Ana içeriğe atla

Captain Fantastic Film Yorumu

Captain Fantastic Film Yorumu


Ne izlesek diye düşünürken çoğu öneri listesinde yerini almış bir film dikkatimizi çekti. Mutlaka izlenmesi gerekenler başlığının altında karşımıza sürekli çıkınca bizde elbette izleyelim dedik.

Bazen çok fazla önerisi yapılan filmler, kitaplar vs. beklentiyi karşılamıyor. Sebebini bilemem ama bu kadar muhteşemlikle anıldığı için sanırım beklenti yükseliyor. Bu durumda da bu mu çok beğenilmiş o kadar da değil derken filmden tat almaya fırsat kalmıyor.

Senaryo oldukça güzel. Hatta harika bir fikir. Ama  doğada soyutlanarak yaşandıkları, eğitimleri, ve daha bir çok şey yansıtılmamıştı. Filmde herkes bu durumdan şikayetçi sanki. Herkes gerçek ve yalanlarla dolu olan bizim dünyamızı istiyor gibiydi.

Filmi izlerken böyle bir babam olmasını çok istedim doğrusu. Doğada yaşamak ve gerçekten düşünerek eğitim almak. Okuduğun kitabı tamamen kendi izlenimlerinle anlatabilmek harika bir şey. Bu sahnelerde eğitim sistemine bir gönderme olduğu kesin. Şunu anladım ki dünya üzerinde hiç kimse eğitim sisteminden memnun değil. Bizler onlar gibi eğitim sistemi kurmak istiyoruz. Ancak onlarda bu sistemden şikayetçi. Çünkü eğitim sistemi nacizane fikrim, düşünmeyi öldürüyor. Okul bittikten sonra kim büyük bir düşünür olabilir bu zamanda. Üstelik devletlerin hiçbir sebep göstermesine gerek yok zaten eğitim zorunlu. Sağlıklı verilmeyen eğitim. Eğitmeyen eğitim.

Film hem çok güzel hem değil. İzlerken ve bitirdikten sonra arasında kaldım. Sanırım çok fazla beğenildiği için oldu bu durum.

6 çocuklu bir aile doğaya taşınıyor ve çocuklarını birer filozof olacağını düşünerek onları kendi eğitim sistemleri ile yetiştiriyorlar. Çocukların kitapları yorumlayışı gerçekten çok hoşuma gitti.

Sonrasında anneleri intihar ederek ölüyor. Çocukların ilk görevi annelerini, dedelerinin yapacağı cenazeden kurtarmak. Anneleri vasiyet etmiştir ve beni öldükten sonra yakın, küllerimi bir tuvalete dökün ve sifonu çekin demiştir. Dede Hristiyan inanışlarında olduğu gibi kızını gömmek ister. Ancak kızı budizme daha ilgilidir.

Baba, sizin için kimsenin olmayacağını veya bulunmayacağına inanır, böylece kendinize nasıl bakacağınızı daha iyi öğrenirsiniz. Bu nedenle, çocuklar güçlü bir beden eğitimi almışlardır; Küçük şişlikler, çürükler, kesikler, burkulmalar ve hatta kırıklar ile nasıl başa çıkılacağını bilmektedirler ve avlanmayı, yemeyi ve kendi yiyeceklerini nasıl yetiştireceğini bilirler.

2016 yapımı bir film ve 7.9 İmdb puanına sahip.

Oyuncular;

Viggo  Mortensen, George MacKay, Samantha Isler, Annalise Basso, Nicholas Hamilton,

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İnsan Neyle Yaşar? / Mum

"'Göze göz, dişe diş' dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin." (Matta, 5:38-39. baplar) “Bu olay derebeylik zamanlarında yaşandı. Her türden derebeyi vardı o zamanlar. Tanrı ve ölüm korkusu olan, insana merhamet etmeyi bilenler de vardı, hatırlamaya bile değmeyecek, köpek gibi olanlar da. Fakat en kötüleri, çamurun içinden çıkmasına rağmen prens olmuş gibi davranan, toprak köleleri arasından yükselip amir olanlardı! Herkes en çok onlardan çekiyordu.”  Diyerek başlıyor  hikaye. Köylülere eziyet eden bir kâhyayı anlatıyor. Burada ana karakter “kötü” bir insan. Kötülüğü ise hırsından geliyor. Yükselerek bir köye kâhya olmuştur. Ancak köylülere eziyet etmektedir. Kraldan çok kralcılık taslıyor diyebiliriz. “Kâhya eline gücü geçirir geçirmez köylülerin tepesine bindi. Onun da bir ailesi –karısı ve evli iki kızı- vardı, epey de para biriktirmişti: Günaha girmeden, rahatça yaşayıp gidebilirdi, ama hırs dolu olduğun...

İnsana Ne Kadar Toprak Lazım / İnsan Neyle Yaşar?

Bu öyküyü çok küçükken okumuştum. Yıllar geçtikten sonra tekrar okuduğumda bu kadar hafızamda yer etmiş olmasına şaşırmıştım. Öykünün tümünü hatırlıyordum. Öyküyü yeniden okuduğumda çok etkilendim. Büyük ihtimalle küçükken okuduğumda da bu denli etkilenmiştim. İnsanın aç gözlülüğü belki bu kadar açık, nazik ve zekice anlatılabilirdi. Aza kanaat etmeli. Aslında bundan bir 10 yıl önce kendi çevremde de bu böyleydi. Herkes her şeyi paylaşır, herkes halinden memnundu. Kimse daha fazlasını aç gözlülük ve ya göstermek için istemezdi. Kendi hayatını ileri taşımak herkesin hayalidir. Benimde öyle ancak, bu hırsla ve aç gözlülük yüzünden olmamalı. Bilinçlice eldekilerin keyfini çıkarırken gelmeli daha fazlası. Böyle olursa eğer hayatın tadının daha iyi çıkacağını düşünüyorum. Hep daha fazlasını isterken, ömür bitiyor bir hiçlik içinde. Özellik son zamanlar da, artık hemen hemen herkes halinden şikayetçi. Herkes daha fazlasını istiyor ama kimse daha fazlasının ne olduğunu bilmiyor. Çü...

Kıvılcımı Söndürmeyen Ateşi Zapt Edemez

İnsan Neyle Yaşar? Kitabının ikinci öyküsüydü bu hikaye. Başlığı okumamla beraber merak etmeye başlamıştım bu öyküyü. Hani bazı cümleler vardır, insanın içine dokunur işte böyle olmuştu. Daha başlıkta içime dokunmuştu. Bu kısa öykü bir hayat dersi aslında. Nefret küçük bir kıvılcım olup yüreğimizde ki yerini aldığında kendimizi haklı çıkarmak adına her yola sürükleyebiliriz. Nefret yüktür derler ya işte öyle… Bu hikayede de nefretin aslında en çok kime zarar verdiğini net bir şekilde göreceğiz. Bir yumurtadan başlayan, her şeyi koca alevlere dönüştüren bir öfke anlatılıyor bu öyküde. Aslında ilk başlarda huzurlu bir komşulukları vardı bu öyküde ki insanların. Sonra bir gün tavuk karşı komşunun arsasına girer ve bir yumurta kayıptır. Önce kadınlar başlar kavgaya. Bir yumurtadan sebeple… Sonra erkeklerde dahil olur bu kavgaya. Öyle büyür öyle büyür ki bu kavgalar. Artık birbirlerini şehre gidip mahkemeye vermekten neredeyse topraklarıyla uğraşacak vakit bulamamışlar. Tabi ...