Ana içeriğe atla

Blue Jasmine Film Yorumu

Blue Jasmine Film Yorumu


Bir şeyler izlemek istediğim akşam ve henüz ne izleyeceğime karar veremediğim zamanlarda Woody Allen  her zaman tercihim olur. İzlediğim hiçbir filmini ne zaman kaybı olarak gördüm ne de pişman oldum bugüne kadar. Hal böyle olunca tekrar filmlerine bakmaya karar verdim ve en çok hoşuma giden Blue Jasmine oldu. Hem konusu hem görselleri ile beni kendine çok fazla ısındırdı. Fazla zaman kaybetmeden izlemeye başladım.

Hemen hemen her filminde olduğu gibi zaman nasıl aktı gitti anlamadım Blue Jasmine’i izlerken. Sabaha kadar devam etse izlerdim diye düşünüyorum.
Okulunu yarım bırakıp sevdiği adamla evlenen Jasmine’nin hikayesi film. Serveti ve lüksü sevdiğinden daha fazla seviyordu kocasını Jasmine. Öyle ki gözünün önünde olanlara şüphelense bile önem vermiyordu. Hayatının ilk sırasında kocasına duyduğu aşk vardı. Servetinin üstüne sürekli olarak servet katan kocasından bazen şüphelense bile bu durumu ona yakıştıramıyordu. Ancak dedikodular patlak verince ardı arkası kesilmedi. Meğer çok sevdiği kocası tarafından defalarca aldatılmıştı. Kocasının da itirafı üzerine sinir krizi geçirir ve kocasını polise ihbar eder. Bunu yaptığına pişman oldu bilinmez ancak kocası bir felakete sürüklenirken arkasından kendisi de onu takip eder.

Zamanında neredeyse yüzüne bakmadığı ve kendi yaşadığı ihtişamdan biraz olsun pay vermediği, hemen hemen hiç görüşmediği kız kardeşinin yanına taşınır Jasmine, cebinde ne parası vardır ne de iş bulabileceği bir eğitimi. Kız kardeşi ona sahip çıkar ancak. Kız kardeşinin erkek arkadaşını pek beğenmez ve sürekli ezik diyerek kız kardeşinin kafasını karıştırır.

Bir gün bir partiye davete giderler, orada ikiside yeni bir aşka kaptırırlar kendilerini, Jasmine kendine yalanlarla dolu ve ya hayallerle, bir hayat kurar yeni sevgilisiyle tekrar istediği hayata kavuşacaktır ancak bu durum çok uzun sürmez.

Kendi kendine konuşmaları artık son raddeye gelmiştir, bir nevi delirmiştir Jasmine…

Filmin finali bana göre çok havada kaldı sanki devamı olacak gibi bitmişti. Oldukça keyifli bir filmdi…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İnsan Neyle Yaşar? / Mum

"'Göze göz, dişe diş' dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin." (Matta, 5:38-39. baplar) “Bu olay derebeylik zamanlarında yaşandı. Her türden derebeyi vardı o zamanlar. Tanrı ve ölüm korkusu olan, insana merhamet etmeyi bilenler de vardı, hatırlamaya bile değmeyecek, köpek gibi olanlar da. Fakat en kötüleri, çamurun içinden çıkmasına rağmen prens olmuş gibi davranan, toprak köleleri arasından yükselip amir olanlardı! Herkes en çok onlardan çekiyordu.”  Diyerek başlıyor  hikaye. Köylülere eziyet eden bir kâhyayı anlatıyor. Burada ana karakter “kötü” bir insan. Kötülüğü ise hırsından geliyor. Yükselerek bir köye kâhya olmuştur. Ancak köylülere eziyet etmektedir. Kraldan çok kralcılık taslıyor diyebiliriz. “Kâhya eline gücü geçirir geçirmez köylülerin tepesine bindi. Onun da bir ailesi –karısı ve evli iki kızı- vardı, epey de para biriktirmişti: Günaha girmeden, rahatça yaşayıp gidebilirdi, ama hırs dolu olduğun...

İnsana Ne Kadar Toprak Lazım / İnsan Neyle Yaşar?

Bu öyküyü çok küçükken okumuştum. Yıllar geçtikten sonra tekrar okuduğumda bu kadar hafızamda yer etmiş olmasına şaşırmıştım. Öykünün tümünü hatırlıyordum. Öyküyü yeniden okuduğumda çok etkilendim. Büyük ihtimalle küçükken okuduğumda da bu denli etkilenmiştim. İnsanın aç gözlülüğü belki bu kadar açık, nazik ve zekice anlatılabilirdi. Aza kanaat etmeli. Aslında bundan bir 10 yıl önce kendi çevremde de bu böyleydi. Herkes her şeyi paylaşır, herkes halinden memnundu. Kimse daha fazlasını aç gözlülük ve ya göstermek için istemezdi. Kendi hayatını ileri taşımak herkesin hayalidir. Benimde öyle ancak, bu hırsla ve aç gözlülük yüzünden olmamalı. Bilinçlice eldekilerin keyfini çıkarırken gelmeli daha fazlası. Böyle olursa eğer hayatın tadının daha iyi çıkacağını düşünüyorum. Hep daha fazlasını isterken, ömür bitiyor bir hiçlik içinde. Özellik son zamanlar da, artık hemen hemen herkes halinden şikayetçi. Herkes daha fazlasını istiyor ama kimse daha fazlasının ne olduğunu bilmiyor. Çü...

Kıvılcımı Söndürmeyen Ateşi Zapt Edemez

İnsan Neyle Yaşar? Kitabının ikinci öyküsüydü bu hikaye. Başlığı okumamla beraber merak etmeye başlamıştım bu öyküyü. Hani bazı cümleler vardır, insanın içine dokunur işte böyle olmuştu. Daha başlıkta içime dokunmuştu. Bu kısa öykü bir hayat dersi aslında. Nefret küçük bir kıvılcım olup yüreğimizde ki yerini aldığında kendimizi haklı çıkarmak adına her yola sürükleyebiliriz. Nefret yüktür derler ya işte öyle… Bu hikayede de nefretin aslında en çok kime zarar verdiğini net bir şekilde göreceğiz. Bir yumurtadan başlayan, her şeyi koca alevlere dönüştüren bir öfke anlatılıyor bu öyküde. Aslında ilk başlarda huzurlu bir komşulukları vardı bu öyküde ki insanların. Sonra bir gün tavuk karşı komşunun arsasına girer ve bir yumurta kayıptır. Önce kadınlar başlar kavgaya. Bir yumurtadan sebeple… Sonra erkeklerde dahil olur bu kavgaya. Öyle büyür öyle büyür ki bu kavgalar. Artık birbirlerini şehre gidip mahkemeye vermekten neredeyse topraklarıyla uğraşacak vakit bulamamışlar. Tabi ...