Küçük Prensi yıllardır okumak istiyordum. En sonunda okumaya
karar verdim. Elimde üç farklı basım vardı. Önce üçünüde bir inceleyelim dedim.
İçerisinde ki cümleler anlam olarak aynı ifadeyi verseler de cümlelerin hepsi
farklıydı neredeyse. Bu durum biraz sinirlerimi bozmuş olsa da bir tanesini
seçtim ve okumaya devam ettim.
Küçük Prensi okudukça yüzümde tebessüm oluştu. Tabi ki niye
bu kadar geç kaldım, böyle güzel bir hikayeyi okumak için dedim kendime.
Küçük Prensin bu güzel yolculuğuna ortak olmak çok
keyifliydi. O güzel düşünceleri ve gözlemleri bende fazlasıyla soru işareti
bıraktı, insanlara dair.
Ancak kitabı geç saatlerde okuyup bitirdiğim için çok
sevinçliydim. Sebebi ise kitabı kapattığımda çıkıp yıldızlara bakmak ve
tebessüm etmek hoş bir duyguydu.
Bu kitap için çok fazla yorum yapılmış, çok fazla şey
söylenmiş. Ben sadece mutlu oldum bu hikayeyi öğrendiğim için bu kadar. Ama o
güzel cümleleri unutmak istemiyorum. Aklıma geldikçe de açıp okuyorum ara sıra.
*Büyükler sayılardan hoşlanır. Onlara yeni bir dostunuzdan
söz açtınız mı, hiçbir zaman size önemli şeyler sormazlar. Hiçbir zaman: ” Sesi
nasıl? Hangi oyunu sever? Kelebek toplar mı?” diye sormazlar. “Kaç yaşındadır?
Kaç kardeşi var? Kaç kilodur? Babası kaç para kazanır?” diye sorarlar. Ancak o
zaman tanıdıklarını sanırlar onu. Büyüklere: “Pembe kiremitten bir ev gördüm,
pencerelerinden sardunyalar, damında güvercinler vardı” derseniz, o evi bir
türlü gözlerinin önüne getiremezler. Onlara: “Yüz bin franklık bir ev gördüm”
demeniz gerek. O zaman: “Aman ne güzel!” diye bağırırlar.
* “Sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin” dedi
tilki. “İnsanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. Her şeyi dükkandan
hazır alırlar. Ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de insanların
arkadaşları yok artık. Eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni!”
*Sahibi olmayan bir elmas bulursan, o elmas senindir. Sahibi
olmayan bir ada bulursan, o ada senindir. Bir buluş yaparsan patentini alırsın,
buluş senin olur. Madem ki yıldızlara sahip olmak benden önce kimsenin aklına
gelmedi, yıldızlar benimdir.
*İnsan gerçekleri sadece kalbiyle görebilir. En temel şeyi
gözler göremez.
*“Her gün aynı saatte gelmelisin” dedi tilki. “Örneğin
öğleden sonra saat dörtte gelirsen, ben saat üçte kendimi mutlu hissetmeye
başlarım. Zaman ilerledikçe de daha mutlu olurum. Saat dörtte endişelenmeye ve
üzülmeye başlarım. Mutluluğun bedelini öğrenirim. Ama günün herhangi bir
vaktinde gelirsen, seni karşılamaya hazırlanacağım zamanı asla bilemem. İnsanın
gelenekleri olmalıdır.
*“Siz tıpkı tilkinin benimle karşılaşmadan önceki hali
gibisiniz. Dünyadaki binlerce tilkiden yalnızca biriydi o. Ama ben onunla dost
oldum ve şimdi artık o özel bir tilki.”
Güller bu duyduklarına çok bozuldular.
"Evet, güzelsiniz. Ama boşsunuz. Sizin için kimse
yaşamını feda etmez. Yoldan geçen herhangi biri, benim gülümün de size benzediğini
söyleyebilir. Ama benim gülüm sizin her birinizden çok daha önemlidir. Çünkü
ben onu suladım. Ve onu camdan bir korunakla korudum. Önüne bir perde gererek
rüzgarın onu üşütmesini engelledim. Tırtılları onun için öldürdüm ( ama birkaç
tanesini kelebek olmaları için bıraktım). Onun şikayetlerini ve övünmelerini
dinledim. Ve bazen de suskunluklarına katlandım. Çünkü o benim gülüm.”
*Kelebeklerle tanışmak istiyorsam, bir iki tırtıla
katlanmayı öğrenmek zorundayım.
*Senin gülünün diğerlerinden daha önemli olmasını sağlayan
şey, ona ayırdığın vakittir.
*''Senin gezegenindeki insanlar'' dedi Küçük Prens.
''Tek bir bahçeye beş bin gül dikiyorlar ama yinede aradıklarını
bulamıyorlar...''
''Evet bulamıyorlar '' diye yanıtladım onu.
''Halbuki, aradıkları tek bir gülde ya da bir yudum suda olabilir.''
''Haklısın'' dedim. Bunun üzerine küçük prens şöyle dedi:
''Ama gözler gerçeği görmez ki. Yüreğiyle aramalı insan.''
*Kendini yargılamak başkalarını yargılamaktan daha güçtür.
Kendini yargılamayı başarabilirsen gerçek bir bilgesin demektir.
*Çocuklar büyükler karşısında her zaman sabırlı ve anlayışlı
olmak zorundalar.
*Bir şeyi anlamaya çalışırken neyi dikkate almam gerektiğini
bilmiyordum. Sözlere değil, yapılanlara bakmalıydım.
*Gezegenlerden birinde yaşayan kırmızı yüzlü bir adam
tanıyorum. Tek bir çiçek koklamamış, tek bir kez bir yıldıza bakmamış,
kimseyi sevmemiş. Yaşamı boyunca tek yaptığı şey bir takım sayıları toplamak. O
da bütün gün kendi kendine aynı şeyi söylüyor, senin gibi: 'Çok önemli işlerim
var benim!' Bunları söylerken gururla kabarıyor göğsü. Ama o bir insan değil
ki, mantar!"
*İnsan bir çiçeği severse, milyonlarca ve milyonlarca
yıldızda yalnız tek bir çiçek açarsa, işte o yıldızlara bakarak mutlu olur.
Kendi kendine şöyle der: 'İşte orada, o yıldızlardan birinde benim çiçeğim.
*İnsan günbatımını çok üzgün olduğunda seviyor.
*Kelebeklerle tanışmak istiyorsam, bir iki tırtıla
katlanmayı öğrenmek zorundayım
*"Generalime bir kelebek gibi çiçekten çiçeğe uçmasını
emredersem, ya da trajik bir piyes yazmasını istersem, ya da bir martı olmasını
emredersem ve general de bu emrimi yerine getirmezse kim suçludur?" diye
küçük prense sordu kral. "General mi, yoksa ben mi?"
"Siz," dedi küçük prens yüksek sesle.
"Doğru," dedi kral. "İnsan herkesten
verebileceklerini istemeli. Bir otoritenin kabul görmesi mantıklı olmasına
bağlıdır. "O halde kendini yargılayacaksın," dedi kral. "En zoru
da budur. Kendini yargılamak başkasını yargılamaya benzemez. Eğer kendini
yargılamayı başarabilirsen, o zaman gerçek bilgeliğe ulaşmışsın demektir."
*İnsanların arasında da yalnızdır insan. "İnsanlar
mı?" dedi. "Sanırım onlardan altı ya da yedi tane var. Birkaç yıl
önce görmüştüm. Ama nerede olduklarını kimse bilemez. Rüzgâr sürüklüyor onları.
Kökleri yok, bu yüzden de yaşam onlar için güç."
*"İnsanları mı arıyorsun? Silahları var ve avlıyorlar.
Çok can sıkıcı.
*Evcil ne demek?"
"Genellikle ihmal edilen bir iş," dedi tilki.
"Bağlar kurmak anlamına geliyor."
"Bağlar kurmak mı?"
Tilki, "Yani," dedi, "örneğin sen benim için
hâlâ yüz bin öteki çocuk gibi herhangi bir çocuksun. Benim için gerekli de
değilsin. Senin için de aynı şey. Ben de senin için yüz bin öteki tilkiden hiç
farkı olmayan herhangi bir tilkiyim. Ama beni evcilleştirirsen, birbirimiz için
gerekli oluruz o zaman. Benim için sen dünyadaki herkesten farklı birisi
olursun. Ben de senin için eşsiz benzersiz olurum..."
İnsanların artık anlamaya zamanları yok. Dükkânlardan her
istediklerini satın alıyorlar. Ama dostluk satılan bir dükkân olmadığı için
dostları yok artık.
*Sözler yanlış anlamaların kaynağıdır.
*İnsan yalnız yüreğiyle doğruyu görebilir. Asıl görülmesi
gerekeni gözler göremez.
*Yalnızca çocuklar neyin peşinde olduklarını biliyorlar
*Kimse bulunduğu yerde mutlu değildir
*İnsan evcilleştirilmeyi kabul etti mi, biraz gözyaşını da
göze almalı...
*"Yıldızlar bütün insanların," diye yanıtladı.
"Ama her insan için aynı değiller. Yolcular için, yıldızlar yol gösterici.
Ötekiler için yalnızca gökyüzündeki pırıltılar. Bilim adamları için hepsi birer
problem. İş adamı için zenginlik. Ama bütün yıldızlar sessiz. Sen... Yalnızca
sen yıldızlara herkesten farklı sahip olacaksın..."
*İnsanların tanımaya ayıracak zamanları yok artık.
Aldıklarını hazır alıyorlar dükkanlardan. Ama dost satan dükkanlar olmadığı
için dostsuz kalıyorlar.
*"Hoşça git," dedi tilki. "Vereceğim sır çok
basit: İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir. Gerçeğin mayası
gözle görülmez." Küçük Prens unutmamak için tekrarladı:
"Gerçeğin mayası gözle görülmez."
Yorumlar
Yorum Gönder