Ana içeriğe atla

Momo Kitap Yorumu


Momo Kitap Yorumu

Kısa bir zaman önce telefonuma E-okuyucu indirmiştim. Boş zamanlarımda kitaplarla haşır neşir olmak istiyordum. Her an sıkıldığımda sosyal medya yerine kitaplara bakmaya karar vermiştim. Uzun süredir merak ettiğim bir kitap olan Moma dikkatimi çekmiş, hemen okumaya başlamıştım. 

Momo kitabını okumak o kadar keyif verici ve düşündürücüydü ki… Yüksek beklentim yoktu, ama bu kadar iyi olabileceğini hiç tahmin etmemiştim. 2 gün sürmedi bu kitabı bitirmem.

Momo ufak bir kız çocuğu. Kimsesiz. Eski bir tiyatronun taş bölmesinde yaşıyor. Momo’nun bir özelliği var. Her insanda olması gereken belki. Momo iyi bir dinleyici. Hiç kimsenin dinleyemeyeceği kadar iyi dinler insanları. Çevredeki insanların gönlü Momo’ya karşı sevgi dolu ve karşılaştıkları bir gün tanışmaları böyle oluyor;

"Sana bu adı kim taktı ?"

"Ben kendim" dedi Momo. 

"Sen kendin mi taktın ?"

"Evet."

"Ne zaman doğdun ?"

Momo biraz düşündü ve sonra dedi ki : "Hatırladığım kadarıyla ben hep vardım."



Momo ile insanlar konuşurken Momo’nun dinlemesi  o kadar etkileyiciydi ki insanlar onun karşısında ferahlamış hissederlerdi. Momo usta bir dinleyiciydi. Kendini önemsiz bulan biri bile onun karşısında konuşurken bu dünyada önemli bir yeri olduğunu hisseder ve bilinçaltındaki gizli kalmış tüm düşünceler Momo’nun karşısında ağızlarından dökülürdü. Bu da insanların rahatlamasına, gerçekliği kavramalarına neden olurdu.

Çocuklar en güzel oyunları Momo’nun yanında oynarlardı. Hayal güçleri sonsuzlaşırdı. Momo yokken hayal güçleri ile oyun kurmakta zorlanırlardı. Bu sebeple Momo vazgeçilmez olmuştu. Ama bir tehlike vardı. “ Zaman Hırsızları” Momo onlar için bir engel oluşturuyordu.

Zaman hırsızları, insanların zamandan tasarruf etmelerini sağlar, böylece hayatlarına insanların artırdıkları zamanlar ile devam ederlerdi. Yaşamaları için gereken şey, bizlerin zaman tasarruflarıydı. Momo’nun engel oluşturmasının sebebi ise, insanlar onun karşısında gerçeği düşünürlerdi. Zamandan bağımsız mutlu ve huzur verici olanı doğru kabul ederlerdi. Aslında zaman tasarrufundansa her işi zamana yayarak ve keyif almanın daha mühim olduğunu anlarlardı.

“Varlıklarını, insanların ömrünü tüketerek sürdürüyorlar. Fakat zaman, gerçek sahiplerinden alınınca ölüyor. Her insanın kendisine ait belli bir zamanı vardır. Ve bu zaman onda kaldıkça canlıdır, yaşar. Zaman değerlidir - Onu yitirme! Evler aynı olduğu için sokaklar da birbirine benziyordu. Bu tek tip yollar çoğala çoğala ufka kadar dayandılar. Tıpkı düzgün bir çöl gibi! Burada yaşayan insanların hayatları da aynı şekilde son derece düzgündü. Çünkü burada her şey hesaplı, her şey planlıydı. Her santim her an. Yaşamlarının gittikçe daha zavallı, daha tek düze ve daha soğuk geçtiğini kavramak istemiyorlardı. Bu gerçeği sadece çocuklar, taa yüreklerinde hissettiler. Çünkü artık kimsenin onlara ayıracak zamanı yoktu. Oysa zaman yaşamın ta kendisiydi. Ve yaşamın yeri yürekti. İnsanlar zamandan tasarruf ettikçe, zaman azalıyordu.”

Bu durumdan hoşnut olmayan zaman hırsızları ise bir gün Momo’nun yanına gitti. Momo’ya çeşit çeşit oyuncaklar vererek zamandan tasarruf etmesini söylediler. Momo ise kimsede olmayan dinleyiciliği ile zaman hırsızını yani duman adamın özündeki kötü cümlelerin dökülmesini sağlamıştı. İşte gerçek niyetleri böylelikle ortaya çıkmıştı duman adamların. İnsanların zamanını hükmedersen insana hükmetmiş olursun…

Momo biraz korkmuştu ve tehdit ediliyordu duman adamlar tarafından. Momo arkadaşlarını toplayıp bir konuşma yaptılar. Durum gitgide kötüleşiyor ve çocuklarla ilgilenen kalmıyordu. Aynı zamanda insanlar çok para kazanmalarını rağmen mutsuzlaşıyor ve huysuzlaşıyordu. Bir şeyler yapmalı diye düşündüler. Büyüklere bu adamların gerçek yüzü anlatılmalı diye düşündüler. Bir yürüyüş yapmaya karar verdiler. Ancak yoğunluktan dolayı hiç kimse onları fark etmemişti bile.

Bu durum duman adamları hayli sinirlendirdi ve onu senin elinden arkadaşlarını alacağız diyerek tehdit ettiler. Bir anda büyüklerin aklına gelen o yürüyüş çocuklarının gelecekte serseri olmasından korkmaya yol açtı. Ve çocuklar gelecekte daha iyi insanlar olmak için bu depolara gönderildi. Sokakta yalnız başına bir çocuk dahi olması bile yasaktı. Bu şekilde alındı Momo’nun ellerinden arkadaşları. Çocuklar artık hayal dünyalarını tamamen terk etmişlerdi. Sözde gelecekte büyük adam olmaları için gerekli olan tüm oyunlar birileri tarafından öğretiliyordu. Zaman tasarrufu her insanın içine işlemişti bile… Momo ise bu süreçte zamanın dağıtıldığı yerdeydi. Tehlikeli bir görev onu bekliyordu. Tasarruf edilen tüm zamanları duman adamlardan geri alacak ve asıl sahiplerine dağıtacaktı. Bunların hepsini 1 saat içinde yapması gerekecekti. Ancak zaman durduğu için duman adamların yaşaması için zamanı sakladıkları depoya gitmeleri gerekiyordu. Momo’da onları takip edecekti. Ve bir çocukken tüm büyüklere bir ders verecekti belki de. Zaman yüreğimizde… Çocuklar hayal kurmalı… Vakitleri olmadığı için aileleri tarafından ilgilenilmediğini düşünen çocukların iç dünyası ne haldedir acaba?

Momo Kitap Yorumu
Bu kitabı okurken bir kaplumbağa ile karşılaşmak hediye gibiydi...

Momo anlatılması zor bir kitap. Bence özellikle anne-babalar okumalı Momo’yu… Bir çocuk şöyle diyor,

"Cep radyosu taşıyan çocuk birdenbire onlara dönerek "Ama ben eskisinden daha fazla harçlık alıyorum" dedi.



Elbette diye konuştu Franko :"Bizden kurtulmak için veriyorlar. Artık bizi sevmiyorlar. Ama kendilerini de sevmiyorlar. Hatta hiçbir şeyi sevmiyorlar..Ben böyle diyorum."



Yabancı çocuk hırsla bağırdı : "Bu doğru değil ! Annem, babam beni çok severler. Vakitleri olmuyorsa ne yapsınlar. Bunun için bana radyo bile aldılar. Çok pahalı. Bu, bunun ispatı değil mi? “



Artık acele etmeyeceğim hiçbir şeye dedim kendime kitabı okurken. Yürürken sokakta, gözümün alabildiği her şeyi fark etmeliyim…

Momo Kitabından Alıntılar


*"Yapacak bir şey yok. Bundan sonra büyüklerden medet ummayalım, gördük işte! Benim zaten onlara hiç güvenim yoktu ama, bundan sonra onlarla hiçbir işe girişmem"

*“Hayal kurmak, suç işlemekten farksızdı. En dayanamadıkları şeyse sessizlikti. Çünkü sessizlikte gerçek yaşantılarının nasıl olduğunun farkına varıp korkuya kapılıyor ve hemen gürültüye başlıyorlardı.”

*"Zengin olmak marifet değil" derdi Momo'ya, her isteyen zengin olabilir. Birazcık zenginlik için hayatlarını ve ruhlarını satanlara bir baksana, ne hale gelmişler! Yok. Ben onlar gibi olmak istemem. Varsın bazen cebimde bir kahve param olmasın; yeter ki hep aynı Gigi kalayım!"

*"Sayın bayanlar, baylar, görüyorsunuz ya, her şeye inanmak insanın başına ne işler açıyor."

*"İnsanlar zaten gereksiz," diye bağırdı ses. "Dünyayı, artık kendileri gibilere yer kalmayacak bir hale yine kendileri getirdiler…"

*Zamandan tasarruf edeyim derken aslında başka şeylerden tasarruf ettiğinin kimse farkında değildi. Yaşamlarının gittikçe daha zavallı, daha tekdüze ve daha soğuk geçtiğini kavramak istemiyorlardı. Bu gerçeği sadece çocuklar, taa yüreklerinde hissettiler. Çünkü artık kimsenin onlara ayıracak zamanı yoktu.

Oysa zaman yaşamın kendisiydi. Ve yaşamın yeri yürekti.

İnsanlar zamandan tasarruf ettikçe, zaman azalıyordu. 



*Nasıl gözleriniz görmeye, kulaklarınız duymaya yarıyorsa, insanın yüreği de zamanı algılamaya yarar. Kör bir insan için gökkuşağının renkleri ve sağır bir insan için kuş sesleri nasıl boşunaysa, bütün bir yürekle algılanmayan zaman da öyle boşa gider, kaybolur. Ama ne yazık ki, düzgün çarpmasını bildiği halde kör ve sağır olan nice yürekler vardır.



*" Zengin olmak marifet değil." derdi Momo'ya, "Her isteyen zengin olabilir. Birazcık zenginlik için hayatlarını ve ruhlarını satanlara bir baksana, ne hale gelmişler! Yok ben onlar gibi olmak istemem. Varsın bazen cebimde bir kahve parası olmasın, yeter ki hep aynı Gigi kalayım."



*Momo Hora Usta'ya gözünü ayırmadan bakarak sordu: "Bu ne biçim bir hastalık?"



" Önceleri pek farkına varılmaz. Günün birinde insanın canı artık hiçbir şey yapmak istemez. Hiçbir şeyle ilgilenmez, kurur gider. Ve bu isteksizlik geçici değildir. Hatta giderek artar. Günden güne, haftadan haftaya daha kötü olur. Kendinden hoşlanmaz, içi bomboştur, dünyayla bağdaşamaz. Sonraları bu hisler de kalmaz, hiçbir şey hissetmez olur. Bütün dünya yabancılaşmıştır, kimse onu ilgilendirmez olmuştur. Ne kızgınlık duyar, ne hayranlık. Ne sevinmesini bilir, ne üzülmesini. Gülmeyi de ağlamayı da unutmuştur. Böyle bir insanın içi kaskatı kesilir. Artık hiçbir şeyi hiç kimseyi sevemez. Bu durumda, hastanın iyileşmesine olanak yoktur. Dönüş kalmamıştır. Bomboş kül rengi bir yüzle nefretle çevresine bakar, tıpkı duman adamlar gibi. Onlardan biri olup çıkmıştır. 

Hastalığın adına gelince, buna öldüren can sıkıntısı denir."



*Momo salona bakınarak sordu: "Onun için mi burada bu kadar çok saat var? Her insan için bir tane, öyle mi?"



"Hayır, Momo" Diye karşılık verdi Hora Usta. "Bu saatler sadece benim eğlencem. Bunlar, her insanın göğsünde taşıdığı şeyin birer taklidi yalnızca. Zira, nasıl gözleriniz görmeye, kulaklarınız duymaya yarıyorsa, insanın yüreği de zamanı algılamaya yarar. Kör bir insan için gök kuşağının renkleri, sağır bir insan için kuş sesleri nasıl boşunaysa, bütün bir yürekle algılanmayan zaman da öyle boşa gider, kaybolur. Ama ne yazık ki, düzgün çarpmasını bildiği halde kör ve sağır olan nice yürekler vardır."



"Ya kalbim bir gün artık çarpmazsa?" diye sordu Momo.



"O vakit senin için zaman da biter, çocuğum" diye karşılk verdi Hora Usta. "Bunu şöyle de söyleyebiliriz: Zaman içinde günler, geceler, aylar, yıllarca geriye doğru giden aslında sen kendinsin. Bir gün çıkıp geldiğin o sihirli kapıya doğru yaşamın boyunca geri gidiyorsun, sonunda yine oradan çıkıp gideceksin."



" Ya öbür tarafta ne var?"


"İşte orada, bazen taaa içinde duyduğunu söylediğin müziği bulacaksın. Ama, artık sen de o müziğin içindeki bir ses olacaksın."


*Gerçekten nedir zaman?

...

Momo uzun süre düşündü, sonra düşüncelere dalmış olarak konuştu.



"Var olduğu kesin, ama ona dokunamayız. Tutamayız da onu. Sanki koku gibi bir şey. Ama durmadan ilerleyen bir şey. O halde geldiği bir yer olmalı! Belki de, rüzgar gibi bir şeydir! Ama Yok, hayır!. Şimdi buldum! Belki hep var olduğu için duyulmayan bir müzik gibidir. Sanırım, benim bunu çok derinden duyduğum oldu!



"Biliyorum " dedi Hora Usta. "Seni bu nedenle çağırtabildim buraya"



Düşüncelerinden kopamayan Momo, dalgın dalgın konuştu:


"Ama başka bir şey daha var... Müzik sesi çok, çok uzaktan geldiği halde, sanki taa içimde duydum onu... Demek, zaman da böyle bir şey olmalı..."


*"Hayatta en tehlikeli şey gerçekleşmiş hayallerdir."

*Artık öğrendiği bir şey vardı: Başkalarıyla paylaşılmayan zenginlikler insanı mahvediyordu.

*Görüyorsun ya, çok kolay. İnsan hep yeni bir şeyler alırsa, canı sıkılmaz.(!)




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İnsan Neyle Yaşar? / Mum

"'Göze göz, dişe diş' dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin." (Matta, 5:38-39. baplar) “Bu olay derebeylik zamanlarında yaşandı. Her türden derebeyi vardı o zamanlar. Tanrı ve ölüm korkusu olan, insana merhamet etmeyi bilenler de vardı, hatırlamaya bile değmeyecek, köpek gibi olanlar da. Fakat en kötüleri, çamurun içinden çıkmasına rağmen prens olmuş gibi davranan, toprak köleleri arasından yükselip amir olanlardı! Herkes en çok onlardan çekiyordu.”  Diyerek başlıyor  hikaye. Köylülere eziyet eden bir kâhyayı anlatıyor. Burada ana karakter “kötü” bir insan. Kötülüğü ise hırsından geliyor. Yükselerek bir köye kâhya olmuştur. Ancak köylülere eziyet etmektedir. Kraldan çok kralcılık taslıyor diyebiliriz. “Kâhya eline gücü geçirir geçirmez köylülerin tepesine bindi. Onun da bir ailesi –karısı ve evli iki kızı- vardı, epey de para biriktirmişti: Günaha girmeden, rahatça yaşayıp gidebilirdi, ama hırs dolu olduğun...

İnsana Ne Kadar Toprak Lazım / İnsan Neyle Yaşar?

Bu öyküyü çok küçükken okumuştum. Yıllar geçtikten sonra tekrar okuduğumda bu kadar hafızamda yer etmiş olmasına şaşırmıştım. Öykünün tümünü hatırlıyordum. Öyküyü yeniden okuduğumda çok etkilendim. Büyük ihtimalle küçükken okuduğumda da bu denli etkilenmiştim. İnsanın aç gözlülüğü belki bu kadar açık, nazik ve zekice anlatılabilirdi. Aza kanaat etmeli. Aslında bundan bir 10 yıl önce kendi çevremde de bu böyleydi. Herkes her şeyi paylaşır, herkes halinden memnundu. Kimse daha fazlasını aç gözlülük ve ya göstermek için istemezdi. Kendi hayatını ileri taşımak herkesin hayalidir. Benimde öyle ancak, bu hırsla ve aç gözlülük yüzünden olmamalı. Bilinçlice eldekilerin keyfini çıkarırken gelmeli daha fazlası. Böyle olursa eğer hayatın tadının daha iyi çıkacağını düşünüyorum. Hep daha fazlasını isterken, ömür bitiyor bir hiçlik içinde. Özellik son zamanlar da, artık hemen hemen herkes halinden şikayetçi. Herkes daha fazlasını istiyor ama kimse daha fazlasının ne olduğunu bilmiyor. Çü...

Kızlar Büyüklerden Akıllıymış

Kendileri için büyüklerin kavgaya tutuştuğu sırada barışıp tekrardan oyuna dalan iki kız çocuğu Malaşa ve Akulyuşka'nın hikayesidir. Üç sayfalık sıcacık bir öykü… O yıl paskalya erken gelmişti… Avlularda hala kar vardı ve köyün içinden küçük dereler akıyordu. İki küçük kız bu su birikintisinin başında buluşmuştu. Biri diğerinden daha küçüktü. Anneleri her ikisine de yeni giysiler giydirmişti. Bir ara akıllarına suyla oynamak düştü. Küçük kız ayakkabılarıyla suya dalıyordu ki büyük olan ona engel oldu. Kızlar ayakkabılarını çıkarıp, eteklerini toplayarak suya girdiler. Derin galiba Akulyuşka korkuyorum dedi Malaşka. Korkma, bundan sonra derinleşmez sen bana doğru gel. Dikkat et Malaşka çamur sıçratma sakın ağır ağır gel. Fakat bunları söylerken Malaşka ayağını şap diye suya vurdu ve Akulkina’nın elbisesi çamur oldu. Akulka, Malaşka’ya müthiş öfkelendi ve ağzına geleni sayarak dövmek için kıza doğru atıldı. Korkan Malaşka sudan fırlayıp eve doğru koşmaya başladı....