Ana içeriğe atla

Şeytan / Tolstoy


Şeytan / Tolstoy

Bir yaz misafirliğe gittiğimiz evin odasında tanışmıştım ilk kez Tolstoy’la. Birkaç gün kalmıştık orada, çok küçüktüm o zamanlar. Bir gece yarısı okuduğumu hatırlıyorum. O zamanlar telefonlar tabletler yoktu. Birçok çocuğun yalnızca aterisi vardı. Aterisi olmayan bir çocuk gelmişse eğer eve ayıp olmasın diye birkaç kez oynatılır sonra kaldırılırdı bir çekmeceye. Kitap okuma yarışı yapardık akranlarımla. Öyle çocukluk gazı ile okumuş sonra da bu kitap benim olabilir mi demiştim ev sahibine. O da kırmamıştı beni. Anneme götürüp çantasına kaldırmasını söylemiştim. Yıllardır duran bu kitabı tekrar okumak için elime aldığımda o zamanlar bir şey anlamamış olsam gerek ki hiçbir şey hafızamda canlanmamıştı. Yine aynı iştahla okumaya başladım.

Tolstoy bu ilginç uzun öyküsünde içimizde ki şeytanı öyle ustaca kaleme almıştı ki okurken uzun uzun düşünüyordum. Büyük yazarları okurken o durağan cümlelerde hem zihnimi kontrol etmeye aynı zamanda cümleleri anlamaya çalışıyordum. Öykünün içine girdikçe içimizde karşı koyamadığımız dürtünün bizi vicdanımızla ve utancımızla nasıl ölüme götüreceğini hafızama kazıyordum. İşte hepimizin şeytanı, bazılarımızın için hayatını noktalayan o ihtiraslı dürtü.

Kitapta kadının baştan çıkarıcı bir figür olduğunu görebiliyoruz. Ancak geçmişte yaşanılan bir hatanın ve bir aileye sahip olduktan sonra dahi devam eden bir kadına karşı duyulan ihtirasın, bir adamın psikolojisine, vicdanına ve hayatının sonunu nasıl getireceğini görüyoruz. Kadın gözünün önünde olmasa dahi düşüncelerinden onu kovamayan bir adamın karısına karşı yaşadığı suçluluk duygusunu aşamaması, kafasını kurcalayan bu kadının ondan çok uzaklara gitmesini sağlamanın yollarını aramasını okurken panik, ani karar ve bu kafa karışıklığında ne tür yanlış davranışlar sergilendiğini çok açık bir şekilde görüyoruz. Bu kadar akıcı bir öyküye böylesi duygu, düşünce ve tutumların ayrıntılı bir şekilde yerleştirilmesi beni hayrete düşürdü doğrusu. Büyük yazar olmak böyle bir şey demek ki diye düşündüm ardından…

Sosyal düzenin, ahlaki gelişmeyle düzeleceğine inanan Tolstoy’un Şeytan adlı eseri bu inancına bir örnek neredeyse…

*Alıntılar

*... En güç şey, doğru söylemeyen, içi dışı bir olmayan kimselerle yaşamaktır.

*İnsan, sadece yaşlıların muhafazakâr, gençlerin ise yenilikçi olduklarını sanır. Pek doğru değildir bu. Genelde asıl gençler muhafazakârdır; yaşamak isteyen, ama bu konuda kafa yormayan, zaten nasıl yaşanması gerektiği konusunda kafa yoracak zamanları da bulunmayan ve bu nedenle o zamana kadar süregelmiş hayatı kendilerine örnek alan genç insanlar.

* ...sık sık demişimdir, yanlış, dürüstlükten uzak insanlarla birlikte yaşamanın çok zor olduğunu; her şeye tahammülüm vardır da, buna yoktur işte.

* Onu istediğim an kullanabileceğimi, alabileceğimi sandım; şimdi o beni aldı ve bırakmıyor.

*Gerçek ruh hastaları, şüphesiz kendilerindeki alâmetlerin farkında olmayıp başka insanlarda delilik alâmetleri gören kimselerdir.

* "Eğer birinin kafası huzurluysa, hiçbir şey ona zarar vermez."

* "Artık nasıl da kayıtsızım ona karşı! Nasıl da değiştim."

* Ah o hayal gücü, kadının cazibesini nasıl da allayıp pulluyordu.

* " Beni kendimden kurtarın" dedi, "sizden rica ettiğim bu"

* Güç bela, canını dişine takarak bir çukuru ancak kapamışken, önünde hiç ummadığı bir anda hemen bir ikincisi açılıveriyordu.

* Öyle ahlaksız biri değildi, ama hep dediği gibi, rahip de sayılmazdı.

*Yevgeni kendisinden başka bir kadın sevmemeliydi; çünkü bütün dünyada Yevgeni’ye layık bir kadın bulunmamaktaydı; hani kendisi ona layık mıydı, bu soruyu kendisine hiç sormamıştı.

* “Şeytanın ta kendisi o; ete kemiğe bürünmüş şeytan! Ben istemeden beni boyunduruk altına aldı.

* Şayet küçük çocuklar gibi olamazsanız, göklerdeki ruhlar ve melekler âlemine asla giremeyeceksiniz.

* “Kendimin hâkimi olamayacak mıyım?”

* "Gelecekteki hayatım, benim için, zedelemekten her zaman kaçınacağım bir kutsallıktır."

* “Evliliği, durumunu düzeltme aracı olarak değerlendirme fikri, ona iyice ters geliyordu. Evlilikte dürüst davranmak ve sadece aşkı ölçü almak istiyordu.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İnsan Neyle Yaşar? / Mum

"'Göze göz, dişe diş' dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin." (Matta, 5:38-39. baplar) “Bu olay derebeylik zamanlarında yaşandı. Her türden derebeyi vardı o zamanlar. Tanrı ve ölüm korkusu olan, insana merhamet etmeyi bilenler de vardı, hatırlamaya bile değmeyecek, köpek gibi olanlar da. Fakat en kötüleri, çamurun içinden çıkmasına rağmen prens olmuş gibi davranan, toprak köleleri arasından yükselip amir olanlardı! Herkes en çok onlardan çekiyordu.”  Diyerek başlıyor  hikaye. Köylülere eziyet eden bir kâhyayı anlatıyor. Burada ana karakter “kötü” bir insan. Kötülüğü ise hırsından geliyor. Yükselerek bir köye kâhya olmuştur. Ancak köylülere eziyet etmektedir. Kraldan çok kralcılık taslıyor diyebiliriz. “Kâhya eline gücü geçirir geçirmez köylülerin tepesine bindi. Onun da bir ailesi –karısı ve evli iki kızı- vardı, epey de para biriktirmişti: Günaha girmeden, rahatça yaşayıp gidebilirdi, ama hırs dolu olduğun

İnsana Ne Kadar Toprak Lazım / İnsan Neyle Yaşar?

Bu öyküyü çok küçükken okumuştum. Yıllar geçtikten sonra tekrar okuduğumda bu kadar hafızamda yer etmiş olmasına şaşırmıştım. Öykünün tümünü hatırlıyordum. Öyküyü yeniden okuduğumda çok etkilendim. Büyük ihtimalle küçükken okuduğumda da bu denli etkilenmiştim. İnsanın aç gözlülüğü belki bu kadar açık, nazik ve zekice anlatılabilirdi. Aza kanaat etmeli. Aslında bundan bir 10 yıl önce kendi çevremde de bu böyleydi. Herkes her şeyi paylaşır, herkes halinden memnundu. Kimse daha fazlasını aç gözlülük ve ya göstermek için istemezdi. Kendi hayatını ileri taşımak herkesin hayalidir. Benimde öyle ancak, bu hırsla ve aç gözlülük yüzünden olmamalı. Bilinçlice eldekilerin keyfini çıkarırken gelmeli daha fazlası. Böyle olursa eğer hayatın tadının daha iyi çıkacağını düşünüyorum. Hep daha fazlasını isterken, ömür bitiyor bir hiçlik içinde. Özellik son zamanlar da, artık hemen hemen herkes halinden şikayetçi. Herkes daha fazlasını istiyor ama kimse daha fazlasının ne olduğunu bilmiyor. Çü

En Ünlü Güney Koreli Erkek Artistler Doğum Tarihleri, Burçları ve Dizileri

      Konumuz Kore olunca aklımıza ilk gelen diziler ve oyuncular oluyor. Erkekleri yakışıklılığı ile kızları sevimliliğiyle gözlerimize adeta şölen yaşatıyor. Benim de boş zamanlarıma ve uyku tutmayan gecelerime sık sık eşlik ediyor Koreli yapımlar. Bir dizi bitti mi hemen oyunculara ilgim yöneliyor ve tabi ki ilk olarak doğum tarihleri sonrasında da burçları merakımı cezbediyor. Bunun için en beğendiğim oyuncuların doğum tarihleri, burçları ve en popüler dizilerini hem kendim için hem de sizler için bir liste halinde hazırladım.  😍 En Ünlü Güney Koreli Artistler Doğum Tarihleri, Burçları ve Dizileri Listesi; Ji Chang Wook: 5 Temmuz 1987 ve Yengeç Burcu Dizi Önerisi: The K2, Healer           Lee Jong Suk: 14 Eylül 1989 ve Başak Burcu Dizi Önerisi: W, Pinocchio, Doktor Stranger ·          Park Hae Jin: 1 Mayıs 1983 ve Boğa Burcu Dizi Önerisi: Bad Guys, Man x Man Kim Woo Bin: 16 Temmuz 1989 ve Yengeç Burcu Dizi Önerisi: The Heirs,