Nasıl anlatacağımı ve nerden başlayacağımı bilemeyerek
yazıyorum daha doğrusu yazmaya çalışacağım.
Yine bir gün kitap seçme aşamasındayım ablamın güzeller
güzeli kitaplığından. Daha önce hiç farkında olmadığım, olsam bile elimin hiç
yanaşmadığı bir rafın ve kitapların arasında gözüme ilişti Seranad. Gözüme
korkunç gelen bir kalınlıktaydı. İyi bir okur olmadığımdan çoğunlukla kalın
kitaplardan kaçardım. Ama aramızda bir bağ oluştu, onu okuyacaktım ve sonradan
en sevdiğim, tüm kitaplarını almak isteyeceğim bir yazarla tanışacaktım.
Eski nesil ve yeni nesil öyle güzel yan yana getirilmiş, nasıl
da değiştiğimiz gözlerimizin önüne harika bir ustalıkla serilmiş Seranad’da…
Roman uçakta bir bayan yazarın okuduğumuz romanı yazmasıyla
başlıyor, herhangi bir yazarlık eğitimi yok ve kitap yazma macerası, bu olayı tüm dünyaya duyurmak istemesinden
kaynaklanıyor. Çalıştığı üniversitenin konuğu olarak Amerika’dan bir profesör
gelir. Bu profesörün ilk gelişi değildir neredeyse elli yıl önce İstanbul onun
kurtuluşudur. Almandır, hem de ari bir alman. Evet o Hitler döneminde Almanya’dan
kaçmıştır. Aslında kendisi Hitlerin tam da istediği gibidir. Ancak üniversitede
asistanken tanıştığı, öğrencisi yani hayatının aşkı olan Yahudi sevgilisi için
her şeyi göze almıştır. Zulümler artarken ve her Yahudi, sokak sokak aranırken
kaçmaktan başka çareleri de kalmamıştır. Gelin görün ki, kaçmak bir Yahudi için
o kadar da kolay değildir…
Profesör, İstanbul’la özlem giderirken, peşine takılan
istihbarat ajanlarından habersizdir. Profesörle ilgilenen Maya Hanım, bunu
erkenden fark edecektir ancak kendi ailesindeki sırlarla da yüzleşmesi
gerekecektir. Maya eşinden ayrılmış ve oğlu bilgisayara tutsak yaşamaktadır.
Hem oğlu, hem işi, hem profesör hem de aile sırlarıyla boğuşurken, olgunluk
olarak çok farklı noktalara erişecektir.
Profesörün bir gün Şile’ye gitmek istemesi tüm olayların
başı olacaktır ve bu güzel romanın içine dalıp, çıkmak istemeyeceğiniz yerlerinin
başlaması demektir. Öyle güzel bir hikayeydi ki bin sayfa olsa okunurdu. Hiç
bitmesin istiyor insan.
Aslında çok fazla anlatıp hikayeyle ilgili ipuçlarıda vermek
istemiyorum. Acısıyla, olaylarıyla, heyecanıyla, şaşırtmalarıyla tekrar tekrar
okunası bir roman Seranad…
-Alıntılar-
“Âdil olanın peşinden gidilmesi doğrudur, en güçlünün
peşinden gidilmesi ise kaçınılmazdır. Gücü olmayan adalet acizdir; adaleti
olmayan güç ise zâlim. Gücü olmayan adalete mutlaka bir karşı çıkan olur, çünkü
kötü insanlar her zaman vardır. Adaleti olmayan güç ise töhmet altındadır.
Demek ki adalet ile gücü bir araya getirmek gerek ; bunu yapabilmek için de
âdil olanın güçlü, güçlü olanın ise âdil olması gerekir. Adalet tartışmaya
açıktır. Güç ise ilk bakışta tartışılmaz biçimde anlaşılır. Bu nedenle gücü adalete
veremedik, çünkü güç, adalete karşı çıkıp kendisinin âdil olduğunu söylemişti.
Haklı olanı güçlü kılamadığımız için de güçlü olanı haklı kıldık.”
“-Aramızdaki temel fark ne, biliyor musun? Sen insanlara
baktığın zaman üniformalar, bayraklar ve din görüyorsun!
-Peki, sen ne görüyorsun bakalım?
-İnsan, sadece insan. Seven, acı çeken, acıkan, üşüyen, korkan bir insan.”
-İnsan, sadece insan. Seven, acı çeken, acıkan, üşüyen, korkan bir insan.”
"Benim tezim, bütün halkların,bütün kültürlerin birbiri
hakkında önyargılara sahip olduğudur. Eğer bir gün bu önyargı kelimeleri, yani Avrupa
dillerindeki barbar, Japon dilindeki gaijin, Müslümanlardaki kafir,
Almanlardaki Ari olmayan gibi önyargı sıfatlarını kaldırabilirsek, amacımıza
ulaşabiliriz. Amaç nedir derseniz, bence tam olarak şudur: İnsanın değerinin
sadece insan oluşundan geldiği; din, milliyet, cinsiyet, renk, cinsel tercih,
siyaset gibi bir takım ön sıfatlarla ayrımcılığa uğratılmadığı bir hümanizm
anlayışı."
“Kendini açıkça belli eden bir öfke, genellikle geçici bir
sorun oluştururdu. Ama karşındaki insanda öfkenin üstü örtülmüşse, böyle bir
şey hissetmişsen, dikkatli olmalıydın. Bastırılan öfke, daha sonrası için
tehlike yaratabilirdi.”
“Şifre gerektiği için hepsini ayrıntılı inceleyemedim ama
dehşetle fark ettim ki, gençlere kolay intihar yöntemleri öğretmekten bomba
yapımına kadar her şey vardı bu sitelerde. "Değer" diye bildiğimiz
her şeyle dalga geçiyor, nihilist, boş ve yaşamaya değmeyecek bir dünya modeli
çiziliyordu.”
"Dünya çok hoyrat ve sert bir yer artık. Hele büyük
şehirler. Okullar şiddet yuvası. Bazı hassas ve zeki çocuklar, kişiliklerinin
yaralanacağı korkusuyla kendilerini tamamen kapatıp, online iletişim
kuruyorlar."
“Vıcık vıcık yüzeysellik yayan şu "kişisel
gelişim" kitaplarının bağırıp durduğu "İstersen yaparsın!" sözü
tam bir kandırmacaydı. İnsan ancak yapabileceğini isterdi. "İstemek"
kavramı, "dilemek"ten ve "hayallere dalmak"tan farklı bir
şeydi. Bedelini göze almakla, gereğini yapmakla ilgili bir şeydi.”
“İyi insanlar iktidara gelmez, gelse bile iktidar onu bozar,
zalim yapar.”
“ ... Hava kötü dediğimde sadece havadan söz etmediğimi
anlamak bu kadar zor mu? İlle de, ben bu hayattan bıktım, türünden sözler mi
etmeliyim? Yanımda olmanı istiyorum diyemediğim için bu yağmur içimi
ıslatıyor dediğimi nasıl anlamaz? Düpedüz, sarıl bana dedikten sonra, sarılmanın
ne anlamı kalır...”
“...Neden bazıları memleketi kendilerinin daha çok sevdiğini
ileri sürerek bir ayrıcalık elde etmeye çalışırlar?”
“Aşk denilen şey, çocuk yapmakla sonuçlanması gereken bir
kandırmaca mı gerçekten?”
“Hepimiz içimizde, gizli, nazik davranışlarla üstü örtülen
ama bir tehdit aldığımız zaman hemen o keskin dişleriyle ortaya çıkan bir
timsah taşıyoruz.”
"Bu dünyada sana kötülük yapmak isteyen insanlar
çıkacak karşına, ama unutma ki iyilik yapmak isteyenler de çıkacak. Kimi
insanın yüreği karanlık, kimininki aydınlıktır. Geceyle gündüz gibi! Dünyanın
kötülerle dolu olduğunu düşünüp küsme, herkesin iyi olduğunu düşünüp hayal
kırıklığına uğrama! Kendini koru kızım, insanlara karşı kendini koru !"
“Tolstoy da kitap yazdı, Adolf Hitler de. Sorun yazıda değil,
kimin ne amaçla yazdığında.”
“Buraya gömülen insanlar mezar taşlarının üstüne gerçek
yaşlarını değil, hayatta mutlu oldukları günleri yazarlar. Kimi 21 gün mutlu
olmuş, kimi 37 gün. 52’yi geçen çıkmadı daha."
“Coğrafya, insanın kaderidir.”
"-giriş kapısında neden polis var?
-onlar uzun yıllardır üniversiteyi, üniversitelilerden koruyorlar
Eh üniversitelerin de savaş alanından pek farkı yoktur zaten..."
-onlar uzun yıllardır üniversiteyi, üniversitelilerden koruyorlar
Eh üniversitelerin de savaş alanından pek farkı yoktur zaten..."
“Demek ki bu ülkede zulüm, Türk, Ermeni, Kürt, Rum, Yahudi
tanımıyordu. Devletler herkese karşı zalimdi.”
“Çünkü ancak hikâyesi anlatılan insanlar var oluyordu.”
“Farklı düşünmek, çok zaman düşman kabul edilmenin nedeni
olurdu.”
“Camdan dışarıya bakmaya devam ederek, dalgın bir sesle
konuştu:
"İstanbul vefasız bir sevgiliye benzer."
"İstanbul vefasız bir sevgiliye benzer."
Bu sözün altında derin bir acı olduğunu hissettim. Ama herhangi bir şey
söylemedim. Çünkü etrafını seyrederken, sanki benimle değil de kendi kendine
konuşur gibi söylemişti. Kısa bir sessizlikten sonra, sözüne devam etti:
"Sana hep ihanet eder ama sen yine de onu sevmeye devam edersin."
"Sana hep ihanet eder ama sen yine de onu sevmeye devam edersin."
Yorumlar
Yorum Gönder