşünceleri ve gözlemleri bende fazlasıyla soru işareti bıraktı, insanlara dair. Ancak kitabı geç saatlerde okuyup bitirdiğim için çok sevinçliydim. Sebebi ise kitabı kapattığımda çıkıp yıldızlara bakmak ve tebessüm etmek hoş bir duyguydu. Bu kitap için çok fazla yorum yapılmış, çok fazla şey söylenmiş. Ben sadece mutlu oldum bu hikayeyi öğrendiğim için bu kadar. Ama o güzel cümleleri unutmak istemiyorum. Aklıma geldikçe de açıp okuyorum ara sıra.

Şeker Portakalı Kitap Yorumu

Şeker Portakalı Kitabı yıllardır aklımda okuyacaklarım arasındaydı. Başucumda kitapların arasında durmasına rağmen bir türlü ona sıra getirememiştim. E-okuyucuya da indirmiştim bu kitabı. Bir gün parkta oturduğumda açtım bu uygulamadan okumaya başladım. Sayfalar birbirini takip ederken zaman da hızlı hızlı akıyordu. Ertesi gün şehir dışına çıkmıştım. Otobüste yapılacak en iyi şey kitap okumak. Şeker portakalının çoğunu bu otobüste okudum. Öyle ki otobüsün içinde yeri geldi güldüm, yeri geldi ağladım. Özellikle son sayfalarında kendimi tutmaya bile çalışmamıştım. Zeze, benim kalbimin tahtına oturmuştu. İçimde bir kitaba kolay kolay besleyemeyeceğim bir duygu ile Zeze’ye, o küçük masum çocuğa sarılma hissini öyle kuvvetliydi ki anlatamam… Şeker Portakalı, Vasconcelos’un çocukluğundan derin izler taşıyan, yaşamın beklenmedik değişimleri karşısında büyük sarsıntılar yaşayan küçük Zeze’nin başından geçenleri anlatır. Yazar, tam 12 günde yazdığı bu romanı “20 yıldan fazla

Çavdar Tarlasında Çocuklar Kitabı Hakkında

Bu hikayeye ablamın tavsiyesi ile başlamıştım. Bana çocuklarla ilgili kitap önerir misin? Diye sormuştum. O da Sineklerin Tanrısı ve ya Çavdar Tarlasında Çocuklar kitabını okuyabilirsin demişti. Sineklerin Tanrısı kitabının biraz daha ağır olabileceğini düşündüğüm için Çavdar Tarlasında Çocuklar kitabını seçtim. Bir kitabın anlatımında önemsediğiniz şey nedir? Benim en sevdiğim ve bir kitabın asla aklımdan çıkmamasını sağlayan şey anlatıcının ağzından hikayeyi dinlemektir. Bu hisse her zaman bayılırım. Kitabı okurken elimde bir kitap olduğunu değil de karşımda bir dostum bana hikayesini anlatırmış gibi gelir. Kitabı elimden bırakamam. Bu kitapta da böyle oldu uykusuz bir gecede saatler içinde okudum. Kitabı “NewYork'lu bir burjuva ailesinin oğlu Holden Caulfield'in "büyümeye dair" keyifli ve hüzünlü öyküsü” olarak kısaca özetleyebiliriz. Holden, büyümek ve çocukluk arasında sıkışmış gibi. Kaç yaşına gelirse gelsin içindeki çocuğa göre davrana

Dökülen Saçlarımı Yeniden Çıkardım

Merhaba Yeni Çıkan Saçlar Daha önceleri saç dökülme konusunda bahsetmiştim. Saç dökülmeme çare aramış, işime yarayan bir yöntemi bulmuştum. Ancak şimdi yeni bir sorun vardı. Dökülen saçların yerine yenisini nasıl çıkartacağım? Bunu birkaç yıl önce bir kuaförden duymuştum. Ama denemedim. Artık son çare bir şeyler yapmak için denemek istedim. Yaklaşık 1 aydır kullanıyorum. Ve aşırı derecede memnunum. Daha önce yapmadığım içinse baya pişmanım. Bu yöntemi deneyenler olmuş, aklında soru kalanlar olmuş. Bende denemeden önce bir araştırdığımda baya tedirgin olmuştum. Ama artık başka şansım da pek yoktu. O kadar çok şey denedim ki saç çıkartmak için. İnternette övülen  lüks markalarında bir işe yaramadığını çok net gördüm açıkçası. En çok dökülen bölgem alnımın yanındaydı. Baya açılmış, saç bile toplayamayacak hale gelmiştim. Moral bozukluğu yüzünden oralar boş boş görününce sinir oluyordum.   Son 5 yıldır kahkül kullanmama rağmen artık kullanamaz hale geldim, o kadar