Ana içeriğe atla

Lev Tolstoy / Kreutzer Sonat Yorumu ve Alıntılar

Lev Tolstoy / Kreutzer Sonat Yorumu ve Alıntılar


Tolstoy ile ilk buluşmamı çok önceleri anlatmıştım. Benim için o, hayata baktığım farklı bir pencere, ancak bu kitabını okurken ona karşı biraz antipati duydum, tabi ardından hemen geçti…

Kitapta kadın erkek ilişkilerini, kıskançlığın doğurduğu felaketlere, evlilikte yapılan hatalara, çocuklara, bir adamın ve kadının uyuşmadığında nasılda şiddetli kavgalar ettiğine, olgunlaşmaya, pişmanlığa, sanata, müziğin ritimlerinin psikolojiyi bazı noktalarda nasıl etkilediğine kadar birçok konunun kısa bir öyküde buluşmasını okudum. Öyle bir hikaye ki hayatımızda her noktadan izler taşıyordu sanki. Bir solukta okunacak kadar kısa ancak bir yudumda sindirilemeyecek kadar büyük bir hikaye oldu benim için.

Kitapta çeviriden mi kaynaklanıyor bilemem ancak bazı uyuşmazlıklar vardı sanki, bana biraz kadın için alçaltıcı olan ifadeler varmış gibi geldi ve küfürlerin de kitabın içinde karşıma çıkması biran bana Tolstoy nasıl böyle şeyler söyler dedirtti, bunu hangi hakla düşündüm bilemiyorum. Büyük yazarlara karşı kötü his duyduğumda kendimi suç işlemiş gibi hissederim. İşte antipati duymamın sebebi buydu. Bunu yazarken bile kendimi suçlu hissettim açıkçası. Kitabı okuduktan sonra ve eski okuduğum kitaplarını düşününce haksız olduğumu fark ettim. Tolstoy aslında hem bu kitabında hem de diğer kitaplarında her zaman içimizde ki karşı koyamadığımız dürtülerin, kadın ve erkeğinde aynı hislerle hayatını nasılda felakete sürüklediğini anlatıyor bana kalırsa. Ahlakın ve insancıllığın tek kurtuluş olduğunu öyle güzel saklıyor ki cümlelerinin içinde biz bu çağda yenemediğimiz dürtülerin, hatta bunların kötü bir şey ve ahlaksızlık olduğunu düşünmezken nasıl tam anlamıyla anlayabiliriz ki Tolstoy’un ahlaka ve kadın-erkek ilişkilerinde ki sınırı eleştirdiğini.

Sonat, tren yolculuğu ile başlıyor, bir adamın ve kadının eşitlik üzerine kavga edişlerini okurken kitap akıyor ve bir bakmışsınız hikaye sizi kendine bağlamış çoktan. Ve sonraları bir adam ve kadın trende sohbet etmeye başlar, adam ona hayatını daha doğrusu hayatını nasılda felaketlere sürüklediğini anlatır. Karısı ile anlaşamadıkları ve asla da ayrılamadıkları hikayesini. Karısının sanata duyduğu ilgi ve akabinde tanıştığı hocasıyla samimiyetlerii, yavaş yavaş adamın içindeki şiddeti ve kıskançlığı ortaya çıkaracaktır.

- Alıntılar -

Günümüzde birbirini sevmeyen iki insanı evlilik bağıyla nasıl birleştirebilirsiniz ? Ancak hayvanlar efendilerinin isteklerine göre çiftleşirler . İnsanların birtakım istekleri , duyguları vardır .

Ağzına kadar dolu olduğu için çevrildiğinde akmayan bir şişe gibiydim.

Güzelliğin iyi bir şey olduğu düşüncesi nasıl da büyük bir yanılgıdır, gerçekten şaşırtıcı. Güzel bir kadın aptalca laflar eder, sen dinlersin ve aptallıkları görmez, akıllıca laflar ediyor sanırsın. Bu güzel kadın, kötü şeyler yapar, sen hoş bir şey yaptığını düşünürsün. Eğer aptalca şeyler söylemeyen, kötü işler yapmayan, sadece güzel olan bir kadınsa o zamanda onun şaşılacak derecede akıllı, iyi ahlaklı bir kadın olduğuna inanırsın.

Felaket de zaten kendi zayıflığı yüzünden ideali alçaltmaya başladıktan sonra hangi sınırda duracağını bilememektir.

Dediğim gibi, insanların benim bildiklerimi öğrenebilmeleri için daha çok zaman ister. Yeryüzündeki demirin miktarı, güneşte, yıldızlarda ne tür madenler bulunduğu çabucak öğrenilebilir. Fakat hayvanlığımızın sebeplerini ortaya çıkarmak kolay değildir.

Mutsuz insanların kentte yaşamaları daha iyidir. İnsan kentte yüz yıl yaşar da çoktan öldüğünün ve çürüdüğünün farkında bile olmaz. Bunu kendiliğinden anlayacak zamanı yoktur, hep meşguldür.

İncil'in bir kadına şehvetle bakan bir erkeğin onunla artık zina yapmış olduğuna ilişkin sözleri, sadece başkalarının karılarıyla değil, asıl o erkeğin kendi karısıyla ilgilidir.

Neden kumar oynamak yasak da, kadınların fahişeler gibi şehvet uyandıran elbiseler giymeleri yasak değil? Onlar bin kat tehlikeli!

Aslında aşk denince cinsel değil manevi aşk kastedilir. Eğer manevi aşk, manevi beraberlik söz konusu ise, bu manevi beraberliğin sözlerle, konuşmalarla, sohbetlerle ifade edilmesi gerekir. Böyle bir şey yoktu. Yalnız kaldığımız zamanlar konuşmak müthiş zor oluyordu. Yararsız sonuçsuz bir çabaydı konuşmak. Ne söyleyeceğini düşünüp söylüyorsun, sonra yine susuyorsun, söyleyecek bir şey bulman gerekiyor. Konuşacak bir konu yoktu. Bizi bekleyen yaşamla, düzenle, planlarla ilgili söylenebilecek her şey söylenmişti, daha ne söylenecekti?

Herhangi bir konuda kendisinden daha kötüsünü bulamayacak, bulunca benden daha kötüsü de var diyerek gururlanıp, kendinden hoşnut olmayacak tek bir alçak yoktur.

Aslında herhangi bir bedensel ilişkide ahlaksızlık söz konusu değildir, hiçbir fiziksel çirkinlik de ahlaksızlık değildir; ahlaksızlık, yani gerçek ahlaksızlık, bedensel ilişkiye girdiğin kadına karşı ahlaki ilişkilerden kendini bağışık tutmaktır.

Kadınlar da tıpkı hor görülmenin öcünü parasal egemenlikleriyle alan Yahudiler gibiler.Yahudiler,''Madem bizim sadece tüccar olmamızı istiyorsunuz,o zaman biz de size tüccar olarak hükmederiz,'' diyorlar.Kadınlar da,''Madem bizim sadece şehvet aracı olmamızı istiyorsunuz,o zaman biz de şehvet aracı olur sizi köleleştiririz,'' diyorlar.

"İnsanların bir delilik nöbeti sırasında ne yaptıklarını bilmedikleri söylemeleri saçmadır, yalandır. Her şeyi biliyordum ve bir saniye bile kendimi kaybetmedim. İçimdeki hiddet buharlarını kızıştırdıkça, içimdeki bilinç ışıkları da öyle parlıyordu ki, yaptıklarımı görmemem olanaksızdı."

“Fabrikaların çoğunu inceleyin; bunların büyük bir bölümü kadınlar için gereksiz süs eşyası, mobilya, ekipaj üretip durur. Milyonlarca insan, köle kuşaklan, sırf kadınların keyif ve kaprislerini tatmin etmek için fabrikalarda mahkûmlar gibi çalışıp çürür. Kadınlar kraliçeler gibi. insanlığın onda dokuzunu köleliğin ve ağır çalışma yükünün boyunduruğu altında tutuyorlar. Ve bütün bunların nedeni aşağılanmış olmaları, onlara erkeklerle eşit hakların tanınmamış olması. Onlar artık tensel arzularımızı uyandırıp bizi kendi ağlarına çekerek intikam alıyorlar. Evet, her şeyin nedeni bu."

“Güzel olanın aynı zamanda da iyi olduğu yanılgısına insanın nasıl olup da kapılabildiğini anlamak mümkün değil! Güzel bir kadın abuk sabuk şeyler söylerken insanlar ona kulak verir, ama duydukları aptalca sözler yerine, akıllı sözlerdir. Bu kadınlar konuşup durur, münasebetsizlikler yaparlar, ama sevimli, iyi şeylerden başka bir şey bulamaz insanlar bunlarda. Hele, aptallık yapmayan, münasebetsizlik etmeyen bir kadın, üstelik güzelse, bu sefer de onun harika, akıllı ve ahlaklı biri olduğuna hemen kanaat getirilir."

Terbiye ve perhizle elde edilebilecek iyilik ülküsü. İşte insanların daima amaçladıkları ve hala amaçlamakta oldukları ideal budur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İnsan Neyle Yaşar? / Mum

"'Göze göz, dişe diş' dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin." (Matta, 5:38-39. baplar) “Bu olay derebeylik zamanlarında yaşandı. Her türden derebeyi vardı o zamanlar. Tanrı ve ölüm korkusu olan, insana merhamet etmeyi bilenler de vardı, hatırlamaya bile değmeyecek, köpek gibi olanlar da. Fakat en kötüleri, çamurun içinden çıkmasına rağmen prens olmuş gibi davranan, toprak köleleri arasından yükselip amir olanlardı! Herkes en çok onlardan çekiyordu.”  Diyerek başlıyor  hikaye. Köylülere eziyet eden bir kâhyayı anlatıyor. Burada ana karakter “kötü” bir insan. Kötülüğü ise hırsından geliyor. Yükselerek bir köye kâhya olmuştur. Ancak köylülere eziyet etmektedir. Kraldan çok kralcılık taslıyor diyebiliriz. “Kâhya eline gücü geçirir geçirmez köylülerin tepesine bindi. Onun da bir ailesi –karısı ve evli iki kızı- vardı, epey de para biriktirmişti: Günaha girmeden, rahatça yaşayıp gidebilirdi, ama hırs dolu olduğun

İnsana Ne Kadar Toprak Lazım / İnsan Neyle Yaşar?

Bu öyküyü çok küçükken okumuştum. Yıllar geçtikten sonra tekrar okuduğumda bu kadar hafızamda yer etmiş olmasına şaşırmıştım. Öykünün tümünü hatırlıyordum. Öyküyü yeniden okuduğumda çok etkilendim. Büyük ihtimalle küçükken okuduğumda da bu denli etkilenmiştim. İnsanın aç gözlülüğü belki bu kadar açık, nazik ve zekice anlatılabilirdi. Aza kanaat etmeli. Aslında bundan bir 10 yıl önce kendi çevremde de bu böyleydi. Herkes her şeyi paylaşır, herkes halinden memnundu. Kimse daha fazlasını aç gözlülük ve ya göstermek için istemezdi. Kendi hayatını ileri taşımak herkesin hayalidir. Benimde öyle ancak, bu hırsla ve aç gözlülük yüzünden olmamalı. Bilinçlice eldekilerin keyfini çıkarırken gelmeli daha fazlası. Böyle olursa eğer hayatın tadının daha iyi çıkacağını düşünüyorum. Hep daha fazlasını isterken, ömür bitiyor bir hiçlik içinde. Özellik son zamanlar da, artık hemen hemen herkes halinden şikayetçi. Herkes daha fazlasını istiyor ama kimse daha fazlasının ne olduğunu bilmiyor. Çü

En Ünlü Güney Koreli Erkek Artistler Doğum Tarihleri, Burçları ve Dizileri

      Konumuz Kore olunca aklımıza ilk gelen diziler ve oyuncular oluyor. Erkekleri yakışıklılığı ile kızları sevimliliğiyle gözlerimize adeta şölen yaşatıyor. Benim de boş zamanlarıma ve uyku tutmayan gecelerime sık sık eşlik ediyor Koreli yapımlar. Bir dizi bitti mi hemen oyunculara ilgim yöneliyor ve tabi ki ilk olarak doğum tarihleri sonrasında da burçları merakımı cezbediyor. Bunun için en beğendiğim oyuncuların doğum tarihleri, burçları ve en popüler dizilerini hem kendim için hem de sizler için bir liste halinde hazırladım.  😍 En Ünlü Güney Koreli Artistler Doğum Tarihleri, Burçları ve Dizileri Listesi; Ji Chang Wook: 5 Temmuz 1987 ve Yengeç Burcu Dizi Önerisi: The K2, Healer           Lee Jong Suk: 14 Eylül 1989 ve Başak Burcu Dizi Önerisi: W, Pinocchio, Doktor Stranger ·          Park Hae Jin: 1 Mayıs 1983 ve Boğa Burcu Dizi Önerisi: Bad Guys, Man x Man Kim Woo Bin: 16 Temmuz 1989 ve Yengeç Burcu Dizi Önerisi: The Heirs,