Kaç sene oldu hatırlamıyorum. Yıllar tane tane sökülürken
takvimden bir yaprağı ayırmışım unutamıyorum. En sevdiğim defterin arasında
saklamışım bu bir günü, daha fazla da vardır ama bazen mucize getirir ya
günler. O günlerin ait olduğu takvim yaprakları bir deftere saklanırken geçen
akşam hatırlıyorum. Meğer kalp kilitli bir deftermiş sen açıp bakmasan bile arada
çıkarır başını gülümsermiş sana.
O günü unutamıyorum. Hayatta engeller aşılabilir ancak
biliyorum ki engel maddesel değil duygusal, yabancıdan değil aileden gelirse insan
hassaslaşıyor, kırılıyor. Okulu terk ettiğim seneydi. Bizimkilerle her gün
bitmek bilmeyen kavgalar çokta umrumda değildi o zamanlar açıkçası. Hepsine
rest çekmiş ben çalışacağım demiştim. Beni bu karara getirene kadar hayli
zorlasalar bile o kısımları anlatmak istemiyorum.
Yaşım küçük ancak özgüvenim yaşımdan çok büyüktü. İyi
denilebilecek bir işte çalışıyordum o zamanlar. Birde kredi kartım oldu birkaç
ay sonra. Tabi ya artık sırtım yere gelmez diye şişiniyordum. Bolca harcıyordum
saçma sapan neye harcadığımı bile bilmeyerek. O zamanlar para benim
zannederdim. Meğer bankanınmış.
Hayatımda ki tek hafiflik az insandı. Hiçbir zaman
kalabalığı sevmezdim ve ya bir yabancının varlığına ihtiyaç duymazdım. Sebebi bir
ablam vardı zaten her dostluğa bedeldi bizim dostluğumuz. O zaman ki deli
cesareti iki kız kardeşin tek yol göstericisiydi. Gülerdik, eğlenirdik tek
lafımız vardı “bizim hayatımız” bu laf ile her şeye karşı direnebilirdik. Bir
şey istedik mi dağ olsa karşımızda umursamazdık.
Her neyse bazı hayatlarda küçümsenen, sıradan gelen şeyler
kimisi için önemli, özel ve en önemlisi bir ilktir. Bu iki kız kardeşin tek
istediği o zamanlar tatile gitmekti. Biz tatil yapacağız. Bunlar bazı ailelerde
kolaylıkla yapılır hatta her ailede. Ama sorun iki kız başına. “ya hu bela
gelecekse evde beni bulamaz, teğet mi geçer?” Şu kafa yapısı en zor bilinçtir
bence. Allah’ın çok büyük olduğunu düşünüyoruz ki şüphesiz öyledir. E beni
neden sadece belirli sınırlar içinde korusun! Bazı insanlar kendilerinin algısı
kadar düşünüyor o yüceliği. Bu öyle bir şey değil. Ben, beni evde de sokakta da
dünyada da aldığım her karar da yaptığım her şeyde de koruyacağını hissederim.
İnsanlar sadece evdeyken korunacak olsa bu biraz komik olurdu. Özellikle
büyükler bu durumu biraz abartıyor. “Biz sana güveniyoruz ama?” E o zaman sorun
ne? İmtihan dünyası diyenler sürekli imtihan bekleyenler, imtihandan çok fazla
korkuyorlar!
Yalanla çok kolay elde edilebilecek şeylerden nefret ederdim
o zamanlar. Belki ergenlik cesaret olarak akıyordu bedenimde. Sadece doğruları
söylemek isterdim. Bir insan bir yere giderken neden yalan söylesin ya hu! Ve
en kötüsü bizim toplumumuz da böyle durumlar çok fazla. Kızlar ve oğlanlar
neler yapıyor ama hepsini ailelerine yalan söyleyerek. Hatta aileler, yalan
söylediklerini bile hissetmezler ciğerine kadar tanıdıklarını düşündükleri
evlatlarının… Hiç unutmuyorum ben anneme henüz ergenliğimin baharındayken sizi
sevmediğim için ben sigaraya başlayacağım demiştim. Kaçak göçek içemem bilin!
O zamanlar bir hafta Çanakkale’ye gitmeye karar verdik.
Babam yoktu. Bu da iyi bir fırsat oldu bizim için. İzin alma eylemini bizi boğar.
Bu iki kız kardeş aynı zaman kova burcudur çünkü. Oldu bitti hesap vermeyi izin
istemeyi sevmiyoruz. Ya gerçekten bizi bir rahat bırakın diye çok bağırmışlığım
oldu ama bırakmadılar. Ben de gelecek dönemlerde biraz gücümü kaybetmişim böyle
bir şey istemeyecek hale gelmiştim.
Annemle kavga bağrış ayrılıp düştük yola. Anlam veremezdik o
zamanlar. Bazı anneler sanırım, çocukları bir yere gidecekleri zaman sinir
krizi geçirebiliyor. Gece 2’de ki otobüs için çok erken saatlerde otogara
gitmiştik. Daha fazla dırdır çekmeyelim diye. Ama her şeye rağmen havada güzel
bir huzur vardı.
Tatil oldu bitti. Zaman hızlı hızlı aktı ve dindi. O her
anını hatırladığım yolculuk paha biçilmezdi. Feribottan inip minibüse binecektik
oradan tekrar feribot ve Çanakkale Merkez. İndik inmesine ancak feribottan bir
anons yapıldı.” Bir adet fotoğraf makinesi bulunmuştur.” Eyvah makine yok!” Ablam
koşmuş gitmişti feribota ancak minibüste gitmişti. Bomboş yol, insan yok, yolda
yürüsen yürünmez. Yol bilmiyoruz iz bilmiyoruz... Kaldık ayakta dikiliyoruz,
bekleyeceğiz bir tane daha yapacak bir şey yok diyorduk kendi kendimize.
İçimizden de hep annemin yüzünden başımıza geliyor bunlar diye öfkelenmeye
başlamıştık.
Feribottan bir abi inmişti. Bize doğru yaklaşmış bu saatte
artık çok zor gidersiniz bırakayım sizi bende oraya gidiyorum demişti.
Adrenalin salgısı tavan yapmıştı vücudumuzda aslına bakarsan hem korku hemde güven
duyma isteği vardı. Yıllar yılı haberler ile ailelerin yaptığı dandik
konuşmalar yüzünden kirletilen beynimin korku hissi güveni yenmişti. Ama hava
kararmaya başlamış tek çaremiz bu gibi görünmüştü. Taksi dahi yok ki binesin!
Bir ülkede ki her insan böyle bir korku yaşıyorsa oranın
adaletinde ve insanlarında bir sorun yok mudur sizce? Her neyse bindik ama kafamda
ki senaryolar tarif edilemez. Önce ablamı mı öldürür acaba? Ablama bir şey
yapmasın ben tutarım onu sen kaç abla böyle saçma sapan bir sürü şey. Ciddi
anlamda korku müthiş bir duygu. Asla o an beyninizi kullanamıyorsunuz. Yolda
bir o kadar uzun olunca ettiğim duaların haddi hesabı yok. Ne kadar dua
biliyorsam hepsini okumuştum. Amca bu sırada ablam ile sohbet ediyordu. Ablamda
tedirgin olmuşsa bile o sakin kalmayı hep becerirdi. Bu huyu sinirimi bozar
bazen hayır ben zihnimde bizi öldürüp öldürüp diriltiyorum sen neden bu kadar
sakinsin ki…
Sonra abi bize iyilik ve kötülük hakkında bir şeyler
söyledi; “sen nasılsan karşındaki insanda öyledir. İyiysen iyi seni bulur
kötüysen kötü seni bulur.” Evet zaman kötü olabilir ancak biz insanlarda hep
bunu çağırıyoruz kötülüğü, fark ettim. İyiliğe odaklı yaşamak varken neden
kötülükte takılıp kalıyoruz. İyi olan hiçbir şeyi göz önüne almazken kötülüğü
neden bu kadar büyütüyoruz.
Araçtan indikten sonra abi ağır ağır gözden kaybolmuştu.
Bize ise o kesin “hızırdı” demek kalmıştı. Belki komik bilmiyorum ama gelecek
yıllarda ismini “Hızır Abi” koymuştuk. İnsan en zor anında iyilikle
karşılaşıyor bu devirde sanırım.
Ondan sonraki yıllarda ve hala devam eden isteğim o ile
yerleşmekti. Teşekkür az kalır. Çünkü bir insanın kalbini yumuşatmak onu halen var olan iyiliğe inandırmak laf ile olacak bir şey değil. O bize bunu karakteri
ve davranışları ile göstermişti. Senin gibi insanların sayısı artsın tek dileğim…
Yorumlar
Yorum Gönder