Ana içeriğe atla

Rooftop Prince Kore Dizisi Yorumu

Geçmişten Günümüze!
Rooftop Prince Kore Dizisi Yorumu


Ne kadar süre önce izlediğimi hatırlamıyorum. Ancak 1 yılı geçmiştir. Komedi ve romantik Kore dizilerinin içinde kaliteli bir yapım. İlk bölümlerde çokça gülmüştüm. Yer yer çok sıkıcıydı maalesef. Dizide komik, gıcık, sinsi, fakir, şanslı ve gururlu karakterlerimiz bolca mevcut.

Konusuna gelince 300 yıl önce prensesin ölümü ile derin bir hüzne bulanan ve prensesin katilini aramak için her yolu deneyen Prens ve muhafızlarının günümüze ışınlanması ile dizi başlıyor. 

Diziyi şuan bile hatırlayınca tebessüm ediyorum. 300 yıl ileriye giden bir insan kendini farklı bir dünyaya gelmiş gibi görür muhtemelen. Yaşadığı dünya ile bu dünya aynı olamaz.

300 yıl öncesinin kıyafetleri ve saçları ile günümüze gelen prens ve muhafızlar hayli zorluklarla karşılaşırlar. Tatlı bir kızın evine gelmeleri ise kaderin cilvesi sanırım. Reenkarnasyon inanışı bana çok eğlenceli geliyor. Çünkü bu dizide ki çoğu karakter 300 yıl öncesinden günümüze reenkarnasyon geçirerek yeniden gelmişlerdir. 

Onları bu tipleriyle gören insanlar doğal olarak oyuncu sanmışlardır. Ancak onlar saraylarına girmeye çalışınca bu durum, onları deli bunlar heraldeye kadar götürmüştür. 

Diziyi izlerken çoğu sahnenin The Legend Of The Sea dizisine benzediğini fark ettim. Ancak bu dizi daha eskiymiş. Hemen hemen aynı sahneleri izlerken yine de baya eğlendiğimi hatırlıyorum.

Prens ve muhafızlarının günümüze uyum süresi ve günümüzün getirdiği kolaylıklar çok güzel yansıtılmıştı.

Ancak finali hiç beğenmemiştim, çoğu dizide olduğu gibi.  

Tür: Fantastik, Romantik, Komedi
Bölüm Sayısı: 20
Yapım Yılı: 2012 
Oyuncular: Park Yoo Chun, Han Ji Min, Lee Tae Sung, Jung Yoo Mi, 





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İnsan Neyle Yaşar? / Mum

"'Göze göz, dişe diş' dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin." (Matta, 5:38-39. baplar) “Bu olay derebeylik zamanlarında yaşandı. Her türden derebeyi vardı o zamanlar. Tanrı ve ölüm korkusu olan, insana merhamet etmeyi bilenler de vardı, hatırlamaya bile değmeyecek, köpek gibi olanlar da. Fakat en kötüleri, çamurun içinden çıkmasına rağmen prens olmuş gibi davranan, toprak köleleri arasından yükselip amir olanlardı! Herkes en çok onlardan çekiyordu.”  Diyerek başlıyor  hikaye. Köylülere eziyet eden bir kâhyayı anlatıyor. Burada ana karakter “kötü” bir insan. Kötülüğü ise hırsından geliyor. Yükselerek bir köye kâhya olmuştur. Ancak köylülere eziyet etmektedir. Kraldan çok kralcılık taslıyor diyebiliriz. “Kâhya eline gücü geçirir geçirmez köylülerin tepesine bindi. Onun da bir ailesi –karısı ve evli iki kızı- vardı, epey de para biriktirmişti: Günaha girmeden, rahatça yaşayıp gidebilirdi, ama hırs dolu olduğun...

İnsana Ne Kadar Toprak Lazım / İnsan Neyle Yaşar?

Bu öyküyü çok küçükken okumuştum. Yıllar geçtikten sonra tekrar okuduğumda bu kadar hafızamda yer etmiş olmasına şaşırmıştım. Öykünün tümünü hatırlıyordum. Öyküyü yeniden okuduğumda çok etkilendim. Büyük ihtimalle küçükken okuduğumda da bu denli etkilenmiştim. İnsanın aç gözlülüğü belki bu kadar açık, nazik ve zekice anlatılabilirdi. Aza kanaat etmeli. Aslında bundan bir 10 yıl önce kendi çevremde de bu böyleydi. Herkes her şeyi paylaşır, herkes halinden memnundu. Kimse daha fazlasını aç gözlülük ve ya göstermek için istemezdi. Kendi hayatını ileri taşımak herkesin hayalidir. Benimde öyle ancak, bu hırsla ve aç gözlülük yüzünden olmamalı. Bilinçlice eldekilerin keyfini çıkarırken gelmeli daha fazlası. Böyle olursa eğer hayatın tadının daha iyi çıkacağını düşünüyorum. Hep daha fazlasını isterken, ömür bitiyor bir hiçlik içinde. Özellik son zamanlar da, artık hemen hemen herkes halinden şikayetçi. Herkes daha fazlasını istiyor ama kimse daha fazlasının ne olduğunu bilmiyor. Çü...

Kıvılcımı Söndürmeyen Ateşi Zapt Edemez

İnsan Neyle Yaşar? Kitabının ikinci öyküsüydü bu hikaye. Başlığı okumamla beraber merak etmeye başlamıştım bu öyküyü. Hani bazı cümleler vardır, insanın içine dokunur işte böyle olmuştu. Daha başlıkta içime dokunmuştu. Bu kısa öykü bir hayat dersi aslında. Nefret küçük bir kıvılcım olup yüreğimizde ki yerini aldığında kendimizi haklı çıkarmak adına her yola sürükleyebiliriz. Nefret yüktür derler ya işte öyle… Bu hikayede de nefretin aslında en çok kime zarar verdiğini net bir şekilde göreceğiz. Bir yumurtadan başlayan, her şeyi koca alevlere dönüştüren bir öfke anlatılıyor bu öyküde. Aslında ilk başlarda huzurlu bir komşulukları vardı bu öyküde ki insanların. Sonra bir gün tavuk karşı komşunun arsasına girer ve bir yumurta kayıptır. Önce kadınlar başlar kavgaya. Bir yumurtadan sebeple… Sonra erkeklerde dahil olur bu kavgaya. Öyle büyür öyle büyür ki bu kavgalar. Artık birbirlerini şehre gidip mahkemeye vermekten neredeyse topraklarıyla uğraşacak vakit bulamamışlar. Tabi ...