Koşulsuz Bağlılık- Sorgusuz İnanmak
Şarkıcı Josephine ya da fare halkı bir açlık sanatçısı
kitabında ki son hikaye. Sanata sanatçıya insanlığa karşı beni çok fazla soruya
boğan öykü…
Bu öykü günümüze o kadar çok benziyor ki… Siyasetçiler,
sanatçılar, otoriter sahibi olan çevremizdeki herkes ve ya kısaca koşulsuz
bağlılık.
Öykü onu dinlemeyenler şarkının ne demek olduğunu
bilmiyordur diye başlıyor. Josephine adlı bir şarkıcı, farelerden oluşan
topluma şarkılar söylüyor. Şarkı söyleyebilen tek kişi o ve oradan oraya
koşturan fareler Josephine şarkı söylemeye başlayınca koşturmacalarını bırakıp
onun etrafında toplanmaya başlıyorlar.
“ Herkes bu ıslığı çalabilecek kudrete sahip ama Josephine
kendi ıslığının bir sanat olduğunu öne sürüyor ve halkı buna ikna ederek bu sanatın
ulusun varlığı için elzem olduğuna inanmalarını sağlıyor.”
Öyküyü okurken bireyselliğin önemini düşündüm. Çoğunluk ve uymak
kelimeleri öykünün içine gizlenmiş sanki, Kafka adeta bu öyküde bizlere seslenmişti.
Güzellik, birinin doğrusu, çoğunluk bunlara uyduğumuzda biz doğru ve ya güzel olmaz
sadece herkesleşenlerden biri olurduk.
Anlatıcı diyor ki; “İnsan karşısına oturdu mu, anlıyor
kendisini; ona karşı muhalefet, ancak uzaktan uzağa yapılabiliyor; karşısında
insan seziyor ki, onun ıslığı salt ıslıktan başka bir şeydir.” Neydi onun
ıslığının bu denli etkisi; onun gücü artık sese dönüşmüştü.
“Toplantıların beklenmedik anda düşmanlarımız tarafından
dağıtıldığı, bazılarımızın bu arada can verdiği, oysa bütün olup bitenin
suçlusu gözüyle bakılacak, hattâ belki ıslığıyla düşmanı çağırıp getiren Josephine’nin
her vakit en güvenilir yeri elinde bulundurduğu taraftarlarının koruyuculuğuna
sığınıp, usulcacık ve çarçabuk hepimizden önce sıvıştığı eklenirse!” Oysa
Josephine’ye bu gücü veren de fare ulusunun kendisidir ancak farkında
değillerdir çünkü “o politik ve ekonomik sıkıntılardan” onun şarkısı sayesinde
kurtulduklarına, “felaketi onların üzerinden kovup uzaklaştırdığına” halkı
inandırmış durumdadır.
“…ve gülmek eylemi bize çok uzak bir şey değil; yaşamımızın
tüm sefaletine rağmen gülmek, sözüm ona, hemen yanı başımızda ama Josephine’ye
gülmeyiz.”
“…zaman onu gevezelikle harcamayacak kadar değerlidir bizim için.”
“Çok kalabalık nesiller birbiri ardına geliyor, çocukların
çocuk olmaya zamanları bile yok.”
“…çocuklarımıza gerçek bir çocukluk veremiyoruz.”
“Ne var ki, ırkımız sadece çocuksu olmakla kalmaz, aynı
zamanda erken yaşlanmışlıkla da tanımlanabilir. Çocukluk ve yaşlılık kavramları,
ırkımızda başkalarına benzemeyen anlamlar taşırlar. Gençlik nedir bilmeden
yetişkinliğe adım atıyoruz. İşte bu nedenle, yeis dolu bir umutsuzluk ırkımızın
çoğunlukla direngen ve umudunu yitirmeyen doğası içinde kalıcı bir yer ediyor.”
“…çünkü en küçük geri adım kendi kendisine ihanet
etmesi anlamına gelecektir; artık geri adım ile ölüm aynı anlamı taşımaktadır.”
Öykü de asıl sorgulanan sanatçının nasıl olup da toplum
üzerinde böyle açıklanamayan bir etki yarattığı.
Josephine bir gün kaybolur ve toplum hafızasız olduğu için onu
zaman içinde tamamen unutacaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder