Ana içeriğe atla

Tuhaf Bir Vaka / Dr. Jekyll ile Bay Hyde / R.L. Stevenson

Tuhaf Bir Vaka / Dr. Jekyll ile Bay Hyde / R.L. Stevenson


Kitapçıda elimde birkaç kitapla kasaya doğru ilerlerken tam karışımda duran rafa adımlarımı yönlendirmiş, Tuhaf bir vaka ilgimi çekmiş, alıp birkaç sayfa okumaya başlamıştım.
Kitap zor ve güzel bir yolculuk gibiydi. Hani bazı yollar ya sıkıcıdır ya da en başından gitmek istemezsiniz ya öyle başladı. Ama bir kitabı yarım bırakmak, bir olayda pes etmek gibi. Pes etmek istemedim ve ısrarla devam ettim okumaya. Çok ince bir kitap olmasına rağmen beni okurken zorlamıştı.
Bir yolculuğa benzetmişken kitabı, okudukça içinden çıkmak istemedim zamanla, hani istemeye istemeye gittiğiniz yer size çok başka duygular yaşatır da orada kalmak istersiniz, tam olarak böyleydi…
İlginç bir hikayeye benziyordu. Biraz konuya girmek beni zorlamış olsa bile kitabın en sonunda kapağı kapatırken kafamda soru işaretleri kalmıştı.
İyi mi kötüden doğar? Kötü mü iyiden? Ya da ikisi birbiri olmadan yaşayamaz mı? Her insanın gizlediği, utanılacak bir tarafı yok mudur? Her iyinin mutlaka bir kötülüğü var mıdır? Kötülük, iyilik olmadan yaşayabilir mi? Kötü olmak için bir sebep gerekir mi? Yoksa amansızca mı doğar içimizde?
Dr. Jekyll ve Mr. Hyde, insan varoluşundaki tezat yönleri hissetmeye başlamış, ancak toplumun katı ahlaki kalıplarının birini yücelttiği, ötekisini iğrenç ve suçlu kıldığı bir dönemde, çift yönlülük üzerine yazılmış, modern bir mit haline gelmiş bir hikâyenin kahramanıdır.
Hayatı konumuna yakışır şekilde, ahlaki açıdan kusursuz yaşamaya çalışan bir doktorun, yaradılışının getirdiği, çevresi tarafından kolay kolay kabul edilmeyecek yanlarını bastırmaktan usandığı bir anda, insanı ikiye -iyiye ve kötüye- ayıracak tıbbi bir yöntem geliştirmesiyle ortaya çıkar Jekyll ile Hyde'ın tuhaf vakası. Umduğunun aksine, gitgide kuvvetlenecek "kötü"nün karşı kefesi salt iyiliğe değil, doktorun sıradan kişiliğine kalacak ve zamanla denge neredeyse tamamen saklı kişiliğin, toplumsal adalet ve kurallar açısından ters davranan Mr. Hyde'ın lehine dönecektir.
“Dün ve bugün arasında bir fark varsa, belki de benliğimizdeki tezatlar yüzündendir.” Diyor yazar.
İnsanın mizacı kaç türlüdür?
İyi ve kötü ya da aydınlık ve karanlıktan mı ibaret?
Peki öyleyse bu ikisinden birini toplum yargılarına göre seçmek zorunda mıyız? Veyahut toplumun değer yargılarını mı öne çıkaracağız yoksa kendi hayatımızı kendi isteklerimize göre mi yaşayacağız?

İnsanın içindeki iyi ve kötü tarafın içerilerde bir yerlerde sürekli savaşım halinde olduğunu, kişilik bölünmeleri ile sürekli bir galip çıkarmış ve doğanın dengesi bu yönde ilerlemiştir. Dr.Jekyll ve Bay Hyde biraz da Habil ve Kabil’in tek bedende yaşamasına benzer.
Bu eser, Stevenson’un yinelenen kabuslarında çifte yaşam sürüyor, gündüzleri saygın bir doktor olarak çalışırken, geceleri sokaklarda geziyordu. Dr Jekyll ve Bay Hyde işte bu kabuslardan doğdu.
Tuhaf bir vaka, gerçekten de tuhaf bir his veriyor insana kitap bittikten sonra…

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İnsan Neyle Yaşar? / Mum

"'Göze göz, dişe diş' dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin." (Matta, 5:38-39. baplar) “Bu olay derebeylik zamanlarında yaşandı. Her türden derebeyi vardı o zamanlar. Tanrı ve ölüm korkusu olan, insana merhamet etmeyi bilenler de vardı, hatırlamaya bile değmeyecek, köpek gibi olanlar da. Fakat en kötüleri, çamurun içinden çıkmasına rağmen prens olmuş gibi davranan, toprak köleleri arasından yükselip amir olanlardı! Herkes en çok onlardan çekiyordu.”  Diyerek başlıyor  hikaye. Köylülere eziyet eden bir kâhyayı anlatıyor. Burada ana karakter “kötü” bir insan. Kötülüğü ise hırsından geliyor. Yükselerek bir köye kâhya olmuştur. Ancak köylülere eziyet etmektedir. Kraldan çok kralcılık taslıyor diyebiliriz. “Kâhya eline gücü geçirir geçirmez köylülerin tepesine bindi. Onun da bir ailesi –karısı ve evli iki kızı- vardı, epey de para biriktirmişti: Günaha girmeden, rahatça yaşayıp gidebilirdi, ama hırs dolu olduğun...

Kıvılcımı Söndürmeyen Ateşi Zapt Edemez

İnsan Neyle Yaşar? Kitabının ikinci öyküsüydü bu hikaye. Başlığı okumamla beraber merak etmeye başlamıştım bu öyküyü. Hani bazı cümleler vardır, insanın içine dokunur işte böyle olmuştu. Daha başlıkta içime dokunmuştu. Bu kısa öykü bir hayat dersi aslında. Nefret küçük bir kıvılcım olup yüreğimizde ki yerini aldığında kendimizi haklı çıkarmak adına her yola sürükleyebiliriz. Nefret yüktür derler ya işte öyle… Bu hikayede de nefretin aslında en çok kime zarar verdiğini net bir şekilde göreceğiz. Bir yumurtadan başlayan, her şeyi koca alevlere dönüştüren bir öfke anlatılıyor bu öyküde. Aslında ilk başlarda huzurlu bir komşulukları vardı bu öyküde ki insanların. Sonra bir gün tavuk karşı komşunun arsasına girer ve bir yumurta kayıptır. Önce kadınlar başlar kavgaya. Bir yumurtadan sebeple… Sonra erkeklerde dahil olur bu kavgaya. Öyle büyür öyle büyür ki bu kavgalar. Artık birbirlerini şehre gidip mahkemeye vermekten neredeyse topraklarıyla uğraşacak vakit bulamamışlar. Tabi ...

İnsana Ne Kadar Toprak Lazım / İnsan Neyle Yaşar?

Bu öyküyü çok küçükken okumuştum. Yıllar geçtikten sonra tekrar okuduğumda bu kadar hafızamda yer etmiş olmasına şaşırmıştım. Öykünün tümünü hatırlıyordum. Öyküyü yeniden okuduğumda çok etkilendim. Büyük ihtimalle küçükken okuduğumda da bu denli etkilenmiştim. İnsanın aç gözlülüğü belki bu kadar açık, nazik ve zekice anlatılabilirdi. Aza kanaat etmeli. Aslında bundan bir 10 yıl önce kendi çevremde de bu böyleydi. Herkes her şeyi paylaşır, herkes halinden memnundu. Kimse daha fazlasını aç gözlülük ve ya göstermek için istemezdi. Kendi hayatını ileri taşımak herkesin hayalidir. Benimde öyle ancak, bu hırsla ve aç gözlülük yüzünden olmamalı. Bilinçlice eldekilerin keyfini çıkarırken gelmeli daha fazlası. Böyle olursa eğer hayatın tadının daha iyi çıkacağını düşünüyorum. Hep daha fazlasını isterken, ömür bitiyor bir hiçlik içinde. Özellik son zamanlar da, artık hemen hemen herkes halinden şikayetçi. Herkes daha fazlasını istiyor ama kimse daha fazlasının ne olduğunu bilmiyor. Çü...