Ana içeriğe atla

Zülfü Livaneli / Seranad Kitap Yorumu ve Alıntılar

Zülfü Livaneli / Seranad Kitap Yorumu ve Alıntılar

Nasıl anlatacağımı ve nerden başlayacağımı bilemeyerek yazıyorum daha doğrusu yazmaya çalışacağım.

Yine bir gün kitap seçme aşamasındayım ablamın güzeller güzeli kitaplığından. Daha önce hiç farkında olmadığım, olsam bile elimin hiç yanaşmadığı bir rafın ve kitapların arasında gözüme ilişti Seranad. Gözüme korkunç gelen bir kalınlıktaydı. İyi bir okur olmadığımdan çoğunlukla kalın kitaplardan kaçardım. Ama aramızda bir bağ oluştu, onu okuyacaktım ve sonradan en sevdiğim, tüm kitaplarını almak isteyeceğim bir yazarla tanışacaktım. 

Bu eser bir çırpıda okunur ama öyle kolay kolay anlatılabilecek romanlardan değil. O kadar çok ağladım, öyle çok düşündüm ki… Acılar, gözümüzü yumduğumuz, karşımıza çıkmasını istemediğimiz olayları boğazım düğümlene düğümlene okudum. Sadece Türkiye değil, Almanya, Sovyetler, İngilizler ve dahası karşıma çıktı. Bizler yeni nesil olarak ne kadar da bihaberiz, tarihimizden, acılarımızdan. Bu güzel eserde bunları öyle sade ve içimize işleyerek, asla unutamayacağımız şekilde anlatan Zülfü Livaneli’ne teşekkür etmek az kalır.

Eski nesil ve yeni nesil öyle güzel yan yana getirilmiş, nasıl da değiştiğimiz gözlerimizin önüne harika bir ustalıkla serilmiş Seranad’da…

Roman uçakta bir bayan yazarın okuduğumuz romanı yazmasıyla başlıyor, herhangi bir yazarlık eğitimi yok ve kitap yazma macerası,  bu olayı tüm dünyaya duyurmak istemesinden kaynaklanıyor. Çalıştığı üniversitenin konuğu olarak Amerika’dan bir profesör gelir. Bu profesörün ilk gelişi değildir neredeyse elli yıl önce İstanbul onun kurtuluşudur. Almandır, hem de ari bir alman. Evet o Hitler döneminde Almanya’dan kaçmıştır. Aslında kendisi Hitlerin tam da istediği gibidir. Ancak üniversitede asistanken tanıştığı, öğrencisi yani hayatının aşkı olan Yahudi sevgilisi için her şeyi göze almıştır. Zulümler artarken ve her Yahudi, sokak sokak aranırken kaçmaktan başka çareleri de kalmamıştır. Gelin görün ki, kaçmak bir Yahudi için o kadar da kolay değildir…

Profesör, İstanbul’la özlem giderirken, peşine takılan istihbarat ajanlarından habersizdir. Profesörle ilgilenen Maya Hanım, bunu erkenden fark edecektir ancak kendi ailesindeki sırlarla da yüzleşmesi gerekecektir. Maya eşinden ayrılmış ve oğlu bilgisayara tutsak yaşamaktadır. Hem oğlu, hem işi, hem profesör hem de aile sırlarıyla boğuşurken, olgunluk olarak çok farklı noktalara erişecektir.

Profesörün bir gün Şile’ye gitmek istemesi tüm olayların başı olacaktır ve bu güzel romanın içine dalıp, çıkmak istemeyeceğiniz yerlerinin başlaması demektir. Öyle güzel bir hikayeydi ki bin sayfa olsa okunurdu. Hiç bitmesin istiyor insan.
Aslında çok fazla anlatıp hikayeyle ilgili ipuçlarıda vermek istemiyorum. Acısıyla, olaylarıyla, heyecanıyla, şaşırtmalarıyla tekrar tekrar okunası bir roman Seranad…

-Alıntılar-

“Âdil olanın peşinden gidilmesi doğrudur, en güçlünün peşinden gidilmesi ise kaçınılmazdır. Gücü olmayan adalet acizdir; adaleti olmayan güç ise zâlim. Gücü olmayan adalete mutlaka bir karşı çıkan olur, çünkü kötü insanlar her zaman vardır. Adaleti olmayan güç ise töhmet altındadır. Demek ki adalet ile gücü bir araya getirmek gerek ; bunu yapabilmek için de âdil olanın güçlü, güçlü olanın ise âdil olması gerekir. Adalet tartışmaya açıktır. Güç ise ilk bakışta tartışılmaz biçimde anlaşılır. Bu nedenle gücü adalete veremedik, çünkü güç, adalete karşı çıkıp kendisinin âdil olduğunu söylemişti. Haklı olanı güçlü kılamadığımız için de güçlü olanı haklı kıldık.”

“-Aramızdaki temel fark ne, biliyor musun? Sen insanlara baktığın zaman üniformalar, bayraklar ve din görüyorsun!
-Peki, sen ne görüyorsun bakalım?
-İnsan, sadece insan. Seven, acı çeken, acıkan, üşüyen, korkan bir insan.”

"Benim tezim, bütün halkların,bütün kültürlerin birbiri hakkında önyargılara sahip olduğudur. Eğer bir gün bu önyargı kelimeleri, yani Avrupa dillerindeki barbar, Japon dilindeki gaijin, Müslümanlardaki kafir, Almanlardaki Ari olmayan gibi önyargı sıfatlarını kaldırabilirsek, amacımıza ulaşabiliriz. Amaç nedir derseniz, bence tam olarak şudur: İnsanın değerinin sadece insan oluşundan geldiği; din, milliyet, cinsiyet, renk, cinsel tercih, siyaset gibi bir takım ön sıfatlarla ayrımcılığa uğratılmadığı bir hümanizm anlayışı."

“Kendini açıkça belli eden bir öfke, genellikle geçici bir sorun oluştururdu. Ama karşındaki insanda öfkenin üstü örtülmüşse, böyle bir şey hissetmişsen, dikkatli olmalıydın. Bastırılan öfke, daha sonrası için tehlike yaratabilirdi.”

“Şifre gerektiği için hepsini ayrıntılı inceleyemedim ama dehşetle fark ettim ki, gençlere kolay intihar yöntemleri öğretmekten bomba yapımına kadar her şey vardı bu sitelerde. "Değer" diye bildiğimiz her şeyle dalga geçiyor, nihilist, boş ve yaşamaya değmeyecek bir dünya modeli çiziliyordu.”

"Dünya çok hoyrat ve sert bir yer artık. Hele büyük şehirler. Okullar şiddet yuvası. Bazı hassas ve zeki çocuklar, kişiliklerinin yaralanacağı korkusuyla kendilerini tamamen kapatıp, online iletişim kuruyorlar."

“Vıcık vıcık yüzeysellik yayan şu "kişisel gelişim" kitaplarının bağırıp durduğu "İstersen yaparsın!" sözü tam bir kandırmacaydı. İnsan ancak yapabileceğini isterdi. "İstemek" kavramı, "dilemek"ten ve "hayallere dalmak"tan farklı bir şeydi. Bedelini göze almakla, gereğini yapmakla ilgili bir şeydi.”

“İyi insanlar iktidara gelmez, gelse bile iktidar onu bozar, zalim yapar.”

“ ... Hava kötü dediğimde sadece havadan söz etmediğimi anlamak bu kadar zor mu? İlle de, ben bu hayattan bıktım, türünden sözler mi etmeliyim? Yanımda olmanı istiyorum diyemediğim için bu yağmur içimi ıslatıyor dediğimi nasıl anlamaz? Düpedüz, sarıl bana dedikten sonra, sarılmanın ne anlamı kalır...”

“...Neden bazıları memleketi kendilerinin daha çok sevdiğini ileri sürerek bir ayrıcalık elde etmeye çalışırlar?”

“Gözlerimi yumdum. İçimden evrenin bütün tanrılarına, bütün ilahi güçlerine teşekkür ettim.”

“Aşk denilen şey, çocuk yapmakla sonuçlanması gereken bir kandırmaca mı gerçekten?”

“Hepimiz içimizde, gizli, nazik davranışlarla üstü örtülen ama bir tehdit aldığımız zaman hemen o keskin dişleriyle ortaya çıkan bir timsah taşıyoruz.”

"Bu dünyada sana kötülük yapmak isteyen insanlar çıkacak karşına, ama unutma ki iyilik yapmak isteyenler de çıkacak. Kimi insanın yüreği karanlık, kimininki aydınlıktır. Geceyle gündüz gibi! Dünyanın kötülerle dolu olduğunu düşünüp küsme, herkesin iyi olduğunu düşünüp hayal kırıklığına uğrama! Kendini koru kızım, insanlara karşı kendini koru !"

“Tolstoy da kitap yazdı, Adolf Hitler de. Sorun yazıda değil, kimin ne amaçla yazdığında.”

“Buraya gömülen insanlar mezar taşlarının üstüne gerçek yaşlarını değil, hayatta mutlu oldukları günleri yazarlar. Kimi 21 gün mutlu olmuş, kimi 37 gün. 52’yi geçen çıkmadı daha."

“Coğrafya, insanın kaderidir.”

"-giriş kapısında neden polis var?
-onlar uzun yıllardır üniversiteyi, üniversitelilerden koruyorlar
Eh üniversitelerin de savaş alanından pek farkı yoktur zaten..."

“Demek ki bu ülkede zulüm, Türk, Ermeni, Kürt, Rum, Yahudi tanımıyordu. Devletler herkese karşı zalimdi.”

“Çünkü ancak hikâyesi anlatılan insanlar var oluyordu.”

“Farklı düşünmek, çok zaman düşman kabul edilmenin nedeni olurdu.”

“Camdan dışarıya bakmaya devam ederek, dalgın bir sesle konuştu:
"İstanbul vefasız bir sevgiliye benzer."
Bu sözün altında derin bir acı olduğunu hissettim. Ama herhangi bir şey söylemedim. Çünkü etrafını seyrederken, sanki benimle değil de kendi kendine konuşur gibi söylemişti. Kısa bir sessizlikten sonra, sözüne devam etti:
"Sana hep ihanet eder ama sen yine de onu sevmeye devam edersin."

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İnsan Neyle Yaşar? / Mum

"'Göze göz, dişe diş' dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin." (Matta, 5:38-39. baplar) “Bu olay derebeylik zamanlarında yaşandı. Her türden derebeyi vardı o zamanlar. Tanrı ve ölüm korkusu olan, insana merhamet etmeyi bilenler de vardı, hatırlamaya bile değmeyecek, köpek gibi olanlar da. Fakat en kötüleri, çamurun içinden çıkmasına rağmen prens olmuş gibi davranan, toprak köleleri arasından yükselip amir olanlardı! Herkes en çok onlardan çekiyordu.”  Diyerek başlıyor  hikaye. Köylülere eziyet eden bir kâhyayı anlatıyor. Burada ana karakter “kötü” bir insan. Kötülüğü ise hırsından geliyor. Yükselerek bir köye kâhya olmuştur. Ancak köylülere eziyet etmektedir. Kraldan çok kralcılık taslıyor diyebiliriz. “Kâhya eline gücü geçirir geçirmez köylülerin tepesine bindi. Onun da bir ailesi –karısı ve evli iki kızı- vardı, epey de para biriktirmişti: Günaha girmeden, rahatça yaşayıp gidebilirdi, ama hırs dolu olduğun

İnsana Ne Kadar Toprak Lazım / İnsan Neyle Yaşar?

Bu öyküyü çok küçükken okumuştum. Yıllar geçtikten sonra tekrar okuduğumda bu kadar hafızamda yer etmiş olmasına şaşırmıştım. Öykünün tümünü hatırlıyordum. Öyküyü yeniden okuduğumda çok etkilendim. Büyük ihtimalle küçükken okuduğumda da bu denli etkilenmiştim. İnsanın aç gözlülüğü belki bu kadar açık, nazik ve zekice anlatılabilirdi. Aza kanaat etmeli. Aslında bundan bir 10 yıl önce kendi çevremde de bu böyleydi. Herkes her şeyi paylaşır, herkes halinden memnundu. Kimse daha fazlasını aç gözlülük ve ya göstermek için istemezdi. Kendi hayatını ileri taşımak herkesin hayalidir. Benimde öyle ancak, bu hırsla ve aç gözlülük yüzünden olmamalı. Bilinçlice eldekilerin keyfini çıkarırken gelmeli daha fazlası. Böyle olursa eğer hayatın tadının daha iyi çıkacağını düşünüyorum. Hep daha fazlasını isterken, ömür bitiyor bir hiçlik içinde. Özellik son zamanlar da, artık hemen hemen herkes halinden şikayetçi. Herkes daha fazlasını istiyor ama kimse daha fazlasının ne olduğunu bilmiyor. Çü

En Ünlü Güney Koreli Erkek Artistler Doğum Tarihleri, Burçları ve Dizileri

      Konumuz Kore olunca aklımıza ilk gelen diziler ve oyuncular oluyor. Erkekleri yakışıklılığı ile kızları sevimliliğiyle gözlerimize adeta şölen yaşatıyor. Benim de boş zamanlarıma ve uyku tutmayan gecelerime sık sık eşlik ediyor Koreli yapımlar. Bir dizi bitti mi hemen oyunculara ilgim yöneliyor ve tabi ki ilk olarak doğum tarihleri sonrasında da burçları merakımı cezbediyor. Bunun için en beğendiğim oyuncuların doğum tarihleri, burçları ve en popüler dizilerini hem kendim için hem de sizler için bir liste halinde hazırladım.  😍 En Ünlü Güney Koreli Artistler Doğum Tarihleri, Burçları ve Dizileri Listesi; Ji Chang Wook: 5 Temmuz 1987 ve Yengeç Burcu Dizi Önerisi: The K2, Healer           Lee Jong Suk: 14 Eylül 1989 ve Başak Burcu Dizi Önerisi: W, Pinocchio, Doktor Stranger ·          Park Hae Jin: 1 Mayıs 1983 ve Boğa Burcu Dizi Önerisi: Bad Guys, Man x Man Kim Woo Bin: 16 Temmuz 1989 ve Yengeç Burcu Dizi Önerisi: The Heirs,