Ana içeriğe atla

That Sugar Belgeseli / Şeker Filmi



İyiki İzledim!


That Sugar Belgeseli / Şeker Filmi
Son zamanlarda aldığım çirkin kilolar yüzünden diyete başlamıştım. Çayda ve kahvede kullanmadığım şeker yeterli diye düşünüyordum. Yağ ne büyük bela! Yağsız yemekler yemeye çalıştım. Ancak sonuç hüsran. Kaya tuzu ve su yöntemini de bırakmıştım.  Az yiyorum ama çok yağlanıyorum diyerek kafayı yemek üzereydim… 

Enerjim ve direncim o kadar düşüktü ki vitamin kullanmaya başladım. Ardından bu belgesel ile karşılaştım. Ben zaten şeker kullanmıyorum diyerek pek sıcak bakmadım bu belgesele. Gel gelelim durum vahim! Kalbe iyi geliyor diye sabah aç karnına bir parça yediğim bitter çikolata. İçtiğim sütler, meyve suları, gofretler, kahvaltılık gevrekler, daha neler neler… “Şekeri kesin” cümlesinin anlamı çok daha farklıymış!

Belgesel boyunca midem bulandı ya hu… Bu kadar olamaz! Sürekli bir itiraz halinde buldum kendimi ve doğrular yüzüme çarpılmaya devam etti. Belgeseli çeken Damon Gameau sağlıklı beslenmeye başlayan bir adam. Ve aklına gelen fikir ile şekerin zararlarını göstermek için tekrar şeker tüketmeye başlıyor. Ve vücudundaki değişimler ile bizlere biran önce bu illetten kurtulmamız gerektiğini öyle güzel anlatıyor ki…

Amerikalı büyük bir devlet adamı kalp krizinden ölüyor ve doktorlar bunun sebebini incelemeye başlıyor. Biri şeker yüzünden diyor diğeri ise yağ. Tüm suç ise yağın üzerine atılıyor.  Şu an bizler diyet yapmak istediğimizde ilk olarak yağı kesiyoruz. Ekmeği kesiyoruz. Ancak bunların içinde şekerin oranları şaşırtıcı derecede. Ben daha önce ekmekte şeker olabileceğini hiç düşünmemiştim. Artık her markette her şeyin üzerinde yazan şeker oranı midemi bulandırıyor maalesef. Ben daha fazla kendimi zehirlemeyeceğim diye düşünürken, her zaman olduğu gibi doğa imdadıma koşuyor. Belgeselde bir konuya çok güzel değiniliyor, katı meyve sıkacakları…  Normalde bir elma, bir portakal ile doyup ikinciyi zoraki yerken, neden suyunu içmek için o kadar çok meyve sıkmak zorunda kalıyoruz? Çünkü bu sıkacaklarda meyvenin tüm vitaminini ve doyurucu liflerini çöpe atıp, meyvenin sadece şekerli suyunu alıyor ve içiyoruz. İnanmak zor ancak bir bardak meyve suyunda ’60 çay kaşığı şeker var!’ Şeker, nikotin ve esrar gibi aslında bir bağımlılık. Tecrübe ile sabittir ki bıraktığınız dönemin başlarında şeker krizine girmeniz mümkün olabiliyor. Bende böyleydi. Enerjimin çok düşük olduğu bir gün beynim bana tatlı tüketmemi emrediyordu sanki… Ye onu, enerjiye ihtiyacımız var. Ve bu tatlılardan gelen enerji sadece 20 dakika sürüyor. 20 dakikanın sonunda tekrar enerji için beyniniz tatlı yemek istiyor… Bu süreçte beyinde bir anda yükselen mutluluk ve 20 dakikanın sonunda tekrar başlayan mutsuzluk psikolojik rahatsızlıklara zemin hazırlıyor.

Belgeselde daha nice verilen örnekler ile vücudunuza neler yaptığınızı fark ediyorsunuz. Bu örneklerden biri ise bir kasabanın şekerden önce ve sonra ki halidir. Kısalan ömürler, yitirilen sağlık, çürük dişler, yağlanan karaciğer, kalp hastalıkları, damar tıkanıklıkları hepsinin şekerle bir bağı var. Ancak doğrudan bir kanıt oluşturmak mümkün olmuyor. Sebebi ise şeker endüstrisi. Birçok bilim adamı tarafsız olmak yerine bu safta yer alıyor. Çünkü yapmak istedikleri araştırmaların fonu buralardan geliyor…

Damon Gameau ile onun vücudundaki değişimlerden kısaca bahsetmek isterim. Şekere başladıktan sonra 60 gün içinde 8,5 kilo alıyor, karaciğeri yağlanıyor, psikolojik bozuklular ortaya çıkıyor, şeker hastası olmasına ramak kalıyor ve kalp krizi riski artıyor. Ve şekeri bıraktıktan sonra kısa süre içinde basit egzersizler ile kilo veriyor ve eski sağlığına kavuşuyor. Şunu fark ediyor, sağlıklı beslenirken aldığı kalori ile şekerle beslenirken aldığı kalori aynı.! Bu durumda vücuda giren kalori miktarı değil, kalorinin nereden geldiği önemli. Şeker ile gelen kalori vücut tarafından yakılmıyor. Damon şöyle diyor, “Şekeri bıraktığım ilk günler, uyku düzenim bozuldu ve sigarayı bırakmak gibiydi. …”

Çocuklarımıza artık her şeyin tatlı olması gerekir algısını bıraktırmamız gerekiyor, sağlıkları bizlerin ellerinde onları bu tuzaktan uzak tutmalıyız. Şekerin hiçbir faydası yok hatta uzun vadede bir zehir ve obeziteyi de beraberinde getiriyor…
Birde belgeselde geçen şu ifade çok güzeldi, “marketlere girin sağ ve sol taraflara bakın genelde sağlıklı olan şeyler oradadır. Size tembel olduğunuz ve ya pisboğaz olduğunuz söylenir, kimse şekeri suçlamaz.” 

Ben şekeri bıraktıktan sonra sivilce izlerimin geçtiğine bile tanık oldum. 1 haftada vücut direncim 2 kat arttı diyebilirim. Ve daha çok güzel değişimler… İlk başlarda zor ancak imkansız değil. Kendimizi daha fazla zehirlemeyelim.

That Sugar Belgeseli / Şeker Filmi mutlaka herkesin izlemesi gereken bir yapım özellikle ebeveynlerin…

Yorumlar

  1. Yanıtlar
    1. Uuühhğğý5900000000000000099999000000000000000000000000009990099909990000

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İnsan Neyle Yaşar? / Mum

"'Göze göz, dişe diş' dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin." (Matta, 5:38-39. baplar) “Bu olay derebeylik zamanlarında yaşandı. Her türden derebeyi vardı o zamanlar. Tanrı ve ölüm korkusu olan, insana merhamet etmeyi bilenler de vardı, hatırlamaya bile değmeyecek, köpek gibi olanlar da. Fakat en kötüleri, çamurun içinden çıkmasına rağmen prens olmuş gibi davranan, toprak köleleri arasından yükselip amir olanlardı! Herkes en çok onlardan çekiyordu.”  Diyerek başlıyor  hikaye. Köylülere eziyet eden bir kâhyayı anlatıyor. Burada ana karakter “kötü” bir insan. Kötülüğü ise hırsından geliyor. Yükselerek bir köye kâhya olmuştur. Ancak köylülere eziyet etmektedir. Kraldan çok kralcılık taslıyor diyebiliriz. “Kâhya eline gücü geçirir geçirmez köylülerin tepesine bindi. Onun da bir ailesi –karısı ve evli iki kızı- vardı, epey de para biriktirmişti: Günaha girmeden, rahatça yaşayıp gidebilirdi, ama hırs dolu olduğun...

Kıvılcımı Söndürmeyen Ateşi Zapt Edemez

İnsan Neyle Yaşar? Kitabının ikinci öyküsüydü bu hikaye. Başlığı okumamla beraber merak etmeye başlamıştım bu öyküyü. Hani bazı cümleler vardır, insanın içine dokunur işte böyle olmuştu. Daha başlıkta içime dokunmuştu. Bu kısa öykü bir hayat dersi aslında. Nefret küçük bir kıvılcım olup yüreğimizde ki yerini aldığında kendimizi haklı çıkarmak adına her yola sürükleyebiliriz. Nefret yüktür derler ya işte öyle… Bu hikayede de nefretin aslında en çok kime zarar verdiğini net bir şekilde göreceğiz. Bir yumurtadan başlayan, her şeyi koca alevlere dönüştüren bir öfke anlatılıyor bu öyküde. Aslında ilk başlarda huzurlu bir komşulukları vardı bu öyküde ki insanların. Sonra bir gün tavuk karşı komşunun arsasına girer ve bir yumurta kayıptır. Önce kadınlar başlar kavgaya. Bir yumurtadan sebeple… Sonra erkeklerde dahil olur bu kavgaya. Öyle büyür öyle büyür ki bu kavgalar. Artık birbirlerini şehre gidip mahkemeye vermekten neredeyse topraklarıyla uğraşacak vakit bulamamışlar. Tabi ...

İnsana Ne Kadar Toprak Lazım / İnsan Neyle Yaşar?

Bu öyküyü çok küçükken okumuştum. Yıllar geçtikten sonra tekrar okuduğumda bu kadar hafızamda yer etmiş olmasına şaşırmıştım. Öykünün tümünü hatırlıyordum. Öyküyü yeniden okuduğumda çok etkilendim. Büyük ihtimalle küçükken okuduğumda da bu denli etkilenmiştim. İnsanın aç gözlülüğü belki bu kadar açık, nazik ve zekice anlatılabilirdi. Aza kanaat etmeli. Aslında bundan bir 10 yıl önce kendi çevremde de bu böyleydi. Herkes her şeyi paylaşır, herkes halinden memnundu. Kimse daha fazlasını aç gözlülük ve ya göstermek için istemezdi. Kendi hayatını ileri taşımak herkesin hayalidir. Benimde öyle ancak, bu hırsla ve aç gözlülük yüzünden olmamalı. Bilinçlice eldekilerin keyfini çıkarırken gelmeli daha fazlası. Böyle olursa eğer hayatın tadının daha iyi çıkacağını düşünüyorum. Hep daha fazlasını isterken, ömür bitiyor bir hiçlik içinde. Özellik son zamanlar da, artık hemen hemen herkes halinden şikayetçi. Herkes daha fazlasını istiyor ama kimse daha fazlasının ne olduğunu bilmiyor. Çü...