Ana içeriğe atla

Beyaz Geceler / Fyodor Dostoyevski

Beyaz Geceler / Fyodor Dostoyevski


Kitapçıda Can Yayınları rafında dalgın dalgın bakarken gözüm takılmıştı Beyaz Gecelere. Alt başlığı birkaç kez okumuştum “Bir Hayalperestin Anılarından.” Hafif bir sersemlik vardı o gün üstümde kafamı toparlayamıyordum. Elime aldım ve arka kapağını okumaya başladım biraz silkelenerek. Öykünün yalnız ve hayalperest anlatıcısı diye başlıyordu ilk cümle. Kendi ruh halimle çok bütünleştirmiştim o an. Bende bir nevi böyle sayılırım diyordum kendime. Yalnız ve tek sığınağı hayalleri olan bir kızın eline çok yakışır bu kitap diye düşündüm hemen ardından. Kasaya gittim ve elimde birkaç kitapla birlikte aldım.

O sıralarda Zülfü Livaneli’nin Seranad kitabını okuyordum. Sonlarına yaklaşmıştım ve bir gün öncesinden o kadar çok ağlamıştım ki Seranad’ı okurken, sanırım o gün biraz sersem gibi olmamın sebebi oydu. Seranad’ı bitirir bitirmez Beyaz Geceleri aldım elime. Beklediğimden daha harika çıkınca tüm kitapları içime sokmak geliyordu. İnanılmaz akıcı ve kolay okunan bir kitaptı Beyaz Geceler.

Konuşacak tek kimsesi olmayan bir adam. Yalnızlığın öyle bir boyutu ki anlattığı kimse bu kadar yalnız olmamıştır diyor insan kendine. Nesneler ile dost olan bir adam bu, öyle ki birisi ile gülümsese bu onun için hayli önemli bir olay oluyor. O hayal dünyasının inanılmaz tasviri beni muhteşem etkiliyor. Bu dünyayı kimse bu kadar iyi anlatamaz diyorum. Ve bir gün kendisi gibi olan bir kız ile tanışıyor. Onun kadar yalnız sayılmaz halbuki bu kız. En azından bir kiracıları bir de ninesi vardır. Ama pek konuşmaz ve dışarıya çıkmaz. Aynı derecede hepimiz kadar hayalperesttir bu kızda. Birbirlerine hayal dünyalarını ve kendi hikayelerini anlatırlar bu öyküde. Kahraman kızdan çok etkilensede duygularını gizler.

Arka kapakta “dört gece süren bir aşkın hayali olarak tanımlanmış.” Dostoyevski 27 yaşındaymış bu öyküyü yazdığında. İkinci kez bir eserini okuyorum Dostoyevki’nin. Nokta atışı tespitleri gönlümü fethetti doğrusu. Okuduğum kadarıyla müthiş bir yalnızlık çektiğini ve hayal dünyasının içinden çıkıpta gerçek hayata adapte olamamış gibi düşünüyorum. Belki de onu böyle düşündüğüm için kendimi ona çok yakın hissediyorum bilemiyorum. Bende kendimi hayallerimin içinde kapana sıkışmış ve çoğu zaman dış dünyaya çıkmayan çıkmak istesede çıkamayan biri olarak görüyorum. Benim en çok etkilendiğim yönü bu. Derin bir edebiyat bilgim olmamakla birlikte okurken hep yazarın bunu yazarken hangi duyguda olduğunu düşünmeye çalışıyorum. Yazarla bütün olmaya ve onun hislerini anlamaya çalışıyorum. Belkide kimi zaman küçük kimi zaman büyük olan o cümlelerin içinde kendimi bulmaya. Böyle olunca o eser bana daha fazla anlam katıyor ve yol arkadaşım oluyor.

Bu kitapta kendi kurduğum hayallerden utanırken onlardan kurtulmaya çalışırken, aslında insanların ortak noktası olan saçma hayallerin herkeste olabildiği beni hoşnut ediyor. Ve Dostoyevski’nin başka bir eserini okumak için sabırsızlanıyorum…

*Alıntılar


*... biliniz ki, yanlış insana karşı duyulan sevgi çabuk unutulur.

*- Yalnız ne demek anlıyor musunuz?
- İyi de ne demek yalnız? Yani kimseyi görmüyor musunuz?
- Hayır, hayır, birini görmekse görüyorum, ama yine de yalnızım.

* Hepimiz alınyazımıza dargınız, yaşamdan bıkıp bezmişiz.

* Zekâyla güzellik birlikte olunca birbirlerine o kadar yakışıyolardı ki...

* “Çünkü insanlar kendileri mutsuz olmadıkça, başkalarının mutsuzluğunu asla anlayamazlar.”

* ''En güzel yıllarımı heba etmişim! Artık bunun farkındayım ve fark etmiş olmaktan acı duyuyorum.''

* "Yirmi yıl sizi sevmiş olsaydım yine de şu andakinden fazla sevemezdim ."

* Dostluğa hazırım, işte elim... Ama lütfen bana aşık olmayın!

* —Aşık mı oldunuz? Kime?
—Hiç kimseye. Bir ideale.

* Kalbim konuşurken susmayı bilmem.

* "...hayal dolu gecelerimin ardından kendime gelişim çok korkunç oluyor! "

* Etrafına bir baksana, onca insan, onca gözyaşı, onca acı, bir soluk bile alamadan koşuşturmayla geçip giden onca yaşam!

* "Sanmayın ki bu gözyaşlarım zayıflığımdandır, geçene kadar bekleyin..."

* Bu kadar fazla açıldığıma, içimi döktüğüme, kitap gibi konuştuğuma pişmandım. Karşımdakinin beni anlayacağından emin olmadan ne diye açılmıştım?

* Gerçekten de herkes için bir yabancıydım.

* "Sen mutlusun diye herkesin birdenbire mutluluğa boğulmasını istiyorsun.
Tek başına mutlu olmak sana azap veriyor, zor geliyor!"






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İnsan Neyle Yaşar? / Mum

"'Göze göz, dişe diş' dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin." (Matta, 5:38-39. baplar) “Bu olay derebeylik zamanlarında yaşandı. Her türden derebeyi vardı o zamanlar. Tanrı ve ölüm korkusu olan, insana merhamet etmeyi bilenler de vardı, hatırlamaya bile değmeyecek, köpek gibi olanlar da. Fakat en kötüleri, çamurun içinden çıkmasına rağmen prens olmuş gibi davranan, toprak köleleri arasından yükselip amir olanlardı! Herkes en çok onlardan çekiyordu.”  Diyerek başlıyor  hikaye. Köylülere eziyet eden bir kâhyayı anlatıyor. Burada ana karakter “kötü” bir insan. Kötülüğü ise hırsından geliyor. Yükselerek bir köye kâhya olmuştur. Ancak köylülere eziyet etmektedir. Kraldan çok kralcılık taslıyor diyebiliriz. “Kâhya eline gücü geçirir geçirmez köylülerin tepesine bindi. Onun da bir ailesi –karısı ve evli iki kızı- vardı, epey de para biriktirmişti: Günaha girmeden, rahatça yaşayıp gidebilirdi, ama hırs dolu olduğun

İnsana Ne Kadar Toprak Lazım / İnsan Neyle Yaşar?

Bu öyküyü çok küçükken okumuştum. Yıllar geçtikten sonra tekrar okuduğumda bu kadar hafızamda yer etmiş olmasına şaşırmıştım. Öykünün tümünü hatırlıyordum. Öyküyü yeniden okuduğumda çok etkilendim. Büyük ihtimalle küçükken okuduğumda da bu denli etkilenmiştim. İnsanın aç gözlülüğü belki bu kadar açık, nazik ve zekice anlatılabilirdi. Aza kanaat etmeli. Aslında bundan bir 10 yıl önce kendi çevremde de bu böyleydi. Herkes her şeyi paylaşır, herkes halinden memnundu. Kimse daha fazlasını aç gözlülük ve ya göstermek için istemezdi. Kendi hayatını ileri taşımak herkesin hayalidir. Benimde öyle ancak, bu hırsla ve aç gözlülük yüzünden olmamalı. Bilinçlice eldekilerin keyfini çıkarırken gelmeli daha fazlası. Böyle olursa eğer hayatın tadının daha iyi çıkacağını düşünüyorum. Hep daha fazlasını isterken, ömür bitiyor bir hiçlik içinde. Özellik son zamanlar da, artık hemen hemen herkes halinden şikayetçi. Herkes daha fazlasını istiyor ama kimse daha fazlasının ne olduğunu bilmiyor. Çü

En Ünlü Güney Koreli Erkek Artistler Doğum Tarihleri, Burçları ve Dizileri

      Konumuz Kore olunca aklımıza ilk gelen diziler ve oyuncular oluyor. Erkekleri yakışıklılığı ile kızları sevimliliğiyle gözlerimize adeta şölen yaşatıyor. Benim de boş zamanlarıma ve uyku tutmayan gecelerime sık sık eşlik ediyor Koreli yapımlar. Bir dizi bitti mi hemen oyunculara ilgim yöneliyor ve tabi ki ilk olarak doğum tarihleri sonrasında da burçları merakımı cezbediyor. Bunun için en beğendiğim oyuncuların doğum tarihleri, burçları ve en popüler dizilerini hem kendim için hem de sizler için bir liste halinde hazırladım.  😍 En Ünlü Güney Koreli Artistler Doğum Tarihleri, Burçları ve Dizileri Listesi; Ji Chang Wook: 5 Temmuz 1987 ve Yengeç Burcu Dizi Önerisi: The K2, Healer           Lee Jong Suk: 14 Eylül 1989 ve Başak Burcu Dizi Önerisi: W, Pinocchio, Doktor Stranger ·          Park Hae Jin: 1 Mayıs 1983 ve Boğa Burcu Dizi Önerisi: Bad Guys, Man x Man Kim Woo Bin: 16 Temmuz 1989 ve Yengeç Burcu Dizi Önerisi: The Heirs,