Ana içeriğe atla

Charles Dickens / İki Şehrin Hikayesi Kitap Yorumu ve Alıntılar



Charles Dickens / İki Şehrin Hikayesi Kitap Yorumu ve Alıntılar

Elimde ki okunacak kitaplarım bittiğinde imdadıma her zaman ablamın kitaplığı koşuyor.Yıllardır okumak istediğim ancak elimin bir türlü gitmediği bir kitaptı İki Şehrin Hikayesi. 

Alt raflardan birinde İki Şehrin Hikayesi gözüme takıldı, nafile ayıramıyorum, gözlerimi başka yöne dahi hareket ettiremiyorum. Elimi uzatmadan uzun bir süre bakıştık ve ben hala kararsızdım.Konusunun çok ilgimi çekmiş olmasına rağmen okumaya bir türlü karar veremiyordum.Çünkü çok ağır bir kitap olduğunu duymuştum ve çevremdeki birçok insan yarıda bırakmıştı bu kalın romanı.

Elime aldım hayli uzun dakikalardan sonra, kendi kendime, asla yarıda bırakmak yok diyordum, ne kadar zorlanacağımı hissetmiş gibi…

Kapağı açtığımda içine bir tarih atılmıştı, üzerinden aylar geçmiş ve yeni bir el ve yabancı gözler geziyordu artık sayfaların üzerinde.

Romana giriş oldukça güzeldi ve hızlı ilerliyordum. Bu kadar abartılacak kadar zor değilmiş diyordum kendime. Sayfalar aktıkça ben hikayenin içinden çok kendi zihnime girmişim. Hikaye ellerimin arasından düşündüğün gibi değilmiş, gördün mü, diyordu bana. Evet kopmuştum hikayeden, karakterleri çözümleyemiyordum, herkes birbirine girmiş durumdaydı, çevremden yardım istedim bana bu kitabı anlatabilecek olan var m diye, sonuç daha önce de dediğim gibi hüsrandı, okuyanların bir çoğu memnun değildi sanki.

Bende kafama taktım bir kere, ben bu hikayeyi anlayacağım dedim ve eş zamanlı olarak filmini izlemeye başladım. Ne yazık ki filmin de ilk yarısından bir şey anlayamadım. Belki sonuna doğru çözümleme yapabilirim diye düşündüm ve uykuyu yenilmeden zihnimi toparlamaya çalışarak dikkatli dikkatli okuyordum.
Evet artık hikayenin içine girmiş, kah Fransa’yı kah Lucie’yi, Lorry’i, Manette’yi, Carton’u ve Darnay’ı anlayabilmiştim. Fransa’da yükselen milliyetçiliği hissedebilmiştim. İnsanlar akın akın ölüyorlarken, giyotinli idam masasını zihnimde canlandırabiliyordum artık. Kraliyet ailesinin kelleleri uçmuş, Fransa’nın her yerinde mahkemeler kurulmuş ve her yerde “özgürlük, eşitlik, kardeşlik ve ölüm sözleri yankılanıyordu.

Darnay, masum bir yurttaş için Fransa’ya dönmeye karar vermiş ve aynı gece yola koyulmuştu. İngiltere’nin onlara sağladığı rahatlık, vicdanın sesi kadar gür değildi. Fransa’ya vardığında yeni çıkan yasalardan haberi olmayan Darnay, artık bir vatan hainidir, çünkü hem aristokrat hem de vatanını bırakıp gitmiştir.

Ancak tüm Fransa’nın saygı ve sevgi ile tanıdığı kayınbabası yani Dk. Manette, onun hapiste geçirdiği süre içinde çok fazla emek verecek ve Darnay, mahkemede neredeyse ilk masumiyeti kanıtlanan kişi olacaktır.

Darnay, zenginliğinden ve ailesinden çok uzun süre önce vazgeçmişti bu mahkemede onun için büyük bir şans oldu. Halkın kısa sürede değişen ve oldukça yoğun yaşadıkları duyguları, Darnay’ı mahkeme bitince oldukça şaşırtacaktı. Çünkü kısa süre önce ölüm çağrıları yapan ve onu sokağa sürükleyip vahşice katletmek isteyen halk şimdi ona sevgi ile sarılıyordu. Bir kadın hariç, intikam ile yanıp tutuşan Bayan Defarge. Asıl her şey yeni başlıyordu. Elinde mükemmel bir koz bulunduran Defarge, zamanı geldiğinde onu masumiyetini kanıtlayamayacağı şekilde yargılatacaktı.

Ve hikayenin sonu bambaşkaydı, oldukça ilginç ve tüm düğümlerin çözüldüğü yerdi.

Kitap ve film başlarda çok durağan olsa bile hikayenin tümü okunmaya fazlasıyla değer. Benim gibi yarıda bırakmak ve devam etmek arasında kalanlar olursa mutlaka devam etsinler, ikinci yarıdan sonra oldukça heyecanlı ve şaşırtıcı bir hikaye.

-Alıntılar-

“Bilginlerin dediğine göre uzayda bir nokta halinde olan bu küçük dünyaya o kadar uzak yıldızlar vardı ki,bu hareketsiz ve ebedi ışık kemerinin altında gecenin gölgeleri belirginleşip koyulaştı.”

"BU GÜNE DEK YAPTIGIM ŞEYLERİN EN İYİSİ BU SANIRIM...BİLİYORUM Kİ, RUHUM ARTIK BU GÜNE KADAR TATMADIĞI
BİR HUZURA KAVUŞACAK"

"Metin ol Gaspard. Zavallı çocukcağızın ölmesi böyle bir ortamda yaşamasından daha iyidir. Hemen öldü, hiç can çekişmeden. Acı çekmeden yaşayabilir miydi?"

“İnsanlar bazen karşılarındakine kalben uzak oldukları için anlamakta güçlük çekerler.”

“Bir kediyi imrendirmek için sütü ona uzaktan şöyle göstermek yeterlidir. Bir köpeğin avlanabilmesi için de ona uzaktan avını işaret etmek lazım.”

“Böyle sağır bir kentte,
böyle dilsiz bir çağda bile yakınmalar duyulabiliyordu...”

"Vah vah!"dedi Bay Lorry. "Demek o cesur kalbine korku veren şey bir gölge öyle mi? 
Gölgenin vücudu yoktur, Lucie."

“Çocukluğundan beri, kızgın kumların üzerine çıplak ayakla basmanın ne anlama geldiğini biliyordu.”

"Onca kalabalığa rağmen, bu nasıl bir yalnızlık!"

“Ölü ruhumun son rüyasısınız Lucie..”

“Tekrar buluşacağız, bu dünyadan yorgun ayrılanların huzura kavuştuğu o yerde!”

“Her insanın bir diğeri için muamma oluşu,
üzerine kafa yorulması gereken şaşırtıcı bir gerçektir.”

“Eğer bir bayan, bebek gibi olsun olmasın, gözünün önünde düşüp bayılıyorsa bunu görmek için dürbüne ihtiyaç yok. “

“Ölüm her konuda Doğa’nın çaresiyken neden kanunlar için olmasındı? “

“Zamanların en iyisiydi... En kötüsü de. Akıl çağıydı, budalalık çağı da. Inanç çağıydı aynı zamanda, ama inkar çağıydı da. Bir taraftan aydınlık, bir taraftan da karanlık bir mevsim yaşanıyordu. Umudun baharıydı, yeisin kışı… Her şeyimiz vardı, ama hiçbir şeyimiz yoktu. Hepimiz doğruca cennete gidiyorduk ama hepimiz cehenneme de gidiyorduk. Kısaca o çağ bu devre öyle benziyodu ki, sesi en çok çıkan otoriteler iyisiyle kötüsüyle ikisinin mukayesesinin, sadece üstünlük bağlamında yapılmasında ısrar ediyorlardı.”

“Açlığın bitmez tükenmez varlığı her yere, her şeye sinmişti. “

“Açlık tütmeyen bacalardan gözünü dikmiş bakıyor, çöplerinin içinde tek bir yiyecek kırıntısı olmayan, pislik içindeki sokakta kocaman dikiliyordu. “

“Sırlar yalnızca büyük uyuşmazlıklardan değil, derin sevgilerden de kaynaklanır; ikincisinde incelikli ve pek narindir bunlar ve çözülmeleri zordur.”

“En son duyduğum korkunç bir patlamaydı, dedi. Anlaşılan bundan sonra da bir şey duymayacağım.”

“- Ne kadar cesursunuz!
- Hayır Charles, cesur falan değilim... Seksen yaşındaki bir adam artık ne korkaktır, ne de cesur.”

“Kocam öldü ve bir toprak yığını oldu. Benden başka kimsesi yok. Ben öldüğüm zaman, onun bu dünyada yaşadığını hatırlayacak hiç kimse kalmayacak. Hiç olmazsa mezarının üzerine bir taş ya da tahta parçası koymanızı isteyecektim.”
“Gerçekten, çılgın bir kalabalığın ortasında, hep birlikte oldukları halde, kendilerini yapayalnız buldukları bir gün olacak mıydı?”

“On sekiz yıldır gömülüyüm!” Diyordu hayallerden biri. “Yaşamaktan umudumu kestim... Kimseyi görmek istemiyorum... Beni yalnız bırakın... Herkesi unuttum ben, hatta kendimi bile... Kim olduğumu, ne iş yaptığımı bilmiyorum...”

“Yalnız kara ekmekle ölümün tadını bilen zavallıların, dökülen şaraba nasıl saldırdıklarını görseydin, ağlardın, dedi. Bir fıçı şarap ziyan olmuş sayılmaz...”

“...ben bir hiçim. Bu dünyada bir tek kişi bile sevmiyor beni. Ben de hiç kimseyi sevmiyorum. Bu dünyada köle gibiyim.”

“Hayaller inatçıydı. Onu bırakmıyorlardı.”

“Zaten sevgi her zaman nefretten üstün değil miydi?”

“Çaresizlik aslında insanlara büyük bir güç verir.”

“Bu şehir baştan sona yitirmiş umudunu.”

“İnsanın bedenini örten ne olursa olsun, duygular onu deler geçer.”

" Ben yeniden dirilişim,Ben hayatım,dedi TANRI.
Bana her kim inanıyorsa,ölse bile yaşar hâlâ ve kim yaşıyor ve bana inanıyorsa asla ölmez."

“Fakir ve idam edilecek biri olarak düşünüyordum da;

Cumhuriyet sahiden yoksullara yardım ederse onların açlığını ve acılarını azaltırsa kuzenim uzun yaşayabilir , hatta yaşlanabilir...!”

“Kaderimde denizleri aşmak olsaydı, Tanrı beni böyle bir adada yaratır mıydı ?”

“Bay Lorry, dünyada yüreğini ortaya koyarak, karşılıksız yapılan işlerden daha iyi bir şey olmadığını da biliyordu...”

"Umutsuz menfaatler için umutsuz oyunların döndüğü umutsuz bir zaman bu."

“ Burası göze çok hoş geliyor, fakat gün ışığında israfın, kötü yönetimin, zorbalığın, tefeciliğin, borcun, eziyetin, açlığın, çıplaklığın ve acının pamuk ipliğine bağlı bir kulesi olduğu gün gibi açık değil mi ? “

“En büyük arzum bu düzene ait olduğumu unutmak.”

"Çocukluğunuz size karanlıklar ardında kalmış gibi mi geliyor, yoksa annenizin saçlarınızı okşadığı günler size çok yakın mı?

“Mantığın olmadığı yerde mantığı, hevesin olmadığı yerde övülecek heves aramak kadar şaçmaydı hayat...”


“Her şey tersine dönmüş,” diye düşündü. “Katiller masumları yargılıyorlar.”

Yorumlar

  1. ‘’Acı en iyi öğretmenmiş, bana çok şey öğretti. Eğdi beni, büktü ama daha iyi bir biçime soktu.’’

    Charles Dickens – Büyük Umutlar kitap yorumu: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/charles-dickens-buyuk-umutlar-kitap-yorumu/

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İnsan Neyle Yaşar? / Mum

"'Göze göz, dişe diş' dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin." (Matta, 5:38-39. baplar) “Bu olay derebeylik zamanlarında yaşandı. Her türden derebeyi vardı o zamanlar. Tanrı ve ölüm korkusu olan, insana merhamet etmeyi bilenler de vardı, hatırlamaya bile değmeyecek, köpek gibi olanlar da. Fakat en kötüleri, çamurun içinden çıkmasına rağmen prens olmuş gibi davranan, toprak köleleri arasından yükselip amir olanlardı! Herkes en çok onlardan çekiyordu.”  Diyerek başlıyor  hikaye. Köylülere eziyet eden bir kâhyayı anlatıyor. Burada ana karakter “kötü” bir insan. Kötülüğü ise hırsından geliyor. Yükselerek bir köye kâhya olmuştur. Ancak köylülere eziyet etmektedir. Kraldan çok kralcılık taslıyor diyebiliriz. “Kâhya eline gücü geçirir geçirmez köylülerin tepesine bindi. Onun da bir ailesi –karısı ve evli iki kızı- vardı, epey de para biriktirmişti: Günaha girmeden, rahatça yaşayıp gidebilirdi, ama hırs dolu olduğun

İnsana Ne Kadar Toprak Lazım / İnsan Neyle Yaşar?

Bu öyküyü çok küçükken okumuştum. Yıllar geçtikten sonra tekrar okuduğumda bu kadar hafızamda yer etmiş olmasına şaşırmıştım. Öykünün tümünü hatırlıyordum. Öyküyü yeniden okuduğumda çok etkilendim. Büyük ihtimalle küçükken okuduğumda da bu denli etkilenmiştim. İnsanın aç gözlülüğü belki bu kadar açık, nazik ve zekice anlatılabilirdi. Aza kanaat etmeli. Aslında bundan bir 10 yıl önce kendi çevremde de bu böyleydi. Herkes her şeyi paylaşır, herkes halinden memnundu. Kimse daha fazlasını aç gözlülük ve ya göstermek için istemezdi. Kendi hayatını ileri taşımak herkesin hayalidir. Benimde öyle ancak, bu hırsla ve aç gözlülük yüzünden olmamalı. Bilinçlice eldekilerin keyfini çıkarırken gelmeli daha fazlası. Böyle olursa eğer hayatın tadının daha iyi çıkacağını düşünüyorum. Hep daha fazlasını isterken, ömür bitiyor bir hiçlik içinde. Özellik son zamanlar da, artık hemen hemen herkes halinden şikayetçi. Herkes daha fazlasını istiyor ama kimse daha fazlasının ne olduğunu bilmiyor. Çü

En Ünlü Güney Koreli Erkek Artistler Doğum Tarihleri, Burçları ve Dizileri

      Konumuz Kore olunca aklımıza ilk gelen diziler ve oyuncular oluyor. Erkekleri yakışıklılığı ile kızları sevimliliğiyle gözlerimize adeta şölen yaşatıyor. Benim de boş zamanlarıma ve uyku tutmayan gecelerime sık sık eşlik ediyor Koreli yapımlar. Bir dizi bitti mi hemen oyunculara ilgim yöneliyor ve tabi ki ilk olarak doğum tarihleri sonrasında da burçları merakımı cezbediyor. Bunun için en beğendiğim oyuncuların doğum tarihleri, burçları ve en popüler dizilerini hem kendim için hem de sizler için bir liste halinde hazırladım.  😍 En Ünlü Güney Koreli Artistler Doğum Tarihleri, Burçları ve Dizileri Listesi; Ji Chang Wook: 5 Temmuz 1987 ve Yengeç Burcu Dizi Önerisi: The K2, Healer           Lee Jong Suk: 14 Eylül 1989 ve Başak Burcu Dizi Önerisi: W, Pinocchio, Doktor Stranger ·          Park Hae Jin: 1 Mayıs 1983 ve Boğa Burcu Dizi Önerisi: Bad Guys, Man x Man Kim Woo Bin: 16 Temmuz 1989 ve Yengeç Burcu Dizi Önerisi: The Heirs,