Ana içeriğe atla

Fikre İhtiyaç Duyar Mı Herkes?

Fikre İhtiyaç Duyar Mı Herkes?

Fikir herkeste var mühim olan biraz duygu taşısın. İçinde duygu olmayan tüm fikirler biraz yabandır. Sıradan konuşmalarda nedir bu bilgeçlik? Bilimsel konuşmuyoruz sonuç olarak, bilimi merak dahi etmiyorsan fikrin evrensel bir değer taşıyor sanma lütfen. Bir şeyi tartışırken sesler ne kadar yüksekse bilinmeli ki orada bir insan değil, ego konuşuyordur. Herhangi bir bilginin, konunun ilk hangi ağızdan çıktığı önemli değil midir? O önemli konu hakkında neden seni dinleyeyim. Çünkü bilirim ki bir laf kaç tane ağızda dolaşırsa değeri o kadar azalır. Demem o ki, ilk ağız bu yüzden benim için önemlidir. Hepimiz araştırmayı seviyoruz. Ama Google üzerindeki ilk üç sayfaya sığanlar kadar. O ilk üç sayfada ki bilgiler uzmanlaşmaya, fikir edinmek için yeterli mi sanıyorsunuz? O zaman sizin dediğinize göre hepimiz aynı hayatları yaşamalıydık bir nebze, çünkü ilk bilgi aynı zamanda ilk tecrübe değil miydi? Araştırmak ve fikir edinmek bu kadar yavan, sığ ve çabuk olan bir şey olsaydı hala ilk insan gibi yaşamaz mıydık?

Aradan sıyrılan insanlar var. Bu insanların ne hayran olduğu ne de örnek aldığı sürülerce insan olabilir mi? En fazla bir, iki, üçtür. Sen tüm bilginlerin kendinde rol almasını istiyorsun. Ben ilk bilgilerden bahsediyorum. Biliyorum ki bilgi üstüne katlanılarak süregelen bir şey. Ancak dünyanın çoğunluğu ortaya atılan bir fikrin daha doğrusu üst üste gelmiş zamanlar birbirine tutunmuş kayalar gibi olan tüm fikirlerin hayranlığı ile kendini yeterli ve doymuş zannediyor. Her şeyi biliyorsun peki... Sor bakalım o fikri ilk bulan kimmiş? Biraz zor bulursun. Ona çıkan örneklerle topla, toplayabilirsen tüm bilgileri. Zor hatta imkansız gelir değil mi? Kaç yıl öncesine kadar gidebilirsin. Yüz? İki yüz? Devamı nerede? Demem o ki bilge insan, sen her şeyi bildiğini zanneden bir bilgi fakirisin…

Bilgi sonsuz olan şeydir. Bilinen tek şey hiçbir şey bilinmediğidir. Milyarlık evrende toplasan kaç yıl yaşayacaksın? Senden sonra kaç milyar yıl daha devam edecek bu evren. Sen bir araç içinde fosil olduğunda çoktan yeni gelenler senin fikrini duyacak mı sanıyorsun? Hayır! Onlar da senin gibi son yüz, iki yüz yılın bilgilerini veyahut daha derinlerine inmek için senden çok daha geriye gidecekler. Bir bilim adamı değilsen fikrine biraz özen göster. Bu koca evrende senin fikrine kaç insanın ihtiyacı var? Söylememi ister misin? Toplum yararına, ülken yararına, insanlık yararına fikrin olsun sadece yargılama ve duyup benimsemediğin lafların kölesi olma, eğer ki fikrin bir şeylerin yararına değilse sadece bir ithamdan ibaretse lütfen sus. Herkesin bir hayatı var. Hayat tecrübesini herkes kendi kazanır senin hayatından edindiğin tecrübeleri ben kendi hayatıma nasıl uygulayabilirim hiç düşündün mü? O şahane fikirlerini evrene saçıp dururken, yazarken, yayılırken ve sen bununla gurur duyarken.

Hadi bazı insanlar ilham aldı, onayladı ve kendi hayatlarına uyguladı olağanüstü hayat görüşlerini... Peki ya küçümsenmeyecek şekilde bunu beceremeyenleri hiç düşündün mü? Demem o ki sen o kadar iyi bir insan olsaydın bu ihtimali de düşünürdün. Senden ilham almaya ihtiyacı olanlar henüz beyinlerinin gücünü farkına varamamış olanlardır. Şu an ki yaşadığımız dünyada sadece ilham almaya çalışan insanlar, kendilerini kurtarmak için düşünmek yerine senin verdiğin fikre ihtiyaç duyuyorlarsa, onlar bu evrendeki milyonlarca kalabalıktan biridir. Eğer herkes birilerinden ilham almış olsaydı, hiç kendi beynini yormadan şu an tek düzen yaşardı tüm insanlar.

Benim ihtiyacım olan şey hiç bulunmamış olan fikir... Ben beynimden bunu dilerim veyahut bir fikri en son sürümüne getirebileceğim bir fikri. Bir fikri yorumlamak güzel şeydir ancak bununla egolananları görmek dayanılmaz olandır. Fikir sana ait değilse sadece minnettar ol böyle bir fikir, kurgu olmuş diye… Ama sen sana ait olmayan şeylere kendini fazla kaptırıyorsun. Bu dünyada adı duyulan ve milyarlarca yıl devam edecek olan isim insanlığa, topluma kendi vatanlarına fayda sağlayanlardır…

Lütfen konuşurken cümlelerinde bir empati bir duygu olsun. Bilimsel konuşmuyorsam bu ilke tüm cümlelerimi kaplasın, bir fikir en geride ki insanı da içine alsın isterim. Durum bu değilse gerisi sadece boş konuşmadır…

Ben tüm bilgelik taslamalarına inatla, asla zihnimin gerçekte var olmayacak olan hayal dünyasında yaşamayı yeğlerim. Yalnız ve konuşmayan değil, asosyal hiç değil, evrenin bana sunduğu en büyük mucize olan zihnimin karmaşasında gezgin olmayı, herkesle tartışmaya ve onlara somut kanıtlar sunmaya, onlara bir şeyler ispat etmeye tercih ederim…

Herkesin kendine has, yaratıcı, karşısında ki insanı anlayabilen, duygu taşıyabilen bir kalbin olduğu dünya çok daha yaşanabilir bir yer olabilirdi.

Sadece her şeyi bildiğini zanneden, egolanan, küçük dağları ben yarattım havasına bürünenler... Bu dünyada sadece küçücük bir detaysınız, ömrünüz ne kadarsa o kadarsınız bilin istedim... 










Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İnsan Neyle Yaşar? / Mum

"'Göze göz, dişe diş' dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin." (Matta, 5:38-39. baplar) “Bu olay derebeylik zamanlarında yaşandı. Her türden derebeyi vardı o zamanlar. Tanrı ve ölüm korkusu olan, insana merhamet etmeyi bilenler de vardı, hatırlamaya bile değmeyecek, köpek gibi olanlar da. Fakat en kötüleri, çamurun içinden çıkmasına rağmen prens olmuş gibi davranan, toprak köleleri arasından yükselip amir olanlardı! Herkes en çok onlardan çekiyordu.”  Diyerek başlıyor  hikaye. Köylülere eziyet eden bir kâhyayı anlatıyor. Burada ana karakter “kötü” bir insan. Kötülüğü ise hırsından geliyor. Yükselerek bir köye kâhya olmuştur. Ancak köylülere eziyet etmektedir. Kraldan çok kralcılık taslıyor diyebiliriz. “Kâhya eline gücü geçirir geçirmez köylülerin tepesine bindi. Onun da bir ailesi –karısı ve evli iki kızı- vardı, epey de para biriktirmişti: Günaha girmeden, rahatça yaşayıp gidebilirdi, ama hırs dolu olduğun...

Kıvılcımı Söndürmeyen Ateşi Zapt Edemez

İnsan Neyle Yaşar? Kitabının ikinci öyküsüydü bu hikaye. Başlığı okumamla beraber merak etmeye başlamıştım bu öyküyü. Hani bazı cümleler vardır, insanın içine dokunur işte böyle olmuştu. Daha başlıkta içime dokunmuştu. Bu kısa öykü bir hayat dersi aslında. Nefret küçük bir kıvılcım olup yüreğimizde ki yerini aldığında kendimizi haklı çıkarmak adına her yola sürükleyebiliriz. Nefret yüktür derler ya işte öyle… Bu hikayede de nefretin aslında en çok kime zarar verdiğini net bir şekilde göreceğiz. Bir yumurtadan başlayan, her şeyi koca alevlere dönüştüren bir öfke anlatılıyor bu öyküde. Aslında ilk başlarda huzurlu bir komşulukları vardı bu öyküde ki insanların. Sonra bir gün tavuk karşı komşunun arsasına girer ve bir yumurta kayıptır. Önce kadınlar başlar kavgaya. Bir yumurtadan sebeple… Sonra erkeklerde dahil olur bu kavgaya. Öyle büyür öyle büyür ki bu kavgalar. Artık birbirlerini şehre gidip mahkemeye vermekten neredeyse topraklarıyla uğraşacak vakit bulamamışlar. Tabi ...

İnsana Ne Kadar Toprak Lazım / İnsan Neyle Yaşar?

Bu öyküyü çok küçükken okumuştum. Yıllar geçtikten sonra tekrar okuduğumda bu kadar hafızamda yer etmiş olmasına şaşırmıştım. Öykünün tümünü hatırlıyordum. Öyküyü yeniden okuduğumda çok etkilendim. Büyük ihtimalle küçükken okuduğumda da bu denli etkilenmiştim. İnsanın aç gözlülüğü belki bu kadar açık, nazik ve zekice anlatılabilirdi. Aza kanaat etmeli. Aslında bundan bir 10 yıl önce kendi çevremde de bu böyleydi. Herkes her şeyi paylaşır, herkes halinden memnundu. Kimse daha fazlasını aç gözlülük ve ya göstermek için istemezdi. Kendi hayatını ileri taşımak herkesin hayalidir. Benimde öyle ancak, bu hırsla ve aç gözlülük yüzünden olmamalı. Bilinçlice eldekilerin keyfini çıkarırken gelmeli daha fazlası. Böyle olursa eğer hayatın tadının daha iyi çıkacağını düşünüyorum. Hep daha fazlasını isterken, ömür bitiyor bir hiçlik içinde. Özellik son zamanlar da, artık hemen hemen herkes halinden şikayetçi. Herkes daha fazlasını istiyor ama kimse daha fazlasının ne olduğunu bilmiyor. Çü...