Kitapçıda Can Yayınları rafında dalgın dalgın bakarken gözüm
takılmıştı Beyaz Gecelere. Alt başlığı birkaç kez okumuştum “Bir Hayalperestin
Anılarından.” Hafif bir sersemlik vardı o gün üstümde kafamı
toparlayamıyordum. Elime aldım ve arka kapağını okumaya başladım biraz
silkelenerek. Öykünün yalnız ve hayalperest anlatıcısı diye başlıyordu ilk
cümle. Kendi ruh halimle çok bütünleştirmiştim o an. Bende bir nevi böyle
sayılırım diyordum kendime. Yalnız ve tek sığınağı hayalleri olan bir kızın
eline çok yakışır bu kitap diye düşündüm hemen ardından. Kasaya gittim ve
elimde birkaç kitapla birlikte aldım.
O sıralarda Zülfü Livaneli’nin Seranad kitabını okuyordum.
Sonlarına yaklaşmıştım ve bir gün öncesinden o kadar çok ağlamıştım ki Seranad’ı
okurken, sanırım o gün biraz sersem gibi olmamın sebebi oydu. Seranad’ı bitirir
bitirmez Beyaz Geceleri aldım elime. Beklediğimden daha harika çıkınca tüm
kitapları içime sokmak geliyordu. İnanılmaz akıcı ve kolay okunan bir kitaptı
Beyaz Geceler.
Konuşacak tek kimsesi olmayan bir adam. Yalnızlığın öyle bir
boyutu ki anlattığı kimse bu kadar yalnız olmamıştır diyor insan kendine. Nesneler
ile dost olan bir adam bu, öyle ki birisi ile gülümsese bu onun için hayli
önemli bir olay oluyor. O hayal dünyasının inanılmaz tasviri beni muhteşem
etkiliyor. Bu dünyayı kimse bu kadar iyi anlatamaz diyorum. Ve bir gün
kendisi gibi olan bir kız ile tanışıyor. Onun kadar yalnız sayılmaz halbuki bu
kız. En azından bir kiracıları bir de ninesi vardır. Ama pek konuşmaz ve
dışarıya çıkmaz. Aynı derecede hepimiz kadar hayalperesttir bu kızda.
Birbirlerine hayal dünyalarını ve kendi hikayelerini anlatırlar bu öyküde.
Kahraman kızdan çok etkilensede duygularını gizler.
Arka kapakta “dört gece süren bir aşkın hayali olarak
tanımlanmış.” Dostoyevski 27 yaşındaymış bu öyküyü yazdığında. İkinci kez
bir eserini okuyorum Dostoyevki’nin. Nokta atışı tespitleri gönlümü fethetti
doğrusu. Okuduğum kadarıyla müthiş bir yalnızlık çektiğini ve hayal dünyasının
içinden çıkıpta gerçek hayata adapte olamamış gibi düşünüyorum. Belki de onu
böyle düşündüğüm için kendimi ona çok yakın hissediyorum bilemiyorum. Bende
kendimi hayallerimin içinde kapana sıkışmış ve çoğu zaman dış dünyaya çıkmayan
çıkmak istesede çıkamayan biri olarak görüyorum. Benim en çok etkilendiğim yönü
bu. Derin bir edebiyat bilgim olmamakla birlikte okurken hep yazarın bunu
yazarken hangi duyguda olduğunu düşünmeye çalışıyorum. Yazarla bütün olmaya ve
onun hislerini anlamaya çalışıyorum. Belkide kimi zaman küçük kimi zaman büyük
olan o cümlelerin içinde kendimi bulmaya. Böyle olunca o eser bana daha fazla
anlam katıyor ve yol arkadaşım oluyor.
Bu kitapta kendi kurduğum hayallerden utanırken onlardan
kurtulmaya çalışırken, aslında insanların ortak noktası olan saçma hayallerin
herkeste olabildiği beni hoşnut ediyor. Ve Dostoyevski’nin başka bir eserini
okumak için sabırsızlanıyorum…
*Alıntılar
*... biliniz ki, yanlış insana karşı duyulan sevgi çabuk
unutulur.
*- Yalnız ne demek anlıyor musunuz?
- İyi de ne demek yalnız? Yani kimseyi görmüyor musunuz?
- Hayır, hayır, birini görmekse görüyorum, ama yine de yalnızım.
- Hayır, hayır, birini görmekse görüyorum, ama yine de yalnızım.
* Hepimiz alınyazımıza dargınız, yaşamdan bıkıp bezmişiz.
* Zekâyla güzellik birlikte olunca birbirlerine o kadar
yakışıyolardı ki...
* “Çünkü insanlar kendileri mutsuz olmadıkça, başkalarının
mutsuzluğunu asla anlayamazlar.”
* ''En güzel yıllarımı heba etmişim! Artık bunun farkındayım
ve fark etmiş olmaktan acı duyuyorum.''
* "Yirmi yıl sizi sevmiş olsaydım yine de şu andakinden
fazla sevemezdim ."
* Dostluğa hazırım, işte elim... Ama lütfen bana aşık
olmayın!
* —Aşık mı oldunuz? Kime?
—Hiç kimseye. Bir ideale.
—Hiç kimseye. Bir ideale.
* Kalbim konuşurken susmayı bilmem.
* "...hayal dolu gecelerimin ardından kendime gelişim
çok korkunç oluyor! "
* Etrafına bir baksana, onca insan, onca gözyaşı, onca acı,
bir soluk bile alamadan koşuşturmayla geçip giden onca yaşam!
* "Sanmayın ki bu gözyaşlarım zayıflığımdandır, geçene
kadar bekleyin..."
* Bu kadar fazla açıldığıma, içimi döktüğüme, kitap gibi
konuştuğuma pişmandım. Karşımdakinin beni anlayacağından emin olmadan ne diye
açılmıştım?
* Gerçekten de herkes için bir yabancıydım.
* "Sen mutlusun diye herkesin birdenbire mutluluğa
boğulmasını istiyorsun.
Tek başına mutlu olmak sana azap veriyor, zor geliyor!"
Tek başına mutlu olmak sana azap veriyor, zor geliyor!"
Yorumlar
Yorum Gönder