Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Maniac Dizi Yorumu

Diziyi izledikten sonra çok fazla yeni sezon reklamlarını görmeye başladım Maniac’ın. Sokaklarda, reklam panolarında en çokta internette. İzlemeye karar verdiğim sırada çok popüler olmadığını düşünüyordum. Konusuna bile bakmadan izlemeye başladım diyebilirim. Dizi psikolojik hastalığının tedavileri için denek olmayı kabul eden bir grup insanın laboratuvarda kendileriyle yüzleşmelerini anlatıyor. Çok durağan bir şekilde başlamıştı sanırım sonunu getiremem diye düşünüyordum. Ancak öyle olmadı. Her bölümüyle kendine daha çok bağladı Maniac. Oyuncular rollerine çok yakışmıştı. Ve izlerken dizi olduğunu bilmesem gerçekten hastalıkları olduğunu düşünürdüm. Son derece gerçekçiydi. Emma Stone yıllar önce annesi tarafından terk edilmiştir. Ve üzerine kız kardeşini de bir kazada kaybettikten sonra ilaç kullanmaya başlar. Bu ilaçlar onda bağımlılık yapar. İlaçlara ulaşmak için denek olmayı kabul eder. Emma’nın sorunu kız kardeşiyle vedalaşamaması ve ölümünden kendini sorumlu t

Kafaya Takmamak Neden Bu kadar Zor?

Bu hafta kendime bir söz vermiştim. Gereksiz her şeyi kafamdan silip, yeni bir ben olacaktım. Kitap okumaya daha fazla zaman ayıracaktım. Bolca yazı yazmaya çalışacak, sürekli kendimi geliştirebileceğim uğraşlar edinmeye çalışacaktım. İnsanlarla gereksiz sohbetler, samimi görünen samimiyetsizliklerden kaçınacak sanata, öykülere, müzik aletleri öğrenmeye zaman ayıracak ve ufkumu genişletecektim. Bundan böyle kendimi sevecek, eksik gördüğüm yanlarımı insanların içinde belli etmeyecek artık onların yan bakışını, gereksiz ve anlam taşımayan sözlerini kafama takmayacaktım. Kendime değer verecek ve bu değerin dışarıdan görünmesi için uğraşmayacaktım. İnsanlara lafla bir şey anlatılmayacağını, tartışmalar ve ya kavgalarla, yumuşak ve ya sert bir sesle en ince ayrıntısına kadar duygularımı ifade etmeye çalışsam bile onların tutumlarının değişmeyeceğini her insanın bir sabit fikri olduğunu çok uzun yıllar önce keşfetmiştim. Özellikle insanlar hakkında bir karar aldığımda, tut

Beyaz Geceler / Fyodor Dostoyevski

Kitapçıda Can Yayınları rafında dalgın dalgın bakarken gözüm takılmıştı Beyaz Gecelere. Alt başlığı birkaç kez okumuştum “Bir Hayalperestin Anılarından.” Hafif bir sersemlik vardı o gün üstümde kafamı toparlayamıyordum. Elime aldım ve arka kapağını okumaya başladım biraz silkelenerek. Öykünün yalnız ve hayalperest anlatıcısı diye başlıyordu ilk cümle. Kendi ruh halimle çok bütünleştirmiştim o an. Bende bir nevi böyle sayılırım diyordum kendime. Yalnız ve tek sığınağı hayalleri olan bir kızın eline çok yakışır bu kitap diye düşündüm hemen ardından. Kasaya gittim ve elimde birkaç kitapla birlikte aldım. O sıralarda Zülfü Livaneli’nin Seranad kitabını okuyordum. Sonlarına yaklaşmıştım ve bir gün öncesinden o kadar çok ağlamıştım ki Seranad’ı okurken, sanırım o gün biraz sersem gibi olmamın sebebi oydu. Seranad’ı bitirir bitirmez Beyaz Geceleri aldım elime. Beklediğimden daha harika çıkınca tüm kitapları içime sokmak geliyordu. İnanılmaz akıcı ve kolay okunan bir kitaptı Beyaz G

Şeytan / Tolstoy

Bir yaz misafirliğe gittiğimiz evin odasında tanışmıştım ilk kez Tolstoy’la. Birkaç gün kalmıştık orada, çok küçüktüm o zamanlar. Bir gece yarısı okuduğumu hatırlıyorum. O zamanlar telefonlar tabletler yoktu. Birçok çocuğun yalnızca aterisi vardı. Aterisi olmayan bir çocuk gelmişse eğer eve ayıp olmasın diye birkaç kez oynatılır sonra kaldırılırdı bir çekmeceye. Kitap okuma yarışı yapardık akranlarımla. Öyle çocukluk gazı ile okumuş sonra da bu kitap benim olabilir mi demiştim ev sahibine. O da kırmamıştı beni. Anneme götürüp çantasına kaldırmasını söylemiştim. Yıllardır duran bu kitabı tekrar okumak için elime aldığımda o zamanlar bir şey anlamamış olsam gerek ki hiçbir şey hafızamda canlanmamıştı. Yine aynı iştahla okumaya başladım. Tolstoy bu ilginç uzun öyküsünde içimizde ki şeytanı öyle ustaca kaleme almıştı ki okurken uzun uzun düşünüyordum. Büyük yazarları okurken o durağan cümlelerde hem zihnimi kontrol etmeye aynı zamanda cümleleri anlamaya çalışıyordum. Öykünün iç

Salman Rushdie / İki Yıl Sekiz Ay ve Yirmi Sekiz Gece Kitap Yorumu

Salman Rushdie’yi ilk Floransa Büyücüsü kitabında tanımıştım. Anlatım tarzı, kurgusu ve hayal gücü ile tam bir şölen gibi gelmişti bana. Daha sonra birçok kitabını almış olsam da diğer kitabını yeni okumaya başlamıştım. Üst üste aynı yazarı okuyamamak gibi bir sorunum var. Kitapları çok akıcı olmasa da kolay okunuyor. Sonunu okumadansa hikayeyi anlayamıyorsunuz. Bana çok farklı gelen bir tarzı var Salman Rushdie’nin. Efsaneler ve masallar içinde uzun süreli bir yolculuk onun hikayelerini okumak. Bu kitapta da ilk karşıma çıkan, Floransa Büyücüsündeki gibi bir sayfada yazılmış olan birkaç söz. Bu sözlerden hoşuma giden biri var ki... Bayılıyorum desem yeridir. “Yazmam gereken kitabı, benden beklenen romanı yazmak yerine, bizzat okumak istediğim kitabı yarattım.” Çok hoş ve anlamlı değil mi? Hikaye İbn Rüşd ve Gazzali’nin fikirleriyle onların sonu gelmeyen çekişmeleri ile dolu. Şuna da değinmek gerekir ki, Yazarın babası İbn Rüşd’e olan sevgisinden dolayı Rushdie soyadın

Yeraltından Notlar / Fyodor Dostoyevski

Dostoyevski okumak için uzun zamandır bekliyordum. Rus dili okumamın vermiş olduğu kararla artık ertelemek istemiyordum. Sürekli kulak aşinalığı olan, dili ağırdır, okusan anlayacak mısın ve daha bir sürü gereksiz lafı geride bırakıp kitabı elime aldım. Daha kapağı açıp ilk cümleleri okumamla beraber kitap inanılmaz güzel gelmişti. Elimden bir süre bırakamadım. Bir bölüm daha bir bölüm daha derken neredeyse yarılamıştım. Kitap boyunca altını çizdiğim yerler o kadar çoktu ki bu kadar samimi bir dili olduğunu bilmiyordum. Dosteyevski’nin o iç dünyasına inmeyi, böyle güzel notları okumayı bu kadar gece bıraktığım için kendime kızdım. Kitabı ilk okuduğum birkaç bölümde istem dışı olarak sanki Gogol’u görüyordum. Cümlelerin ve hikayenin anlatılışı bana onu çok anımsatmıştı. Bunu ablama söylediğimde bana zaten Dostoyevski ne demiş, “hepimiz Gogol’un paltosundan çıktık.” Evet çok doğru diye onayladım. Emin olmamakla birlikte belki de ilk girişte onun izini taşıyordu. Ancak git gi