Ana içeriğe atla

Genco Erkal: Bir Delinin Hatıra Defteri

Genco Erkal: Bir Delinin Hatıra Defteri


Beklediğim gün nihayetinde gelmişti, yol kısa olmasına rağmen erkenden hazırlanıp çıkmıştım. Bu benim ilk tiyatro gösterisi izleyişim olacaktı.
Uzun zamandır evde olduğum için biraz karmaşık duygular içindeydim. Hatta gitmesem mi acaba diye düşündüm biran sonrasında “ya Eda saçmalama bir yere gitmiyorsun sonra oturup pişman oluyorsun” dedim kendime. Hatta sosyal fobim olduğuna dair korkmaya bile başlamıştım.

Uzun süre sonra dışarı çıkarken bu kadar özendiğimi hiç hatırlamıyorum bu bulunacağım yere verdiğim değerden de kaynaklanıyor olabilir bilemiyorum. Ablamla buluşmak için otobüse doğru yürüdüm.

Yolda aklıma gelen şeyler bir hayli fazlaydı. İlkokulda oynadığım tiyatrolar gelmişti, hocam o zamanlar beni çok beğenirdi ama topluluk önünde özgüven bir defa kırıldığında kolay kolay geri kazanılmıyor maalesef. Bir oyunda geyik olmuştum ama oyun sırasında kostümde eksik olan bir şey vardı. “Boynuzlarım.” Onları yapmayı unuttuğumuzu hatırladım. Sonrasında alelacele poşetlerle bir şeyler yapmıştık ailemle tam anımsayamıyorum. Gösteriden ufak tefek sahneler geliyor aklıma velilerden oluşan seyircilere sınıfça eğilerek selam vermiştik. Sınıfın en yapılı çocukları, en yaramazları ve en çalışkanları yan yana dizilip el eleydik. Kaç kişiydik hatırlamıyorum ancak sanıyorum ki on iki falandı, tek kız olduğumu hatırladım peşinden. Sonrasında üçüncü sınıfta hocamızın birkaç defa değiştiğini hatırladım benim için büyük bir hasar olmuştu sanırım. İlk hocamızın tüm övgüleri biranda uçmuş yerine sürekli bağıran çağıran bir hoca gelmişti, ismi lazım değil… İşte özgüven kırıklığım ve korkularım sanırım bu dönemde oluşmuştu. Böyle düşüncelerle otobüsün içinde kendi kendime gülerken çoktan gelmem gereken yere varmıştım.

Ablamla iletişim kopukluğumuz oldu o an ve bu yüzünden bir türlü ortak bir yer bulamamıştık, bir saatten fazla yürüdüm. Artık sinirlerim bozulmuş ve kaybolduğumu düşünmeye başlamıştım bunlar yetmez gibi birde ayakkabılar ayaklarımı vurmuş yürüyemez hale gelmiştim… Neyse ki sonunda buluşma gerçekleşti ve tiyatronun gerçekleşeceği yere gitmeye başlamıştık.

Gideceğimiz yer yaklaştıkça çöken moralim yükselmiş yeniden heyecanlanmaya başlamıştım. Saat 8.00’ de Trump Towers’daydık. Hemen geçip salona yerimize oturduk. Artık dakikalar kaldı oyuna…

Ve kırmızı perde açıldığında karşımda seksen yaşında bir adam değil sanki kariyerinin başlarında olan bir adam vardı. İşini ne kadar sevdiğini onun enerjisinden, uzaktan görmeye çalıştığım gözlerinden anlayabildim. Tam bir buçuk saat bir deli rolünü oynadı. Sahnede başka insanlarda gelir oyuna dahil olur diye düşünüyordum. Hayalimde yani o küçük zihnimde beklediğimden daha fazlası vardı Genco Erkal’da… Yetenek böyle bir şey sanırım…

İlk başlarda adapte olmaya zorlanmıştım ancak neredeyse ağzım açık izliyordum, ara sıra gülüyor, ara sıra oyunculuğunu düşünüyor, ara sıra da zihnimde hikayenin aslını okumuş olduğum zamana dönüyordum.  

Bir kitabı okuduktan sonra filmini izlerseniz çok yavan geliyor. Tiyatro böyle değilmiş hatta keşke okumasaydım da önce izleseydim diyordum. Çünkü hikayeyi bildiğimden sahnede oynayan Genco Erkal’a odaklanmak için her defasında kendimi silkelemek zorunda kalmıştım. Zihnimde hem hikayeyi okuyor aynı zamanda gözlerimle bu hikayeyi izliyordum. Bir hikaye bu kadar şanslı olabilirdi sanki…

Bir yandan deliyi düşünüyordum bazen haklı çıkarıyordum onu zihnimde özellikle, “belki ben bir generalim nereden dokuzuncu sıradan bir memur oluyormuşum” dediği yerde…

Bir buçuk saat geçmiş kırmızı perde kapanmıştı. Herkes ayakta alkışlarken Genco Erkal’ı, perde tekrar açılmış o yeniden gelmişti.

Yalansız söylüyorum ben hayatımda seksen yaşında çok az insan gördüm, hepsi hayattan vazgeçmişler ve gerçekten yaşlılar. Genco Erkal’a baktığımda durum böyle değildi. Meğer yaşarsan yaşlanmıyormuşsun. Ben bunu gördüm, bunu öğrendim. Nefes alan herkes yaşamazmış bunu anladım. Ben bu yaşta geç kalmışlık hissederken böyle enerjisiz, bitkinken, Genco Erkal bana başka bir pencereden el salladı. Yaş fark etmezmiş hayattan vazgeçmemek gerekliymiş.

Oyun boyunca karşımda gerçekten bir deli vardı. Ben oyun olduğunu unuttum biran, gerçekten deli mi acaba diye düşündüm hatta… İlk kez tiyatroya gelmişken böyle bir oyunculukla tanışmak bir şanstı belki kim bilir?  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İnsan Neyle Yaşar? / Mum

"'Göze göz, dişe diş' dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin." (Matta, 5:38-39. baplar) “Bu olay derebeylik zamanlarında yaşandı. Her türden derebeyi vardı o zamanlar. Tanrı ve ölüm korkusu olan, insana merhamet etmeyi bilenler de vardı, hatırlamaya bile değmeyecek, köpek gibi olanlar da. Fakat en kötüleri, çamurun içinden çıkmasına rağmen prens olmuş gibi davranan, toprak köleleri arasından yükselip amir olanlardı! Herkes en çok onlardan çekiyordu.”  Diyerek başlıyor  hikaye. Köylülere eziyet eden bir kâhyayı anlatıyor. Burada ana karakter “kötü” bir insan. Kötülüğü ise hırsından geliyor. Yükselerek bir köye kâhya olmuştur. Ancak köylülere eziyet etmektedir. Kraldan çok kralcılık taslıyor diyebiliriz. “Kâhya eline gücü geçirir geçirmez köylülerin tepesine bindi. Onun da bir ailesi –karısı ve evli iki kızı- vardı, epey de para biriktirmişti: Günaha girmeden, rahatça yaşayıp gidebilirdi, ama hırs dolu olduğun

İnsana Ne Kadar Toprak Lazım / İnsan Neyle Yaşar?

Bu öyküyü çok küçükken okumuştum. Yıllar geçtikten sonra tekrar okuduğumda bu kadar hafızamda yer etmiş olmasına şaşırmıştım. Öykünün tümünü hatırlıyordum. Öyküyü yeniden okuduğumda çok etkilendim. Büyük ihtimalle küçükken okuduğumda da bu denli etkilenmiştim. İnsanın aç gözlülüğü belki bu kadar açık, nazik ve zekice anlatılabilirdi. Aza kanaat etmeli. Aslında bundan bir 10 yıl önce kendi çevremde de bu böyleydi. Herkes her şeyi paylaşır, herkes halinden memnundu. Kimse daha fazlasını aç gözlülük ve ya göstermek için istemezdi. Kendi hayatını ileri taşımak herkesin hayalidir. Benimde öyle ancak, bu hırsla ve aç gözlülük yüzünden olmamalı. Bilinçlice eldekilerin keyfini çıkarırken gelmeli daha fazlası. Böyle olursa eğer hayatın tadının daha iyi çıkacağını düşünüyorum. Hep daha fazlasını isterken, ömür bitiyor bir hiçlik içinde. Özellik son zamanlar da, artık hemen hemen herkes halinden şikayetçi. Herkes daha fazlasını istiyor ama kimse daha fazlasının ne olduğunu bilmiyor. Çü

En Ünlü Güney Koreli Erkek Artistler Doğum Tarihleri, Burçları ve Dizileri

      Konumuz Kore olunca aklımıza ilk gelen diziler ve oyuncular oluyor. Erkekleri yakışıklılığı ile kızları sevimliliğiyle gözlerimize adeta şölen yaşatıyor. Benim de boş zamanlarıma ve uyku tutmayan gecelerime sık sık eşlik ediyor Koreli yapımlar. Bir dizi bitti mi hemen oyunculara ilgim yöneliyor ve tabi ki ilk olarak doğum tarihleri sonrasında da burçları merakımı cezbediyor. Bunun için en beğendiğim oyuncuların doğum tarihleri, burçları ve en popüler dizilerini hem kendim için hem de sizler için bir liste halinde hazırladım.  😍 En Ünlü Güney Koreli Artistler Doğum Tarihleri, Burçları ve Dizileri Listesi; Ji Chang Wook: 5 Temmuz 1987 ve Yengeç Burcu Dizi Önerisi: The K2, Healer           Lee Jong Suk: 14 Eylül 1989 ve Başak Burcu Dizi Önerisi: W, Pinocchio, Doktor Stranger ·          Park Hae Jin: 1 Mayıs 1983 ve Boğa Burcu Dizi Önerisi: Bad Guys, Man x Man Kim Woo Bin: 16 Temmuz 1989 ve Yengeç Burcu Dizi Önerisi: The Heirs,