Ana içeriğe atla

Çavdar Tarlasında Çocuklar Kitabı Hakkında

Çavdar Tarlasında Çocuklar Kitabı Hakkında

Bu hikayeye ablamın tavsiyesi ile başlamıştım. Bana çocuklarla ilgili kitap önerir misin? Diye sormuştum. O da Sineklerin Tanrısı ve ya Çavdar Tarlasında Çocuklar kitabını okuyabilirsin demişti. Sineklerin Tanrısı kitabının biraz daha ağır olabileceğini düşündüğüm için Çavdar Tarlasında Çocuklar kitabını seçtim.

Bir kitabın anlatımında önemsediğiniz şey nedir? Benim en sevdiğim ve bir kitabın asla aklımdan çıkmamasını sağlayan şey anlatıcının ağzından hikayeyi dinlemektir. Bu hisse her zaman bayılırım. Kitabı okurken elimde bir kitap olduğunu değil de karşımda bir dostum bana hikayesini anlatırmış gibi gelir. Kitabı elimden bırakamam. Bu kitapta da böyle oldu uykusuz bir gecede saatler içinde okudum.

Kitabı “NewYork'lu bir burjuva ailesinin oğlu Holden Caulfield'in "büyümeye dair" keyifli ve hüzünlü öyküsü” olarak kısaca özetleyebiliriz.
Holden, büyümek ve çocukluk arasında sıkışmış gibi. Kaç yaşına gelirse gelsin içindeki çocuğa göre davranan birisi. Bu yüzden çevresinden sürekli büyü artık laflarını duymak zorunda kalıyor. Kardeşinin ölümü onun üzerinde psikolojik bir etki bıraktığı kesin. Yaşadığı ruhsal durumlar ile gittiği okullarda da barınamıyor… İnsanları hem seviyor hem de onlara kızgın. Çoğu zaman aptalca buluyor yaptıklarını.

Sahteliğe, role tahammülü yok Holden’in. Filmlerden de nefret ediyor. İnsanlarla kavga etmeyi sık sık düşünsede buna yüreğim yok diyor açık açık. İçinden geçenleri dürüstçe anlatıyor bize Holden. Kitabı okurken Holden’la çoğu zaman aynı hisleri taşıdığım ortak noktalar vardı. Bazen ne kadar güzel ifade etmiş dedim. Gerçekten bir kitapta içimde cümleye dökemediğim hissin ifadesi bir cümle ile anlatılmışsa o kitap benim en iyilerim arasında yer alıyor.
Holden bize "Anlatacaklarımı gerçekten dinleyecekseniz, herhalde önce nerede doğduğumu, rezil çocukluğumun nasıl geçtiğini, ben doğmadan önce annemle babamın nasıl tanıştıklarını, tüm o David Copperfield zırvalıklarını filan da bilmek istersiniz, ama ben pek anlatmak istemiyorum. Her şeyden önce, ben bu zımbırtılardan sıkılıyorum. Sonra, onlarla ilgili en ufak bir söz etsem, bizimkilere inmeler iner." Diye başlıyor. Bende demiştim ki okurken, evet gerçekten dinleyeceğim.

Tespitlerinde ise o kadar haklı ki… “'İnsanlar bazen, bir şeyin tümüyle doğru olduğunu sanırlar.''

En merak ettiği şeylerden biri, "İşin gülünç yanı; bir yandan böyle palavra sıkarken, bir yandan da başka bir şey düşünüyordum. Ben New York'luyumdur. Central Park'taki gölü düşünüyordum, şu Güney Central Park'taki yapay gölü. Göl donup buz tuttuğunda, ördeklerin nereye gittiğini merak ediyordum. Acaba, biri kamyonla gelip onları hayvanat bahçesi gibi bir yerlere mi götürüyordu, yoksa kendileri mi uçup gidiyorlardı?"

Bir cümle vardı yıllar önce ablamdan duymuştum, her duyduğumda da içimi ısıtırdı. Meğer o cümle bu kitaptaymış. "Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da, canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseydim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir. Ama öylesi pek bulunmuyor."


Holden’a en çok katıldığım düşünceydi öğretmeni ile olan konuşması. “Hayat, tabii ki bir oyundur, evladım. Hayat, kurallara göre oynanması gereken bir oyundur. ”

“Evet, efendim. Öyledir, biliyorum.”
Oyunmuş, kıçımın kenarı. Oyun öyle mi? Tüm asların bulunduğu takımdaysan, oyun o zaman, tamam; kabul ederim. Ya öteki takımdaysan, as oyuncu filan yoksa, oyunla ilgisi kalır mı bunun? Hiç yani. Yok oyun moyun.

Aynı zamanda o kadar masum bir kalbi var ki Holden’ın "Ona kartopunu kimseye fırlatmayacağımı söyledim, ama bana inanmadı. İnsanlar size hiç inanmıyorlar zaten."

Hangimiz Holden kadar gerçekçi bir üzülmeye sahibiz ki… ''Bir şeylere üzülüyorsam, tuvalete gitmem gerekse bile gitmem. Üzülmekten gidemem. Üzülmeyi bırakıp gidemem.''

Holden ile hemfikir olduğumuz bir konu ise ''Zaten bütün geri zekalılar kendilerine geri zekalı denmesinden nefret ederler.''

Gerçekten de böyle değil mi? “Denizci herifle ben birbirimize, tanıştığımıza memnun olduğumuzu söyledik ki böyle, tanıştığıma hiç memnun olmadığım kimselere, durmadan, ‘Tanıştığımıza memnun oldum.’ demek beni öldürüyor. Ama, hayatta kalmak istiyorsanız, ille de bu zırvaları söylemek zorundasınız.”

O muazzam tespitlerden biri daha… "Film sahtekarlaştıkça o daha da fazla ağladı. Kadının felaket iyi kalpli biri olduğu için böyle ağladığını filan düşünebilirsiniz, ama ben onun yanında oturuyordum, değildi. Yanında küçük bir çocuk vardı ve felaket sıkılmıştı. Çocuk helaya gitmek istiyordu, ama o götürmedi çocuğu. Ona, ses çıkarmamasını, uslu durmasını söyledi durdu. O kadın ancak lanet bir kurt kadar iyi kalpli olabilirdi. Sinemalarda böyle sahtekarca zımbırtılara deli gibi gözyaşı dökenlerin yüzde doksanı aslında kötü kalpli, aşağılık insanlar. Şaka demiyorum."

Çok haklı değil mi? ''Eskiden onu pek akıllı sanırdım, o aptallığımla tabii. Öyle sanmamın nedeni; tiyatro, edebiyat ve bütün bu zırvalıklar üzerine çok şey bilmesiydi. Birisi bu konularda pek çok şey biliyorsa, onun aptal olup olmadığını anlayabilmeniz epey zaman alıyor."

Evet hiç ummadığımız insanlar da bile ortaya çıkabilen bir durum. ''Oda arkadaşınız akıllı filan biriyse ve herifte iyi bir mizah duygusu filan da varsa, sanıyorsunuz ki, kimin bavulu daha iyiymiş diye kafaya takmaz, ama takıyor. Gerçekten takıyor.'

''Kimse değişmezdi. Değişen tek şey siz olurdunuz. Çok büyümüş olmanız filan değil demek istediğim. Tam olarak o değil yani. Yalnızca değişmiş olurdunuz.''

''Bir şeyi çok iyi yapıyorsanız, bir süre sonra, dikkatli olmazsanız gösteriş yapmaya başlıyorsunuz. Ve sonunda da iyi olmaktan çıkıyor yaptığınız.''

Kardeşi ona hiçbir şeyi sevmiyorsun diyor. Ölen kardeşini seviyor ama Holden. "Bir insan öldü diye onu sevmekten vazgeçmek zorunda mısın, Tanrı aşkına; özellikle de hayatta olanlardan bin kez daha iyi kalpli insansa?"

Holden ne mi olmak istiyor? ‘’... büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar getiriyorum gözümün önüne. Binlerce çocuk, başka kimse yok ortalıkta –yetişkin hiç kimse, yani- benden başka. Ve çılgın bir uçurumun kenarında durmuşum. Ne yapıyorum, uçuruma yaklaşan herkesi yakalıyorum; nereye gittiklerine hiç bakmadan koşarlarken, ben bir yerlerden çıkıyor, onları yakalıyorum. Bütün gün yalnızca bu işi yapıyorum. Ben, çavdar tarlasında çocukları yakalayan biri olmak isterdim. Çılgın bir şey bu, biliyorum, ama ben yalnızca böyle biri olmak isterdim. Biliyorum, bu çılgın bir şey.’’


Hayali, ''Karar verdim, eve artık hiç gitmeyecektim, yeni bir okula daha gitmeyecektim…

Bir yerlerde, bir benzin istasyonunda bir iş bulurum diyordum, arabalara benzin yağ falan doldururdum. Nasıl bir iş olursa olsun fark etmezdi zaten. Kimse beni tanımasın, ben kimseyi tanımayayım bu yeterdi. Düşündüm, sağır-dilsizmişim gibi numara yapardım. Böylece, hiç kimseyle o salak konuşmaları yapmak zorunda kalmazdım. Biri bana bir şey demek istediğinde bir kağıda yazar bana uzatırdı. Bundan bir süre sonra sıkılınca da, ömrümün sonuna kadar insanlarla konuşmaktan kurtulurdum. Herkes beni sağır dilsiz herifin teki sanır, beni rahat bırakırdı. Salak arabalarına benzin yağ falan doldururdum onlar da bana bir maaş verirlerdi. Kazandığım parayla bir yerlerde kendime küçük bir kulübe yapar, ömrümün sonuna kadar orada yaşardım…
Eğer evlenmek istersem de gider kendim gibi sağır dilsiz bir kız bulur onunla evlenirdim.
Eğer çocuklarımız olursa onları bir yerlere saklardık. onlara bir sürü kitap alırdık, okuma yazmayı biz öğretirdik.''

''Sorun da buydu işte. Asla güzel ve huzurlu bir yer bulamıyordunuz, çünkü böyle bir yer yoktu.''

Ve kitabın sonunda… "Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra." Diyor.

Çavdar Tarlasında Çocuklar Kitabı Hakkında, J. D. Salinger tarafından kaleme alınan Çavdar Tarlasında Çocuklar, bir diğer adıyla Gönülçelen; ilk olarak 1951 yılında ABD’de yayınlandı. Fakat ahlaka aykırı ve açık saçık olduğu gerekçesiyle ülkenin pek çok bölgesinde yasaklandı.
Salinger’in zaman içerisinde kült bir eser haline dönüşen romanı tüm zamanların en çok okunan kitapları arasında yer aldı. Ve hala aynı ilgiyle ve merakla okunmaya devam ediyor.

 Roman, her gün dünya çapında ortalama 685 kopya kadar satılıyor. J. D. Salinger, The New Yorker dergisine kitabı tefrika etmeyi önermiş, fakat editörler Holden Caulfield karakterini inandırıcı bulmadıkları gerekçesiyle bu teklifi geri çevirmişlerdir. Çavdar Tarlasında Çocuklar pek çok kez ahlaki olmadığı gerekçesiyle sansürlenmiştir. Ancak 1978 yılında Washington Issaquah’ta bulunan liselerde okutulduğu zaman komünizm gerekçesiyle yasaklanmıştır. 1981 yılında ise Çavdar Tarlasında Çocuklar kitabı ABD’nin en çok sansürlenen ve okullarda en çok okutulan kitabı olmuştur. Kitap, günümüzde ABD’de hala en çok tartışılan kitaplar arasında yer alıyor. John Lennon’un ölümüne sebep olan Mark David Chapman, tutuklandığı sırada Çavdar Tarlasında Çocuklar kitabını okuyordu ve eğer Lennon’u öldürürse Holden’ın ruhuna sahip olacağına inanıyordu. Romanın bir diğer takıntılı hayranı da 1981 yılında Ronald Reagan’a suikast düzenlemeyi deneyen John Hinckley Jr.’dı. Kitapta “kofti” sözcüğü 35, “çılgın” sözcüğü 77, “Allah’ın cezası” deyimi 245 kez kullanılmışken “mutlu” sözcüğü 2 kez kullanılmıştır. J.D Salinger İkinci Dünya Savaşı sırasında Amerikan Ordusu’nda askerdi ve Normandiya Çıkarması’na katılmıştı. Ayrıca romanın altı bölümünü de yanında getirmişti. J.D Salinger, Normandiya’daki görevinin ardından Almanya’ya giderken Hemingway’le tanışmıştır. Salinger, 2009 yılında İsveçli bir yazarın 60 yaşındaki Holden Caulfield’ın bakımevinden kaçışını anlattığı romanını bastırmasına engel olmuştur. Çavdar Tarlasında Çocuklar “berbat etmek (screw up)” ifadesinin günlük konuşma dilinde yaygın olarak kullanılmasını sağlamıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İnsan Neyle Yaşar? / Mum

"'Göze göz, dişe diş' dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin." (Matta, 5:38-39. baplar) “Bu olay derebeylik zamanlarında yaşandı. Her türden derebeyi vardı o zamanlar. Tanrı ve ölüm korkusu olan, insana merhamet etmeyi bilenler de vardı, hatırlamaya bile değmeyecek, köpek gibi olanlar da. Fakat en kötüleri, çamurun içinden çıkmasına rağmen prens olmuş gibi davranan, toprak köleleri arasından yükselip amir olanlardı! Herkes en çok onlardan çekiyordu.”  Diyerek başlıyor  hikaye. Köylülere eziyet eden bir kâhyayı anlatıyor. Burada ana karakter “kötü” bir insan. Kötülüğü ise hırsından geliyor. Yükselerek bir köye kâhya olmuştur. Ancak köylülere eziyet etmektedir. Kraldan çok kralcılık taslıyor diyebiliriz. “Kâhya eline gücü geçirir geçirmez köylülerin tepesine bindi. Onun da bir ailesi –karısı ve evli iki kızı- vardı, epey de para biriktirmişti: Günaha girmeden, rahatça yaşayıp gidebilirdi, ama hırs dolu olduğun

İnsana Ne Kadar Toprak Lazım / İnsan Neyle Yaşar?

Bu öyküyü çok küçükken okumuştum. Yıllar geçtikten sonra tekrar okuduğumda bu kadar hafızamda yer etmiş olmasına şaşırmıştım. Öykünün tümünü hatırlıyordum. Öyküyü yeniden okuduğumda çok etkilendim. Büyük ihtimalle küçükken okuduğumda da bu denli etkilenmiştim. İnsanın aç gözlülüğü belki bu kadar açık, nazik ve zekice anlatılabilirdi. Aza kanaat etmeli. Aslında bundan bir 10 yıl önce kendi çevremde de bu böyleydi. Herkes her şeyi paylaşır, herkes halinden memnundu. Kimse daha fazlasını aç gözlülük ve ya göstermek için istemezdi. Kendi hayatını ileri taşımak herkesin hayalidir. Benimde öyle ancak, bu hırsla ve aç gözlülük yüzünden olmamalı. Bilinçlice eldekilerin keyfini çıkarırken gelmeli daha fazlası. Böyle olursa eğer hayatın tadının daha iyi çıkacağını düşünüyorum. Hep daha fazlasını isterken, ömür bitiyor bir hiçlik içinde. Özellik son zamanlar da, artık hemen hemen herkes halinden şikayetçi. Herkes daha fazlasını istiyor ama kimse daha fazlasının ne olduğunu bilmiyor. Çü

En Ünlü Güney Koreli Erkek Artistler Doğum Tarihleri, Burçları ve Dizileri

      Konumuz Kore olunca aklımıza ilk gelen diziler ve oyuncular oluyor. Erkekleri yakışıklılığı ile kızları sevimliliğiyle gözlerimize adeta şölen yaşatıyor. Benim de boş zamanlarıma ve uyku tutmayan gecelerime sık sık eşlik ediyor Koreli yapımlar. Bir dizi bitti mi hemen oyunculara ilgim yöneliyor ve tabi ki ilk olarak doğum tarihleri sonrasında da burçları merakımı cezbediyor. Bunun için en beğendiğim oyuncuların doğum tarihleri, burçları ve en popüler dizilerini hem kendim için hem de sizler için bir liste halinde hazırladım.  😍 En Ünlü Güney Koreli Artistler Doğum Tarihleri, Burçları ve Dizileri Listesi; Ji Chang Wook: 5 Temmuz 1987 ve Yengeç Burcu Dizi Önerisi: The K2, Healer           Lee Jong Suk: 14 Eylül 1989 ve Başak Burcu Dizi Önerisi: W, Pinocchio, Doktor Stranger ·          Park Hae Jin: 1 Mayıs 1983 ve Boğa Burcu Dizi Önerisi: Bad Guys, Man x Man Kim Woo Bin: 16 Temmuz 1989 ve Yengeç Burcu Dizi Önerisi: The Heirs,