Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Garip ve Ürpertici - Ceza Sömürgesi / Franz Kafka

Suç ve Ceza İlişkisine Farklı Bir Bakış Bir sömürgede suç işleyen bir askerin bir makineyle cezalandırılması anlatılıyor.   İsimsiz bir ada da savunması alınmayan bir mahkumun suçunu dahi bilmediği halde doğal kabul edilen bir yaklaşımla cezalandırılması anlatılır. Doğru dürüst yargılanmadan, suçlu olup olmadığı araştırılmadan cezaya çarptırılan mahkumların korkunç şekilde infaz edilmesi için tasarlanmış bir makine var. Sömürgenin eski komutanı tarafından tasarlanan bu korkunç makineyle suçlunun işlediği varsayılan suç vücuduna kazınarak, on iki saat acı çektirerek öldürülür.  “Ayrıca mahkûm öyle köpek gibi itaatkâr görünüyordu ki, sanki bayırlarda dolaşsın diye serbest bırakılsa idam başlarken geri dönmesi için ıslık çalmak yeterli olacaktı.” Yeni komutan ise bu ceza makinesini istemiyor. Bu makine anlatıldığında öykünün içine tüyleriniz ürpererek giriyorsunuz. Bunun için bir gözlemci olarak uzman geliyor, cezayı izlemek ve yorumunu yeni komutana bildirmek iç

Şarkıcı Josephine Ya Da Fare Halkı – Franz Kafka

Koşulsuz Bağlılık- Sorgusuz İnanmak Şarkıcı Josephine ya da fare halkı bir açlık sanatçısı kitabında ki son hikaye. Sanata sanatçıya insanlığa karşı beni çok fazla soruya boğan öykü… Bu öykü günümüze o kadar çok benziyor ki… Siyasetçiler, sanatçılar, otoriter sahibi olan çevremizdeki herkes ve ya kısaca koşulsuz bağlılık. Öykü onu dinlemeyenler şarkının ne demek olduğunu bilmiyordur diye başlıyor. Josephine adlı bir şarkıcı, farelerden oluşan topluma şarkılar söylüyor. Şarkı söyleyebilen tek kişi o ve oradan oraya koşturan fareler Josephine şarkı söylemeye başlayınca koşturmacalarını bırakıp onun etrafında toplanmaya başlıyorlar. “ Herkes bu ıslığı çalabilecek kudrete sahip ama Josephine kendi ıslığının bir sanat olduğunu öne sürüyor ve halkı buna ikna ederek bu sanatın ulusun varlığı için elzem olduğuna inanmalarını sağlıyor.” Öyküyü okurken bireyselliğin önemini düşündüm. Çoğunluk ve uymak kelimeleri öykünün içine gizlenmiş sanki, Kafka adeta bu öyküde bizle

Küçük Bir Kadın – Franz Kafka

Küçük Bir Kadın Öyküsü On sayfalık bir öykü. İçerisinde içime işleyen öyle güzel cümleler var ki… Bu öykü sanırım birçok Kafka kitabında bulunabilirmiş, ben Maviçatı Yayınlarının Açlık Sanatçısı kitabının içerisinde okumuştum. Ben de bu öykünün içerisinde ki beni etkileyen cümleleri sizlerle de paylaşmak istedim.Küçük bir kadın kitabından alıntılar; “Eğer bir hayatın küçük parçaları en küçük parçalara bölünebilir ve her bir parçasına ayrı ayrı değer biçilebilirse, hayatımın her bir parçası ona göre bir kusur sayılırdı.” “Bir insan sürekli olarak bir başkasının nefretinin hedefi olamaz.” “…Gençlik her şeyin üzerini gölgeleyen bir çiçek gibi; tuhaf karakteristik özellikler gençliğin sonsuz enerjisinin içinde kaybolur.” “…Dünya tarafından rahatsız edilmeden kendi hayatıma sessiz sedasız uzunca bir süre devam edeceğim, düşüncesinden ayrılmayacağım.” “…Ama ileriki yaşlarda hayatta kalan şeyler tortulardır; her biri gereklidir, hiç biri yeni değildir, her bi

Çünkü Sevdiğim Bir Yiyecek Bulamadım! Bir Açlık Sanatçısı – Franz Kafka

Bir Açlık Sanatçısı Öyküsü Yazarın son öyküsü olarak da bilinmektedir.1922 yılında yazılan bu kitap içerisinde dört öykü barındırır. İlk öykü bir açlık sanatçısıdır. İnsanların, sanatçı üzerinde ki “ne zaman yemek yiyecek” düşüncesiyle yaptığı psikolojik baskıyı konu alır. Azalan ilgiye rağmen sanatını sürdürmeye çalışan bir açlık sanatçısının ironik yolculuğudur. Sanatını bir kafesin içinde icra eder ve açlığından şüphe eden insanları ikna etme çabası ile çırpınıp durur. Çünkü oradaki herkes bilirdi ki; "Açlık Sanatçısı" bu süre boyunca hiçbir koşul atında, zorla bile olsa tek bir lokma dahi yemezdi, sanatı bunu ona yasaklardı. Tabi ki her gözlemci bunu anlayamazdı; bazen görevlerini ihmal eden gece gözlemcisi grupları olurdu, bilinçli olarak ondan uzak bir yerde oturur ve açlık sanatçısının bunu fırsat bilerek bir şeyler yiyeceğine kesin gözle baktıklarını açıkça belli ederek, kağıt oyunu oynarlardı. Başka hiçbir şey açlık sanatçısına bu gözlemcile

Criminal Minds Kore Dizisi

Criminal Minds  Aksiyonlu, gerilimli Kore dizileri ararken Two Weeks’ten izlediğim Lee Joon-Gi aklıma geldi. Oynamış olduğu dizlere bakarken Criminal Minds hoşuma gitti, diğer oyuncular içinde Good Doctor’dan tanıdığım Moon Choe-Won’un da bu dizide oynadığını gördüm. E tanıdığım oyuncular var, konusu da gayet iyi derken başladım izlemeye. İlk bölümünü yaklaşık 3 günde izledim. Evet evet 3 günde. İlk bölümü bana baya sıkıcı geldi. Ben Amerika’da ki versiyonunu da seyretmemiştim. O yüzden dizi ile ilgili pek bir fikrim yoktu. Fakat totelde çok sıkıldığım bölümler oldu. Dizide her bölümde farklı bir suç ele alınıyor ancak bir bela var ki başlarında. Koskoca Kore bir adamı yakalayamadı. Bu durumu çok saçma bulmuştum. Konu Kore olunca başrollerin her işi üstünlükle halletmesini bekliyor insan. Ben dizide Lee Joon-Gi’yi daha aktif bekliyordum. Beklentimin altında kaldı senaryodaki karakteriyle. Tabi böyle yazdıklarıma bir bakınca sanki diziyi beğenmemişim gibi bir anlatım o

Hiçbir Şey Tesadüf Değil!- Squat 38/ 38 Task Force

En İyi Dolandırıcılar - Squat 38 Romantik-Komedi,Tıp, Fantastik konulu dizilerden sıkılıp bana aksiyon lazım zeka lazım diyerek Kore dizisi araştırıyordum. Aradığımı bulamayınca Bad Guys'tan tanıdığım Ma Dong-Seok'un dizilerine bakmaya karar verdim. Squat 38'i defalarca görüp konusunu okumadan birçok kez es geçmişim. Bir bakayım dedikten sonra oha Seo In-Guk'ta mı oynuyormuş bir başlayayım dedim. Başladığımla birlikte 3 bölüm üst üste izledim. Ve sonda ben nasıl bu diziyi es geçmiş, daha önce izlememişim dedim.  Ne derler, tam damak tadıma göreydi. 1 dakikasında bile sıkılmadım diyebilirim. Sürekli,her sahneye kesin bu da bir plan derken buldum kendimi. Kim kimin adamı belli değildi. Gerilimi sürekli üst seviyedeydi. Dizide ki Lee Sun-Bin desen hastasıyım. Criminal Minds'te izledim ilk, hayran kaldım doğrusu.  Dizinin konusu Baek Sung-ll (Ma Dong-Seok) adındaki vergi memurunun vergilerini ödemeyen para babalarına ders vermeyi istemesi. Aynı zamanda

Benden Hikayesinde Saik Faik ile Buluştum.

İnsan Hiç Tanımadığı İnsanı Özler Mi? Özlüyorum... Hayli uzun zaman olmuştu Sait Faik okumayalı. Burgazada’ya gidip onu hissetmeyeli. Sait Faik ile ilk Burgazada’da tanışmıştım. İstanbul’un en sevdiğim yegane yeri Burgazada’nın havasını ciğerlerime doldururken, yokuş yukarı çıktığımda onun evini gördüm. Kendimi hemen içeriye attım. O eşyalar, fotoğraflar, mektuplar ve daha nicesine hayran olmuştum. Belki de aşık… 22 Ağustos 1959 tarihinde Darüşşafaka Cemiyeti’nin sorumluluğu ile müze olarak açılmış Sait Faik’in evi, kendi isteği doğrultusunda da ücretsiz olarak. Birkaç hafta öncesi ablam bir mesaj attı. Sait Faik belgeseline bilet aldım diye. Ablası olanlar bilir ki bir yere davet edildin mi ablan tarafından seçim şansın yoktur. Ablama biraz nazlanmış olsam da işin aslı hiçte öyle değildi. Resimlerini gördüğümde, ismine bile denk geldiğimde kalbimin hızlı çarpmasına sebep olan adama koşup gitmez miydim hiç. Geldi çattı 11 Mayıs. Ben ona doğru sakin adımlarla ilerlerken aniden

Bir Hikayem Var - Güzellik Seni Bulur, Adımını İyilikle At!

Bir Kedi Bir Hikaye Günlerdir harap bir halde ağlamaktan helak olmuş, yalnızlığın en doruğunda kalbimin en ince damarlarının titreyerek isyan ettiğini fark ettim. İsyan ettiğim için gelen suçluluk duygusu yerini yeni bir isyana bırakarak saatler birbirini kovaladı. Ağlayarak geçen günler 48 saatlik uykusuzlukla birleşince bir insan kolayca intihara sürüklenebilirdi. Ama intihar korkakların işi, bir ablam vardı ve er ya da geç bir hayatım da olacaktı. Umutlarımı ve ablamı bırakmak kolay değildi. Hayata tutunmak zor olabilir ama hayatımın anlamını bulmak bu kadar zor olmamalıydı. Ne için yaşamalı ne için ölmeli… Bir sürü yoğun düşünce kirliliği ile şişen sadece kafam değil, hayatımın ellerimden kaydığını düşündüğüm için tüm uzuvlarım, hayatımın ne yöne aktığını izlemeye çalışırken gözlerim, hayatım için yeni bir adım atmak içinse ayaklarım fazlasıyla şişti. Günlerdir çıkmadığın evden ablamın ısrarlarıyla çıkıp kafam dağılsın demek hiç kolay gelmedi. Ama beni düşündüğünü bildiğ

İstanbul'da Nefes Alabildiğim Mekan Gülhane

Güzel bir gün öğlesinde ruhani bunalımlarımın yüksek oluşuyla birlikte beni ne rahatlatır diye düşünürken ‘’tabii ki Gülhane çimenliği’’ dedi içimde ki ses. Yanıma örtü, öteberi ve kitaplarımı da alarak yola koyuldum. Buranın havasında benim ruhani şifam var. Örtümü yere serip uzandığım anla birlikte içimde dolaşan ne kötü bir his, ne bir kaygı, ne de gereksiz safsatalı düşünceler kalıyor. Ama ufak bir üzüntü ve serzeniş beynimi ele geçiriyor. Hatırlıyorum önceki halini, detaylara inmeye çalışıyorum. Havaların soğuk olduğu dönemlerde giremediğim Gülhane’de aklımın bir köşesinde duruyor. Bu güzel parkı çocuk parkına döndürmenin ne alemi vardı diye düşünüyorum. Çimenlere basamadığım günler geliyor aklıma, yana yana Nazım’ın Ceviz ağacını arıyorum bir yandan o zamanlar ağaçlar o kadar çoktu ki ne mümkün bulabileyim.   Şimdiler de parmaklarınızla sayabilirsiniz; o kadar az ağaç var… Gözlerimle yapıları süzüyorum hani şu içine giremediklerimiz ve dışında herhangi bir bilgilendirme yaz

Benim Yazarım Nerede? - Stranger Than Fiction / Lütfen Beni Öldürme

Stranger Than Fiction   En etkilendiğim filmler arasına aldığım, hayli zaman etkisinden çıkamadığım, çıkmak dahi istemediğim, benim yazarım nerede olabilir sorusunu beynime kazıyan bir gece yarısında buluştuğum o güzel film… Hiç düşündünüz mü ya hepimiz bir kitabın kahramanıysak? Siz yazarınızı nerede arardınız? Yazarınız sizce daha önce hangi türde romanlar yazmıştır? Dram? Trajedi? Komedi? Şöyle bir bakınca aslında ‘’kaderimiz’’ dediğimiz bir kitabın başrolüyüz. Kimimiz isyankar, kimimiz memnun bu kader kitabında. Peki bir gün bir ses duysanız ve bu ses sizin hayatınızı her noktasına kadar bilse. Üstelik bir de yüksek sesle kitap okur gibi anlatsa sıradan yaşamınızı. Sorarsınız sağa sola sizden başka bu sesi duyan var mı diye. Varsa durum vahim yoksa daha da vahim. Delirdiğini düşündün değil mi? Başrolümüz de öyle. Korkulacak bir durum değil sadece şizofrensin. Hayır hayır ben ciddiyim. Bu ses gerçek ve ben bir kitabın başkahramanıyım. O halde yapabileceğin tek şey va

Charlie Gordon Günlüğü / Algernon’a Çiçekler Yorumu

Algernon’a Çiçekler / Kobay / Flowers For Algernon Ne kadar zaman oldu hatırlamıyorum. Ne zaman aldım, ne zaman okudum. Geçenler de sosyal medyada gördüm, öyle güzel işlemiş ki içime hatırladım. Hemen yığınla duran kitaplarımın arasından alıp Charlie dedim. Sen anlatılamayacak kadar zor ve güzel bir kitapsın ama deneyeceğim! Ne yorumlar yapılmış nasıl anlatılmış acaba diye bir merak sardı içimi. Araştırdım biraz beklediğim gibi okuyan herkes oldukça memnun, etkilenmiş ve hikayenin içinden çıkmak o kadar kolay olmamıştı. Ancak bu hisleri kelimelere dökmek oldukça zordu. Yapılan yorumlardan da anladığım bu olmuştu. Kitabı kitapçıda görüp birkaç saniyeliğine bile elimden ayırmadığımı hatırlayabiliyorum. Arka kapakta yazılan küçük özet beni oldukça etkilemişti herhalde. Aldıktan sonra uzun bir süre okumadığımı da hatırlıyorum. Kitabı bitirdikten sonra neden bu kadar geç okudum diye yaşadığım pişmanlığın tadı tekrar hissettirdi kendini. Hani bazı kitaplar vardır… Bitmesin d

Midnight İn Paris Filmiyle Yağmur Altında Paris Sokaklarında Dolaşmış Gibi

Midnight İn Paris - Paris’te Gece Yarısı Midnight İn Paris Filmiyle Yağmur Altında Paris Sokaklarında Dolaşmış Gibi Yapım: 2011 | ABD, Fransa, İspanya Yönetmen:  Woody Allen Oyuncular: Kathy Bates, Owen Wilson, Rachel McAdams İMDB: 7.7/10 Bloğumu açmamla birlikte yazarlık konusunda da araştırma yapmaya başlamıştım. Artık makale okumaya ara verdim ve birde filmlere mi baksam diye düşündüm. Karşıma çıkan onlarca filmden konusu nedeniyle bu filmi seçtim. Filmin konusu; İş için Paris’e gelen bir aileyle sonbaharda evlenecek olan nişanlı iki gencin bu şehirde başlarına gelen ve hayatlarını değiştirecek maceralarını anlatan bir romantik komedi. Film, genç bir adamın bir şehre, Paris’e duyduğu büyük aşk ve insanların kendilerininkinden farklı hayatların daha iyi olduğu kanısı ile ilgili. Bir yazar daha ne ister ki? Yazarımız kitabını okutmak ve eleştiri almak istemekte. Kendi yaşadığı dönem olan 2000’leri sıkıcı görm