Ana içeriğe atla

Bazı Takvim Yapraklarını Kalp Saklar!

Bazı Takvim Yapraklarını Kalp Saklar!


Kaç sene oldu hatırlamıyorum. Yıllar tane tane sökülürken takvimden bir yaprağı ayırmışım unutamıyorum. En sevdiğim defterin arasında saklamışım bu bir günü, daha fazla da vardır ama bazen mucize getirir ya günler. O günlerin ait olduğu takvim yaprakları bir deftere saklanırken geçen akşam hatırlıyorum. Meğer kalp kilitli bir deftermiş sen açıp bakmasan bile arada çıkarır başını gülümsermiş sana.

O günü unutamıyorum. Hayatta engeller aşılabilir ancak biliyorum ki engel maddesel değil duygusal, yabancıdan değil aileden gelirse insan hassaslaşıyor, kırılıyor. Okulu terk ettiğim seneydi. Bizimkilerle her gün bitmek bilmeyen kavgalar çokta umrumda değildi o zamanlar açıkçası. Hepsine rest çekmiş ben çalışacağım demiştim. Beni bu karara getirene kadar hayli zorlasalar bile o kısımları anlatmak istemiyorum.

Yaşım küçük ancak özgüvenim yaşımdan çok büyüktü. İyi denilebilecek bir işte çalışıyordum o zamanlar. Birde kredi kartım oldu birkaç ay sonra. Tabi ya artık sırtım yere gelmez diye şişiniyordum. Bolca harcıyordum saçma sapan neye harcadığımı bile bilmeyerek. O zamanlar para benim zannederdim. Meğer bankanınmış.

Hayatımda ki tek hafiflik az insandı. Hiçbir zaman kalabalığı sevmezdim ve ya bir yabancının varlığına ihtiyaç duymazdım. Sebebi bir ablam vardı zaten her dostluğa bedeldi bizim dostluğumuz. O zaman ki deli cesareti iki kız kardeşin tek yol göstericisiydi. Gülerdik, eğlenirdik tek lafımız vardı “bizim hayatımız” bu laf ile her şeye karşı direnebilirdik. Bir şey istedik mi dağ olsa karşımızda umursamazdık.

Her neyse bazı hayatlarda küçümsenen, sıradan gelen şeyler kimisi için önemli, özel ve en önemlisi bir ilktir. Bu iki kız kardeşin tek istediği o zamanlar tatile gitmekti. Biz tatil yapacağız. Bunlar bazı ailelerde kolaylıkla yapılır hatta her ailede. Ama sorun iki kız başına. “ya hu bela gelecekse evde beni bulamaz, teğet mi geçer?” Şu kafa yapısı en zor bilinçtir bence. Allah’ın çok büyük olduğunu düşünüyoruz ki şüphesiz öyledir. E beni neden sadece belirli sınırlar içinde korusun! Bazı insanlar kendilerinin algısı kadar düşünüyor o yüceliği. Bu öyle bir şey değil. Ben, beni evde de sokakta da dünyada da aldığım her karar da yaptığım her şeyde de koruyacağını hissederim. İnsanlar sadece evdeyken korunacak olsa bu biraz komik olurdu. Özellikle büyükler bu durumu biraz abartıyor. “Biz sana güveniyoruz ama?” E o zaman sorun ne? İmtihan dünyası diyenler sürekli imtihan bekleyenler, imtihandan çok fazla korkuyorlar!

Yalanla çok kolay elde edilebilecek şeylerden nefret ederdim o zamanlar. Belki ergenlik cesaret olarak akıyordu bedenimde. Sadece doğruları söylemek isterdim. Bir insan bir yere giderken neden yalan söylesin ya hu! Ve en kötüsü bizim toplumumuz da böyle durumlar çok fazla. Kızlar ve oğlanlar neler yapıyor ama hepsini ailelerine yalan söyleyerek. Hatta aileler, yalan söylediklerini bile hissetmezler ciğerine kadar tanıdıklarını düşündükleri evlatlarının… Hiç unutmuyorum ben anneme henüz ergenliğimin baharındayken sizi sevmediğim için ben sigaraya başlayacağım demiştim. Kaçak göçek içemem bilin!
O zamanlar bir hafta Çanakkale’ye gitmeye karar verdik. Babam yoktu. Bu da iyi bir fırsat oldu bizim için. İzin alma eylemini bizi boğar. Bu iki kız kardeş aynı zaman kova burcudur çünkü. Oldu bitti hesap vermeyi izin istemeyi sevmiyoruz. Ya gerçekten bizi bir rahat bırakın diye çok bağırmışlığım oldu ama bırakmadılar. Ben de gelecek dönemlerde biraz gücümü kaybetmişim böyle bir şey istemeyecek hale gelmiştim.

Annemle kavga bağrış ayrılıp düştük yola. Anlam veremezdik o zamanlar. Bazı anneler sanırım, çocukları bir yere gidecekleri zaman sinir krizi geçirebiliyor. Gece 2’de ki otobüs için çok erken saatlerde otogara gitmiştik. Daha fazla dırdır çekmeyelim diye. Ama her şeye rağmen havada güzel bir huzur vardı.

Tatil oldu bitti. Zaman hızlı hızlı aktı ve dindi. O her anını hatırladığım yolculuk paha biçilmezdi. Feribottan inip minibüse binecektik oradan tekrar feribot ve Çanakkale Merkez. İndik inmesine ancak feribottan bir anons yapıldı.” Bir adet fotoğraf makinesi bulunmuştur.” Eyvah makine yok!” Ablam koşmuş gitmişti feribota ancak minibüste gitmişti. Bomboş yol, insan yok, yolda yürüsen yürünmez. Yol bilmiyoruz iz bilmiyoruz... Kaldık ayakta dikiliyoruz, bekleyeceğiz bir tane daha yapacak bir şey yok diyorduk kendi kendimize. İçimizden de hep annemin yüzünden başımıza geliyor bunlar diye öfkelenmeye başlamıştık.

Feribottan bir abi inmişti. Bize doğru yaklaşmış bu saatte artık çok zor gidersiniz bırakayım sizi bende oraya gidiyorum demişti. Adrenalin salgısı tavan yapmıştı vücudumuzda aslına bakarsan hem korku hemde güven duyma isteği vardı. Yıllar yılı haberler ile ailelerin yaptığı dandik konuşmalar yüzünden kirletilen beynimin korku hissi güveni yenmişti. Ama hava kararmaya başlamış tek çaremiz bu gibi görünmüştü. Taksi dahi yok ki binesin!

Bir ülkede ki her insan böyle bir korku yaşıyorsa oranın adaletinde ve insanlarında bir sorun yok mudur sizce? Her neyse bindik ama kafamda ki senaryolar tarif edilemez. Önce ablamı mı öldürür acaba? Ablama bir şey yapmasın ben tutarım onu sen kaç abla böyle saçma sapan bir sürü şey. Ciddi anlamda korku müthiş bir duygu. Asla o an beyninizi kullanamıyorsunuz. Yolda bir o kadar uzun olunca ettiğim duaların haddi hesabı yok. Ne kadar dua biliyorsam hepsini okumuştum. Amca bu sırada ablam ile sohbet ediyordu. Ablamda tedirgin olmuşsa bile o sakin kalmayı hep becerirdi. Bu huyu sinirimi bozar bazen hayır ben zihnimde bizi öldürüp öldürüp diriltiyorum sen neden bu kadar sakinsin ki…

Sonra abi bize iyilik ve kötülük hakkında bir şeyler söyledi; “sen nasılsan karşındaki insanda öyledir. İyiysen iyi seni bulur kötüysen kötü seni bulur.” Evet zaman kötü olabilir ancak biz insanlarda hep bunu çağırıyoruz kötülüğü, fark ettim. İyiliğe odaklı yaşamak varken neden kötülükte takılıp kalıyoruz. İyi olan hiçbir şeyi göz önüne almazken kötülüğü neden bu kadar büyütüyoruz.
Araçtan indikten sonra abi ağır ağır gözden kaybolmuştu. Bize ise o kesin “hızırdı” demek kalmıştı. Belki komik bilmiyorum ama gelecek yıllarda ismini “Hızır Abi” koymuştuk. İnsan en zor anında iyilikle karşılaşıyor bu devirde sanırım.  

Ondan sonraki yıllarda ve hala devam eden isteğim o ile yerleşmekti. Teşekkür az kalır. Çünkü bir insanın kalbini yumuşatmak onu halen var olan iyiliğe inandırmak laf ile olacak bir şey değil. O bize bunu karakteri ve davranışları ile göstermişti. Senin gibi insanların sayısı artsın tek dileğim…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İnsan Neyle Yaşar? / Mum

"'Göze göz, dişe diş' dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin." (Matta, 5:38-39. baplar) “Bu olay derebeylik zamanlarında yaşandı. Her türden derebeyi vardı o zamanlar. Tanrı ve ölüm korkusu olan, insana merhamet etmeyi bilenler de vardı, hatırlamaya bile değmeyecek, köpek gibi olanlar da. Fakat en kötüleri, çamurun içinden çıkmasına rağmen prens olmuş gibi davranan, toprak köleleri arasından yükselip amir olanlardı! Herkes en çok onlardan çekiyordu.”  Diyerek başlıyor  hikaye. Köylülere eziyet eden bir kâhyayı anlatıyor. Burada ana karakter “kötü” bir insan. Kötülüğü ise hırsından geliyor. Yükselerek bir köye kâhya olmuştur. Ancak köylülere eziyet etmektedir. Kraldan çok kralcılık taslıyor diyebiliriz. “Kâhya eline gücü geçirir geçirmez köylülerin tepesine bindi. Onun da bir ailesi –karısı ve evli iki kızı- vardı, epey de para biriktirmişti: Günaha girmeden, rahatça yaşayıp gidebilirdi, ama hırs dolu olduğun

İnsana Ne Kadar Toprak Lazım / İnsan Neyle Yaşar?

Bu öyküyü çok küçükken okumuştum. Yıllar geçtikten sonra tekrar okuduğumda bu kadar hafızamda yer etmiş olmasına şaşırmıştım. Öykünün tümünü hatırlıyordum. Öyküyü yeniden okuduğumda çok etkilendim. Büyük ihtimalle küçükken okuduğumda da bu denli etkilenmiştim. İnsanın aç gözlülüğü belki bu kadar açık, nazik ve zekice anlatılabilirdi. Aza kanaat etmeli. Aslında bundan bir 10 yıl önce kendi çevremde de bu böyleydi. Herkes her şeyi paylaşır, herkes halinden memnundu. Kimse daha fazlasını aç gözlülük ve ya göstermek için istemezdi. Kendi hayatını ileri taşımak herkesin hayalidir. Benimde öyle ancak, bu hırsla ve aç gözlülük yüzünden olmamalı. Bilinçlice eldekilerin keyfini çıkarırken gelmeli daha fazlası. Böyle olursa eğer hayatın tadının daha iyi çıkacağını düşünüyorum. Hep daha fazlasını isterken, ömür bitiyor bir hiçlik içinde. Özellik son zamanlar da, artık hemen hemen herkes halinden şikayetçi. Herkes daha fazlasını istiyor ama kimse daha fazlasının ne olduğunu bilmiyor. Çü

En Ünlü Güney Koreli Erkek Artistler Doğum Tarihleri, Burçları ve Dizileri

      Konumuz Kore olunca aklımıza ilk gelen diziler ve oyuncular oluyor. Erkekleri yakışıklılığı ile kızları sevimliliğiyle gözlerimize adeta şölen yaşatıyor. Benim de boş zamanlarıma ve uyku tutmayan gecelerime sık sık eşlik ediyor Koreli yapımlar. Bir dizi bitti mi hemen oyunculara ilgim yöneliyor ve tabi ki ilk olarak doğum tarihleri sonrasında da burçları merakımı cezbediyor. Bunun için en beğendiğim oyuncuların doğum tarihleri, burçları ve en popüler dizilerini hem kendim için hem de sizler için bir liste halinde hazırladım.  😍 En Ünlü Güney Koreli Artistler Doğum Tarihleri, Burçları ve Dizileri Listesi; Ji Chang Wook: 5 Temmuz 1987 ve Yengeç Burcu Dizi Önerisi: The K2, Healer           Lee Jong Suk: 14 Eylül 1989 ve Başak Burcu Dizi Önerisi: W, Pinocchio, Doktor Stranger ·          Park Hae Jin: 1 Mayıs 1983 ve Boğa Burcu Dizi Önerisi: Bad Guys, Man x Man Kim Woo Bin: 16 Temmuz 1989 ve Yengeç Burcu Dizi Önerisi: The Heirs,