Elimde ki okunacak kitaplarım bittiğinde imdadıma her zaman ablamın kitaplığı koşuyor.Yıllardır okumak istediğim ancak elimin bir türlü gitmediği
bir kitaptı İki Şehrin Hikayesi.
Alt raflardan birinde İki Şehrin Hikayesi gözüme takıldı,
nafile ayıramıyorum, gözlerimi başka yöne dahi hareket ettiremiyorum. Elimi
uzatmadan uzun bir süre bakıştık ve ben hala kararsızdım.Konusunun çok ilgimi çekmiş olmasına rağmen okumaya bir türlü karar veremiyordum.Çünkü çok ağır bir
kitap olduğunu duymuştum ve çevremdeki birçok insan yarıda bırakmıştı bu kalın
romanı.
Elime aldım hayli uzun dakikalardan sonra, kendi kendime,
asla yarıda bırakmak yok diyordum, ne kadar zorlanacağımı hissetmiş gibi…
Kapağı açtığımda içine bir tarih atılmıştı, üzerinden aylar
geçmiş ve yeni bir el ve yabancı gözler geziyordu artık sayfaların üzerinde.
Romana giriş oldukça güzeldi ve hızlı ilerliyordum. Bu kadar
abartılacak kadar zor değilmiş diyordum kendime. Sayfalar aktıkça ben hikayenin
içinden çok kendi zihnime girmişim. Hikaye ellerimin arasından düşündüğün gibi
değilmiş, gördün mü, diyordu bana. Evet kopmuştum hikayeden, karakterleri
çözümleyemiyordum, herkes birbirine girmiş durumdaydı, çevremden yardım istedim
bana bu kitabı anlatabilecek olan var m diye, sonuç daha önce de dediğim gibi
hüsrandı, okuyanların bir çoğu memnun değildi sanki.
Bende kafama taktım bir kere, ben bu hikayeyi anlayacağım
dedim ve eş zamanlı olarak filmini izlemeye başladım. Ne yazık ki filmin de ilk
yarısından bir şey anlayamadım. Belki sonuna doğru çözümleme yapabilirim diye
düşündüm ve uykuyu yenilmeden zihnimi toparlamaya çalışarak dikkatli dikkatli
okuyordum.
Evet artık hikayenin içine girmiş, kah Fransa’yı kah Lucie’yi,
Lorry’i, Manette’yi, Carton’u ve Darnay’ı anlayabilmiştim. Fransa’da yükselen
milliyetçiliği hissedebilmiştim. İnsanlar akın akın ölüyorlarken, giyotinli
idam masasını zihnimde canlandırabiliyordum artık. Kraliyet ailesinin kelleleri
uçmuş, Fransa’nın her yerinde mahkemeler kurulmuş ve her yerde “özgürlük,
eşitlik, kardeşlik ve ölüm sözleri yankılanıyordu.
Darnay, masum bir yurttaş için Fransa’ya dönmeye karar
vermiş ve aynı gece yola koyulmuştu. İngiltere’nin onlara sağladığı rahatlık,
vicdanın sesi kadar gür değildi. Fransa’ya vardığında yeni çıkan yasalardan
haberi olmayan Darnay, artık bir vatan hainidir, çünkü hem aristokrat hem de
vatanını bırakıp gitmiştir.
Ancak tüm Fransa’nın saygı ve sevgi ile tanıdığı kayınbabası
yani Dk. Manette, onun hapiste geçirdiği süre içinde çok fazla emek verecek ve
Darnay, mahkemede neredeyse ilk masumiyeti kanıtlanan kişi olacaktır.
Darnay, zenginliğinden ve ailesinden çok uzun süre önce vazgeçmişti
bu mahkemede onun için büyük bir şans oldu. Halkın kısa sürede değişen ve
oldukça yoğun yaşadıkları duyguları, Darnay’ı mahkeme bitince oldukça
şaşırtacaktı. Çünkü kısa süre önce ölüm çağrıları yapan ve onu sokağa
sürükleyip vahşice katletmek isteyen halk şimdi ona sevgi ile sarılıyordu. Bir
kadın hariç, intikam ile yanıp tutuşan Bayan Defarge. Asıl her şey yeni
başlıyordu. Elinde mükemmel bir koz bulunduran Defarge, zamanı geldiğinde onu
masumiyetini kanıtlayamayacağı şekilde yargılatacaktı.
Ve hikayenin sonu bambaşkaydı, oldukça ilginç ve tüm
düğümlerin çözüldüğü yerdi.
Kitap ve film başlarda çok durağan olsa bile hikayenin tümü
okunmaya fazlasıyla değer. Benim gibi yarıda bırakmak ve devam etmek arasında
kalanlar olursa mutlaka devam etsinler, ikinci yarıdan sonra oldukça heyecanlı
ve şaşırtıcı bir hikaye.
-Alıntılar-
“Bilginlerin dediğine göre uzayda bir nokta halinde olan bu
küçük dünyaya o kadar uzak yıldızlar vardı ki,bu hareketsiz ve ebedi ışık
kemerinin altında gecenin gölgeleri belirginleşip koyulaştı.”
"BU GÜNE DEK YAPTIGIM ŞEYLERİN EN İYİSİ BU SANIRIM...BİLİYORUM
Kİ, RUHUM ARTIK BU GÜNE KADAR TATMADIĞI
BİR HUZURA KAVUŞACAK"
BİR HUZURA KAVUŞACAK"
"Metin ol Gaspard. Zavallı çocukcağızın ölmesi böyle
bir ortamda yaşamasından daha iyidir. Hemen öldü, hiç can çekişmeden. Acı
çekmeden yaşayabilir miydi?"
“İnsanlar bazen karşılarındakine kalben uzak oldukları için
anlamakta güçlük çekerler.”
“Bir kediyi imrendirmek için sütü ona uzaktan şöyle
göstermek yeterlidir. Bir köpeğin avlanabilmesi için de ona uzaktan avını
işaret etmek lazım.”
“Böyle sağır bir kentte,
böyle dilsiz bir çağda bile yakınmalar duyulabiliyordu...”
böyle dilsiz bir çağda bile yakınmalar duyulabiliyordu...”
"Vah vah!"dedi Bay Lorry. "Demek o cesur
kalbine korku veren şey bir gölge öyle mi?
Gölgenin vücudu yoktur, Lucie."
“Çocukluğundan beri, kızgın kumların üzerine çıplak ayakla
basmanın ne anlama geldiğini biliyordu.”
"Onca kalabalığa rağmen, bu nasıl bir yalnızlık!"
“Ölü ruhumun son rüyasısınız Lucie..”
“Tekrar buluşacağız, bu dünyadan yorgun ayrılanların huzura
kavuştuğu o yerde!”
“Her insanın bir diğeri için muamma oluşu,
üzerine kafa yorulması gereken şaşırtıcı bir gerçektir.”
üzerine kafa yorulması gereken şaşırtıcı bir gerçektir.”
“Eğer bir bayan, bebek gibi olsun olmasın, gözünün önünde
düşüp bayılıyorsa bunu görmek için dürbüne ihtiyaç yok. “
“Ölüm her konuda Doğa’nın çaresiyken neden kanunlar için
olmasındı? “
“Zamanların en iyisiydi... En kötüsü de. Akıl çağıydı,
budalalık çağı da. Inanç çağıydı aynı zamanda, ama inkar çağıydı da. Bir
taraftan aydınlık, bir taraftan da karanlık bir mevsim yaşanıyordu. Umudun baharıydı,
yeisin kışı… Her şeyimiz vardı, ama hiçbir şeyimiz yoktu. Hepimiz doğruca
cennete gidiyorduk ama hepimiz cehenneme de gidiyorduk. Kısaca o çağ bu devre
öyle benziyodu ki, sesi en çok çıkan otoriteler iyisiyle kötüsüyle ikisinin
mukayesesinin, sadece üstünlük bağlamında yapılmasında ısrar ediyorlardı.”
“Açlığın bitmez tükenmez varlığı her yere, her şeye
sinmişti. “
“Açlık tütmeyen bacalardan gözünü dikmiş bakıyor, çöplerinin
içinde tek bir yiyecek kırıntısı olmayan, pislik içindeki sokakta kocaman dikiliyordu.
“
“Sırlar yalnızca büyük uyuşmazlıklardan değil, derin
sevgilerden de kaynaklanır; ikincisinde incelikli ve pek narindir bunlar
ve çözülmeleri zordur.”
“En son duyduğum korkunç bir patlamaydı, dedi. Anlaşılan
bundan sonra da bir şey duymayacağım.”
“- Ne kadar cesursunuz!
- Hayır Charles, cesur falan değilim... Seksen yaşındaki bir adam artık ne korkaktır, ne de cesur.”
- Hayır Charles, cesur falan değilim... Seksen yaşındaki bir adam artık ne korkaktır, ne de cesur.”
“Kocam öldü ve bir toprak yığını oldu. Benden başka kimsesi
yok. Ben öldüğüm zaman, onun bu dünyada yaşadığını hatırlayacak hiç kimse
kalmayacak. Hiç olmazsa mezarının üzerine bir taş ya da tahta parçası koymanızı
isteyecektim.”
“Gerçekten, çılgın bir kalabalığın ortasında, hep birlikte
oldukları halde, kendilerini yapayalnız buldukları bir gün olacak mıydı?”
“On sekiz yıldır gömülüyüm!” Diyordu hayallerden biri.
“Yaşamaktan umudumu kestim... Kimseyi görmek istemiyorum... Beni yalnız
bırakın... Herkesi unuttum ben, hatta kendimi bile... Kim olduğumu, ne iş
yaptığımı bilmiyorum...”
“Yalnız kara ekmekle ölümün tadını bilen zavallıların,
dökülen şaraba nasıl saldırdıklarını görseydin, ağlardın, dedi. Bir fıçı şarap
ziyan olmuş sayılmaz...”
“...ben bir hiçim. Bu dünyada bir tek kişi bile sevmiyor
beni. Ben de hiç kimseyi sevmiyorum. Bu dünyada köle gibiyim.”
“Hayaller inatçıydı. Onu bırakmıyorlardı.”
“Zaten sevgi her zaman nefretten üstün değil miydi?”
“Çaresizlik aslında insanlara büyük bir güç verir.”
“Bu şehir baştan sona yitirmiş umudunu.”
“İnsanın bedenini örten ne olursa olsun, duygular onu deler
geçer.”
" Ben yeniden dirilişim,Ben hayatım,dedi TANRI.
Bana her kim inanıyorsa,ölse bile yaşar hâlâ ve kim yaşıyor ve bana inanıyorsa asla ölmez."
Bana her kim inanıyorsa,ölse bile yaşar hâlâ ve kim yaşıyor ve bana inanıyorsa asla ölmez."
“Fakir ve idam edilecek biri olarak düşünüyordum da;
Cumhuriyet sahiden yoksullara yardım ederse onların açlığını ve acılarını azaltırsa kuzenim uzun yaşayabilir , hatta yaşlanabilir...!”
Cumhuriyet sahiden yoksullara yardım ederse onların açlığını ve acılarını azaltırsa kuzenim uzun yaşayabilir , hatta yaşlanabilir...!”
“Kaderimde denizleri aşmak olsaydı, Tanrı beni böyle bir
adada yaratır mıydı ?”
“Bay Lorry, dünyada yüreğini ortaya koyarak, karşılıksız
yapılan işlerden daha iyi bir şey olmadığını da biliyordu...”
"Umutsuz menfaatler için umutsuz oyunların döndüğü
umutsuz bir zaman bu."
“ Burası göze çok hoş geliyor, fakat gün ışığında israfın,
kötü yönetimin, zorbalığın, tefeciliğin, borcun, eziyetin, açlığın, çıplaklığın
ve acının pamuk ipliğine bağlı bir kulesi olduğu gün gibi açık değil mi ? “
“En büyük arzum bu düzene ait olduğumu unutmak.”
"Çocukluğunuz size karanlıklar ardında kalmış gibi mi
geliyor, yoksa annenizin saçlarınızı okşadığı günler size çok yakın mı?
“Mantığın olmadığı yerde mantığı, hevesin olmadığı yerde
övülecek heves aramak kadar şaçmaydı hayat...”
“Her şey tersine dönmüş,” diye düşündü. “Katiller masumları
yargılıyorlar.”
‘’Acı en iyi öğretmenmiş, bana çok şey öğretti. Eğdi beni, büktü ama daha iyi bir biçime soktu.’’
YanıtlaSilCharles Dickens – Büyük Umutlar kitap yorumu: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/charles-dickens-buyuk-umutlar-kitap-yorumu/