Ana içeriğe atla

Partners for Justice Kore Dizisi Yorumu

Partners for Justice Kore Dizisi Yorumu


Güncel olarak izlediğim, yeni biten Kore dizilerinden Partners for Justice. Medikal konulu Kore dizileri içinde en beğendiklerim arasına girdi. Olaylar, olayların akışı, olaylarının çözülüşü gerçekten profesyonelce ve ekrana bağlayıcıydı. Diziyi izlerken bir saniye bile gözlerimi kırpmadım desem yeridir.

Diziyi bir cümle ile özetlemek gerekirse “her temas iz bırakır” cümlesi bu dizi için yeterli olabilir. Bu nedenle ise mükemmel işlenmiş bir suç yoktur.

Dizinin konusuna gelirsek de kadın bir savcı,  Jung Yoo Mi ve psikopat ama bir o kadar başarılı yöntemler kullanarak otopsi yapan bir adli tıp doktorunun Jung Jae-Young etrafında döner Bu ikili gizemli cinayet davalarını çözmek için birlikte çalışırlar. Medical konulu Güney Kore dizilerinin hemen hemen çoğunda bulunan klişe konu tabi ki bu dizide de vardı. Bulaşıcı ve öldürücü virüs taşıyan bir insan…

Bu dizi ile birlikte otopsiye olan hayranlığım ve merakım oldukça yükseldi, dizideki adli tıp doktorumuz diyor ki, biz ölü İnsanların hikayelerini dinleyen son insanlarız. Bu cümle çok hoşuma gitmişti. Dizide olaylarının çözümü ve olayların günümüzde yaşanan olaylara o kadar benzemesi benim hayranlığımı daha fazla uyandırdı.  Seri katillerin ve kendilerini çok zeki zanneden suçluların ne kadar aptalca hatalar yapabileceğini bize gösterdi.

Dizinin finali ise iyi ve ya kötü değildi benim için. Çoğu Güney Kore dizisine oranla gayet iyi bir finali vardı. Ancak en son olayın zanlısı olan Oh Mang Song’un durumunun çözülmemesi beni hayal kırıklığına uğrattı. Onun da sonunu görmeyi isterdim öldü mü ölmedi mi çok havada kaldı maalesef...

Tür: Gizem, Aksiyon, Hukuk, Medikal

Yönetmen: No Do-Cheol
Senarist: Min Ji-Eun, Won Young-Sil
Daum: 4.9
Bölüm Sayısı: 32
Bölüm Süresi: 35 Dakika
Yapım Yılı: 2018

Oyuncular: Jung Jae-Young, Jung Yoo-Mi, Lee Yi-Kyung, Park Eun-Seok

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İnsan Neyle Yaşar? / Mum

"'Göze göz, dişe diş' dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin." (Matta, 5:38-39. baplar) “Bu olay derebeylik zamanlarında yaşandı. Her türden derebeyi vardı o zamanlar. Tanrı ve ölüm korkusu olan, insana merhamet etmeyi bilenler de vardı, hatırlamaya bile değmeyecek, köpek gibi olanlar da. Fakat en kötüleri, çamurun içinden çıkmasına rağmen prens olmuş gibi davranan, toprak köleleri arasından yükselip amir olanlardı! Herkes en çok onlardan çekiyordu.”  Diyerek başlıyor  hikaye. Köylülere eziyet eden bir kâhyayı anlatıyor. Burada ana karakter “kötü” bir insan. Kötülüğü ise hırsından geliyor. Yükselerek bir köye kâhya olmuştur. Ancak köylülere eziyet etmektedir. Kraldan çok kralcılık taslıyor diyebiliriz. “Kâhya eline gücü geçirir geçirmez köylülerin tepesine bindi. Onun da bir ailesi –karısı ve evli iki kızı- vardı, epey de para biriktirmişti: Günaha girmeden, rahatça yaşayıp gidebilirdi, ama hırs dolu olduğun...

İnsana Ne Kadar Toprak Lazım / İnsan Neyle Yaşar?

Bu öyküyü çok küçükken okumuştum. Yıllar geçtikten sonra tekrar okuduğumda bu kadar hafızamda yer etmiş olmasına şaşırmıştım. Öykünün tümünü hatırlıyordum. Öyküyü yeniden okuduğumda çok etkilendim. Büyük ihtimalle küçükken okuduğumda da bu denli etkilenmiştim. İnsanın aç gözlülüğü belki bu kadar açık, nazik ve zekice anlatılabilirdi. Aza kanaat etmeli. Aslında bundan bir 10 yıl önce kendi çevremde de bu böyleydi. Herkes her şeyi paylaşır, herkes halinden memnundu. Kimse daha fazlasını aç gözlülük ve ya göstermek için istemezdi. Kendi hayatını ileri taşımak herkesin hayalidir. Benimde öyle ancak, bu hırsla ve aç gözlülük yüzünden olmamalı. Bilinçlice eldekilerin keyfini çıkarırken gelmeli daha fazlası. Böyle olursa eğer hayatın tadının daha iyi çıkacağını düşünüyorum. Hep daha fazlasını isterken, ömür bitiyor bir hiçlik içinde. Özellik son zamanlar da, artık hemen hemen herkes halinden şikayetçi. Herkes daha fazlasını istiyor ama kimse daha fazlasının ne olduğunu bilmiyor. Çü...

Kıvılcımı Söndürmeyen Ateşi Zapt Edemez

İnsan Neyle Yaşar? Kitabının ikinci öyküsüydü bu hikaye. Başlığı okumamla beraber merak etmeye başlamıştım bu öyküyü. Hani bazı cümleler vardır, insanın içine dokunur işte böyle olmuştu. Daha başlıkta içime dokunmuştu. Bu kısa öykü bir hayat dersi aslında. Nefret küçük bir kıvılcım olup yüreğimizde ki yerini aldığında kendimizi haklı çıkarmak adına her yola sürükleyebiliriz. Nefret yüktür derler ya işte öyle… Bu hikayede de nefretin aslında en çok kime zarar verdiğini net bir şekilde göreceğiz. Bir yumurtadan başlayan, her şeyi koca alevlere dönüştüren bir öfke anlatılıyor bu öyküde. Aslında ilk başlarda huzurlu bir komşulukları vardı bu öyküde ki insanların. Sonra bir gün tavuk karşı komşunun arsasına girer ve bir yumurta kayıptır. Önce kadınlar başlar kavgaya. Bir yumurtadan sebeple… Sonra erkeklerde dahil olur bu kavgaya. Öyle büyür öyle büyür ki bu kavgalar. Artık birbirlerini şehre gidip mahkemeye vermekten neredeyse topraklarıyla uğraşacak vakit bulamamışlar. Tabi ...