Ana içeriğe atla

Şeker Portakalı Kitap Yorumu


Şeker Portakalı Kitap Yorumu

Şeker Portakalı Kitabı yıllardır aklımda okuyacaklarım arasındaydı. Başucumda kitapların arasında durmasına rağmen bir türlü ona sıra getirememiştim. E-okuyucuya da indirmiştim bu kitabı. Bir gün parkta oturduğumda açtım bu uygulamadan okumaya başladım. Sayfalar birbirini takip ederken zaman da hızlı hızlı akıyordu.

Ertesi gün şehir dışına çıkmıştım. Otobüste yapılacak en iyi şey kitap okumak. Şeker portakalının çoğunu bu otobüste okudum. Öyle ki otobüsün içinde yeri geldi güldüm, yeri geldi ağladım. Özellikle son sayfalarında kendimi tutmaya bile çalışmamıştım.

Zeze, benim kalbimin tahtına oturmuştu. İçimde bir kitaba kolay kolay besleyemeyeceğim bir duygu ile Zeze’ye, o küçük masum çocuğa sarılma hissini öyle kuvvetliydi ki anlatamam…

Şeker Portakalı, Vasconcelos’un çocukluğundan derin izler taşıyan, yaşamın beklenmedik değişimleri karşısında büyük sarsıntılar yaşayan küçük Zeze’nin başından geçenleri anlatır. Yazar, tam 12 günde yazdığı bu romanı “20 yıldan fazladır yüreğinde taşıdığını” söyler.

Zeze, çok yoksul bir ailenin çocuğudur. Oldukça zeki ve hassas bir kalbi vardır. Ve büyüklerin sinirlerini bozacak kadar da yaramazdır. Bu yaramazlıkların karşılığı her zaman dayak olur maalesef. Zeze, yediği dayakları anlatırken, sizin de canınız yanıyor. Zeze, mutlu iken de yüzünüzde bir tebessüm oluşuyor…

5 yaşında ki Zeze, bana unutulmaz bir hayat dersi veriyor bu kitapta. Her küçük çocuk gibi çevresinde olan biten her şeyi merak ediyor. Bu merak onu düşünmeye, bazen sorgulamaya itiyor. Ve beni hayran bırakan o güzel hayal dünyası.
Zeze, okumayı çok erken sökmüştür. Onun zekası ve yaptıkları ile şeytan olarak anılır hale gelmiştir. Henüz daha 5 yaşındayken. Zeze’nin şeytan olmadığına bir tek öğretmeni ve kendisi gibi sarışın olan ablası inanmaktadır.

Zeze’nin babası işsizdir ve aile bu yüzden büyük bir fakirlik çeker. Taşınmak zorundadırlar ve bu Zeze’ye acı verir. Yeni evlerinin bahçesinde herkes bir ağaç seçmiştir ve Zeze’ye ağaç değil bir fidan düşmüştür. Zeze ilk başlarda onu hiç sevmemiştir çünkü o bir ağaç değildir henüz. Bu fidan Portakal fidanıdır. Zeze zamanla bu fidan ile arkadaş olmuş ve onu sevmiştir. Çünkü bu fidanın bir özelliği vardır. Zeze ile konuşması. Geçen zamanlarla birlikte Zeze, gün içinde başından geçen olayları bu fidana anlatmaya başlar.

Yeni yıl yaklaştığında Zeze’de her çocuk gibi hediye bekler. Fakat ailesi çok fakir olduğu için pek umudu yoktur. Buna rağmen pabuçlarını kapının önüne koyar ve odasında beklemeye başlar. Gelenek olarak babası kapının önüne hediye koyması gerekir ve Zeze merakına yenilerek hediye var mı diye kapıyı açar. Tahmin ettiği gibi hediye yoktur ve Zeze kötü bir söz eder. Babasının fakirliği ile ilgili. Fakat karşısında babası ıslak gözler ile ona bakar. O an babasının acısını hisseder fakat artık çok geçtir. Yaptığı bu davranışı ile babasını çok üzmüştür ve bunu telafi etmek için babasına hediye almaya karar verir. Bunun içinde ayakkabı boyama kutusu alır ve yollara düşer. İşler pekiyi gitmez ama yine de bir şekilde hediye için gerekli parayı bulmayı başarır. Hediyeyi alıp babasına verdiğinde artık ondan mutlusu yoktur. Onun içinde hem bir şeytan hem de bir melek vardır.

Bir taraftan herkes yaramazlıkları ile ona bela okurken diğer taraftan öğretmeninin masasındaki vazo boş kalmasın, öğretmeni üzülmesin diye çabalayan bir çocuktur Zeze. En büyük hayallerinden bir tanesi ise yarasa gibi kasabanın en havalı arabası olan Portekizlinin arabasının arkasına asılarak rüzgarı hissetmektedir. Bir gün cesaretini toplar ve bunu dener. Fakat denemesi ile başarısız olması ve Portekizliden dayak yemesi bir olur. O gün büyüdüğünde Portekizliyi öldüreceğine dair yemin eder. 



Bundan sonra günlerini artık Portekizliden saklanarak geçirir ve Portekizli ona pek rahat vermez. Arabası ile hava yapması Zeze’yi daha da kızdırır ama elinden bir şey gelmez. Bir gün yaramazlık ederken kendini keser ve bunu dayak yememek için ailesinden gizler. Okula topallayarak giderken Portekizli bunu fark eder ve onu arabasına alır. Okula gitmek yerine Zeze’yi eczaneye götürür ve yarasına baktırır. Daha sonrada ona limonata ile pasta ısmarlar. Portekizlinin kötü biri olmadığını anlayan Zeze, onunla dost olmaya karar verir. Bundan sonraki günlerini de sürekli Portekizli ve arabası ile geçirir. Portekizli ile öyle yakınlaşmışlardır ki artık onu babası gibi görmeye başlar. Hayatında sevdiği tek kişi Portekizli olmuştur.


Zeze yaramazlıklarına devam eder ve ailesi de onu sürekli döver. Artık Zeze’yi dövmek alışıla gelmiş bir hale gelir. Fakat zamanla dayağın dozu kaçar ve ablası ile babası Zeze’yi çok kötü döver. Öyle ki Zeze dışarı çıkamaz hale gelir. Bir anlamda artık ölmeyi istemektedir ve bunun için tek yok olarak da trenin önüne atlamayı düşünür. Onu bu plandan vazgeçiren ise Portekizlidir. Onu evlat edinmeyi karar vermiştir. Bu karardan hem Portekizli hem de Zeze mutludur. Ancak kötü bir haber gelir. Portekizli arabasının içinde iken tren, arabasına çarpmıştır. Araba paramparça olmuştur ve Portekizli ölmüştür. Hayatındaki en sevdiği kişiyi kaybetmek Zeze’yi yaşayan bir ölü haline getirir. Hastalanır ve artık herkes ölecek diye düşünmeye başlar. Tam o sırada şeker portakalının yol yapımı için kesileceği söylentisi de çıkmıştır.  Tüm aile Zeze’nin bu yüzden bunalıma girdiğini düşünür. Zeze öyle kötü olur ki tüm kasaba haline acır ve bir zamanlar şeytan diye çağırdıkları Zeze’yi ziyarete gelirler. Fakat hiç bir şey Zeze’yi kendine getiremez. Bir tek en iyi arkadaşı olan şeker portakalı fidanı ile konuşur. Fakat onun da ömrü artık sınırlıdır.


Zeze’nin kısaca hikayesi böyle... Onun hislerini, ağlamalarını, hayallerini dinlemek benim için çok geç oldu. Ama iyi ki dinledim er ya da geç…

Şeker Portakalı Kitabından Alıntılar

*“Herkes her zaman haklı. Bense, hiçbir zaman.”

*"ONU YÜREĞİMDE ÖLDÜRECEĞİM. ARTIK SEVMEYECEĞİM."

*"Ama kendini topladı, Totoca'yla bana dönüp,"çocukların yatma saati geldi," dedi. Böyle söylerken yüzümüze bakıyor ama bu gece aramızda çocuk olmadığını biliyordu. Hepimiz büyümüştük. Küçük küçük parçalarla aynı üzüntüden payını alan büyük ve üzgün kişiler.."



*"Belki de bütün suç, elektrik şirketinin kestiği ışığın yerini almış gaz lambasının ölgün ışığındaydı . Belki... "


*"Neyi bekleyeceğiz, Zeze?"

"Gökyüzünden güzel bir bulutun geçmesini."



*“Bazıları için ölmek kolaydı. Uğursuz bir trenin gelmesi yetiyordu, tamamdı bu iş. Ama benim için göklere uçmak ne kadar güçtü. Herkes engel olmak için bacaklarımı tutuyordu.”

*"Şimdi acının ne olduğunu gerçekten biliyordum. Ayağını bir cam parçasıyla kesmek ve eczanede dikiş attırmak değildi bu. Acı, insanın birlikte ölmesi gereken şeydi. Kollarda, başta en ufak güç bırakmayan, yastıkta kafayı bir yandan öbür yana çevirme cesaretini bile yok eden şeydi."

*"Çok hırsız var hep bir daha sahip olamayacağım şeyleri çalıyorlar, bugün benden zamanımı çaldılar."

*"İnsan yüreğinin, bütün sevdiklerini içine alabilmesi için çok büyük olması gerektiğini bilmelisin..."

*"Uyuyalım. İnsan uyudu mu her şeyi unutur."

*"Daha çok anlat” dedim.

“Hoşuna gidiyor mu?”

“Çok. Elimden gelse seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum.”

“Bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz?”
“Gider gibi yaparız."


*"Neden benim gibi yapmayı öğrenmiyorsun?

Sen ne yapıyorsun ki?

Kimseden hiçbir şey beklemiyorum. Böylece hayal kırıklığına da uğramamış oluyorum..."


*"Öldürmek, Buck Jones'un tabancasını alıp güm diye patlatmak değil! Hayır. Onu yüreğimde öldüreceğim, artık sevmeyerek... Ve bir gün büsbütün ölecek."

*"Büyükler birtakım masallar anlatıyorlar ve çocukların her anlattıklarına inandıklarını düşünüyorlar."

*"Küçük İsa'nın, yalnızca iş olsun diye yoksul doğmak istediğini düşünüyorum. Sonra da, yalnızca zenginlerin zahmete değdiğini görmüştü..."

*"Nen var Zeze?"

"Hiç. Şarkı söylüyordum."

"Şarkı mı söylüyordun?"

"Evet."
"Öyleyse ben sağır olmalıyım."
İnsanın içinden de şarkı söyleyebildiğini bilmiyor muydu yoksa?



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İnsan Neyle Yaşar? / Mum

"'Göze göz, dişe diş' dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin." (Matta, 5:38-39. baplar) “Bu olay derebeylik zamanlarında yaşandı. Her türden derebeyi vardı o zamanlar. Tanrı ve ölüm korkusu olan, insana merhamet etmeyi bilenler de vardı, hatırlamaya bile değmeyecek, köpek gibi olanlar da. Fakat en kötüleri, çamurun içinden çıkmasına rağmen prens olmuş gibi davranan, toprak köleleri arasından yükselip amir olanlardı! Herkes en çok onlardan çekiyordu.”  Diyerek başlıyor  hikaye. Köylülere eziyet eden bir kâhyayı anlatıyor. Burada ana karakter “kötü” bir insan. Kötülüğü ise hırsından geliyor. Yükselerek bir köye kâhya olmuştur. Ancak köylülere eziyet etmektedir. Kraldan çok kralcılık taslıyor diyebiliriz. “Kâhya eline gücü geçirir geçirmez köylülerin tepesine bindi. Onun da bir ailesi –karısı ve evli iki kızı- vardı, epey de para biriktirmişti: Günaha girmeden, rahatça yaşayıp gidebilirdi, ama hırs dolu olduğun

İnsana Ne Kadar Toprak Lazım / İnsan Neyle Yaşar?

Bu öyküyü çok küçükken okumuştum. Yıllar geçtikten sonra tekrar okuduğumda bu kadar hafızamda yer etmiş olmasına şaşırmıştım. Öykünün tümünü hatırlıyordum. Öyküyü yeniden okuduğumda çok etkilendim. Büyük ihtimalle küçükken okuduğumda da bu denli etkilenmiştim. İnsanın aç gözlülüğü belki bu kadar açık, nazik ve zekice anlatılabilirdi. Aza kanaat etmeli. Aslında bundan bir 10 yıl önce kendi çevremde de bu böyleydi. Herkes her şeyi paylaşır, herkes halinden memnundu. Kimse daha fazlasını aç gözlülük ve ya göstermek için istemezdi. Kendi hayatını ileri taşımak herkesin hayalidir. Benimde öyle ancak, bu hırsla ve aç gözlülük yüzünden olmamalı. Bilinçlice eldekilerin keyfini çıkarırken gelmeli daha fazlası. Böyle olursa eğer hayatın tadının daha iyi çıkacağını düşünüyorum. Hep daha fazlasını isterken, ömür bitiyor bir hiçlik içinde. Özellik son zamanlar da, artık hemen hemen herkes halinden şikayetçi. Herkes daha fazlasını istiyor ama kimse daha fazlasının ne olduğunu bilmiyor. Çü

En Ünlü Güney Koreli Erkek Artistler Doğum Tarihleri, Burçları ve Dizileri

      Konumuz Kore olunca aklımıza ilk gelen diziler ve oyuncular oluyor. Erkekleri yakışıklılığı ile kızları sevimliliğiyle gözlerimize adeta şölen yaşatıyor. Benim de boş zamanlarıma ve uyku tutmayan gecelerime sık sık eşlik ediyor Koreli yapımlar. Bir dizi bitti mi hemen oyunculara ilgim yöneliyor ve tabi ki ilk olarak doğum tarihleri sonrasında da burçları merakımı cezbediyor. Bunun için en beğendiğim oyuncuların doğum tarihleri, burçları ve en popüler dizilerini hem kendim için hem de sizler için bir liste halinde hazırladım.  😍 En Ünlü Güney Koreli Artistler Doğum Tarihleri, Burçları ve Dizileri Listesi; Ji Chang Wook: 5 Temmuz 1987 ve Yengeç Burcu Dizi Önerisi: The K2, Healer           Lee Jong Suk: 14 Eylül 1989 ve Başak Burcu Dizi Önerisi: W, Pinocchio, Doktor Stranger ·          Park Hae Jin: 1 Mayıs 1983 ve Boğa Burcu Dizi Önerisi: Bad Guys, Man x Man Kim Woo Bin: 16 Temmuz 1989 ve Yengeç Burcu Dizi Önerisi: The Heirs,