Bu hafta kendime bir söz vermiştim. Gereksiz her şeyi
kafamdan silip, yeni bir ben olacaktım. Kitap okumaya daha fazla zaman
ayıracaktım. Bolca yazı yazmaya çalışacak, sürekli kendimi geliştirebileceğim
uğraşlar edinmeye çalışacaktım. İnsanlarla gereksiz sohbetler, samimi görünen
samimiyetsizliklerden kaçınacak sanata, öykülere, müzik aletleri öğrenmeye
zaman ayıracak ve ufkumu genişletecektim. Bundan böyle kendimi sevecek, eksik
gördüğüm yanlarımı insanların içinde belli etmeyecek artık onların yan
bakışını, gereksiz ve anlam taşımayan sözlerini kafama takmayacaktım. Kendime
değer verecek ve bu değerin dışarıdan görünmesi için uğraşmayacaktım.
İnsanlara lafla bir şey anlatılmayacağını, tartışmalar ve ya
kavgalarla, yumuşak ve ya sert bir sesle en ince ayrıntısına kadar duygularımı
ifade etmeye çalışsam bile onların tutumlarının değişmeyeceğini her insanın bir
sabit fikri olduğunu çok uzun yıllar önce keşfetmiştim.
Özellikle insanlar hakkında bir karar aldığımda, tutumlarım,
davranışlarım ve sarf edeceğim sözlerim ile ilgili mutlaka beni ters yöne
çekmeye çalışan insanlarla karşılaşırdım. Neyden uzaklaşmak istesem bir çark
beni içine alır o karanlık tarafın içinde içimi dışıma çıkarana kadar döndürür.
Bu belki de doğru kararı verdiğimi belli eden bir işaretti. Doğruydu çünkü
vazgeçmeden önce yaptığım yanlışlar bu çarkın içindeyken kafama düşerdi sanki.
Bu evrenin seçtiğim yolda beni denemesi gibiydi. Hiçbir yol
kolay değil ancak maneviyatta ilerlemek, insanlara takılmadan kafanı çevirip es
geçmek en zor meziyetti.
Bu kararlardan sonra içinde bulunduğum hafta o kadar ruhuma
ters gitmişti ki artık kafayı yiyecektim. Tüm ters insanları kendime çekiyordum
sanki. Neyse ki bu hafta bitmişti artık, böyle geçen zamanlardan sonra mutlaka
iyi şeylerde peşinden gelirdi. Hala beklemekteyim o iyi şeyleri…
Ablamla dün akşam bir yürüyüşe çıktık. Zaten oldum olası
sevmediğimiz insanlarıyla, havasıyla ve betonlarıyla İstanbul’un köhne
semtinde. Yinede doğduğumuz ve büyüdüğümüz hemen her anımızda yeri olan semti. Tek
güzel yani kendini geliştirebileceğin ücretsiz kursları ve yeni açılan bir parkı
olması.
Ablamla hararetli bir şekilde konuşup ilerlerken çok sık
uğradığımız aktarın önüne geldik. Oldukça kalabalık olan bu semtte araçlarında
destursuz bir şekilde ilerlemesi, herkesin ben kralım dediği o hayal dünyası ve
egosu burada mide bulandırıcı şekilde sık sık karşınıza çıkıp rastlıyor. O
aktardan düz bir şekilde ilerlerken önümüzde arkamızda ve solumuzda insanlarla
birlikte kaldırımdan aşağı adımımı attım sakin bir şekilde ilerliyordum ve
adını insan koyamadığım biri arabayı geri geri sürmeye başlamıştı. Arkasına
bile bakmadan… Son bir hamle arabadan destek alarak kendimi ileriye doğru attım
ve gayri ihtiyari “yavaş ama ya” dediğimi hatırlıyorum. Sadece bu kadar ve
yoluma devam ettim. İnsancık arabadan
bir hışımla inmiş meğer, sanırım birini ezemediği için bu kadar sinirlenmişti
ve kulağımı tırmalayan arkadan yüksek sesle saçma sapan laflar geliyordu.
Adrenalin mi dersiniz, sinir mi bilemem, adını refleks koyabildiğim ancak
sonradan pişman olduğum o hareketi yaptım, en nefret ettiğim şey olan bu
hareket, yürüyüp ilerledikten ve mesafe açıldıktan sonra kafayı çevirip laf
söylemek… Bunu yaptım ve çocuğun o ses tonu kadar sesimi yükselterek “altına
araba aldın da adam mı oldun” demek oldu. Sonradan yediğim küfrü tabi ki de
yazmayacağım ancak o an orada bulunan ve sosyal medyada olsun orda burda
delikanlılık taslayan adamlardan biri sen ne diyosun demedi bu çocuğa… Ablamın
hemen ardından o söylediği çok hoşuma gitmişti ve buraya yazmadan edemedim.
Herkes iyi ancak iyilerin sesi çıkmıyor, bak kötüye nasıl bağırıyor. Sonrasında
çok düşündüm, tüm gecemi ve ertesi günümü çalan bu çocuk, sürekli kafamın
içinde dönen ve küfür ettiğim bu çocuk arabadan sakince inip benden özür
dileseydi bunu günlerce kafaya takar mıydım? İşte sorunumuz belki de burdadır.
İyiyi ve iyiliği kafaya takmıyoruz. Kafamızı bununla meşgul etmiyoruz. Akşam
bir sözle karşılaştım ardından “erkekler kadınların yarısı kadar cesur olsaydı
bu dünya bambaşka bir yer olurdu” diye. Bu sözü kalpleyerek ve hikayemde de
paylaşarak biraz başka şeyler düşünmeye çalışıyorum. Kafamı inanılmaz derecede
sakinleştiren, meditasyonlarla 15-20 dakikada ulaştığım zihnimi yavaşlatmamı
sağlayan kemanımı elime alıyorum. Çalmayı daha bilmesemde hocanın öğrettiği
kadarıyla olan bilgimi, parmaklarımı nota kağıdına bakarak oynatıyorum. Mi mi
mi mi fa mi…
Biraz sakinleşmeyi başarıyorum. Ardından tekrar başlıyor
kafamın içinde o sahne. Sorun küfür yemiş olmak ve ya böyle bir insanla
karşılaşmak değil ki… Sorun benim geriye dönüp cevap vermem. Aklıma Dostoyevski’nin
bir subayı iki yıl kafaya taktığı anısı geliyor. Yeraltından Notlar. Bu seferde
Dostoyevski’yi düşünerek biraz sakinleşiyorum. Aynı gün okumakta olduğum Beyaz
Geceler kitabını bitiriyorum. Bilgisayarda açık olan suremi dinlerken dua
ediyorum. En büyük nimet iyi insanlarla karşılaşmak… Allah, Tanrı, Evren ve ya
Tabiat, kimin inancı her ne ise korunsun diye diliyorum. Kalkıyorum ve tekrar
ablamla konuşmaya başlıyorum. Eda, dedi. Evliyaların da böyle bir hikayesi
vardı. Onlarla dalga geçene gülüp geçerlermiş. Çünkü cevap verseler işin
içinden çıkamazlar… Biraz daha rahatlıyorum. Sahiden bir denenme sürecinden
geçiyormuş gibi hissediyorum kendimi. Susmak hem güzel hem tehlikeli biliyorum.
Aklıma küçükken kaçırılmak üzere olduğum ve son anda kurtulduğum geliyor.
Anneme anlattığımda polise gitmiyor. Beni dinliyor ve sakinleştiriyor sadece.
Bence diyorum ileriki yıllarda, biri susarsa birinin mutlak surette kötülüğüne
sebep olur. Benim canım yanmadı ancak, susuşlardan cesaret alan suçlular her
geçen gün birinin canını yakmaya devam ediyor. Orada birkaç kişinin sesi
çıksaydı o çocuğa karşı, böyle bir tepkiyi vermeye bir daha cesaret edemezdi.
Yüzünü hatırladığım ve tepkilerini tekrar hafızamda taradığımda çocuk normal
bir çocuk değildi zaten bir şey kullandığı belli oluyordu. O an daha büyük
boyutta bir zararda verebilirdi. Ya da benim yerimde başka biri olabilir, küçük
bir çocuk annesinin elini tutmadan ilerlerken kendini ileriye doğru
atmayabilirdi.
Ama diyorum sonradan böyle insanlara ciddi anlamda ceza verilmeli
bugün beni ezemedi ama yarın başka birinin hayatına sebep olacak belli ki. Bu
anlaşılıyor. Sonra diyorum ki kendime, beni orada ezseydi bile ceza almazdı ki
nelerin hayalini kuruyorsun böyle… Suçlu diye atfedilen birçok insan masumken
senin olayın o kadar küçük ki… Daha sonra
cenin pozisyonuna geçip dua ediyorum. Allah’ım sen her masum insanı koru.
Pislik insancıklar kimsenin sebebi olmadan kendi belalarını bulsunlar diye
diliyorum. Ve dualarıma devam ederek derin bir uykuya son hazırlıklarımı
yapıyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder