Ana içeriğe atla

Good Doctor Kore Dizisi Yorumu

Good Doctor Kore Dizisi Yorumu


Medical konulu Kore dizilerine merak salmıştım. Bu konuda ki dizileri ararken karşıma çıkan bu dizi çok ilgimi çekmişti. Oyuncu kadrosu da oldukça iyiydi. İmdb ve Daum puanları da oldukça yüksek. İmdb: 8.9, Daum: 9,2.

Kısaca otizmli bir doktorun hikayesi diyebiliriz. Ancak tabi ki bu kadar özet yetersiz. Ben izlerken bolca tebessüm ettim ve bolca ağladım. Bu kadar başarılı bir oyunculuk olamaz. Gerçekten efsaneydi benim için. Bu diziye başlar başlamaz herkese tavsiye ettiğimi hatırlıyorum. Doktorluğa girmeden önce engellerin aslında engelsiz(!) insanlardan oluştuğunu bilmekte fayda var. Gerçi sözde engelsiz insanlara bile bu kadar engel koyulup, yapamazsın cümlesini çok kez duyuyoruz. Bu durum engelli insanlar için bunun kat kat daha fazlası. Ve bu dünyanın her yerinde bu şekilde.

Park Si On savant sendromludur. Savant sendromu otizmlilerde ve zihinsel engellilerde belirgin bir alanda olağanüstü yetenek göstermesidir. Park Si On, küçükken savat sendromunun etkisiyle hiç arkadaş edinemez ve zorbalık görür. Ailesi de bu durumun içinde ona en kötü davrananların başında geliyor. Park Si On abisinin ölümüyle birlikte bir doktor ona sahip çıkar. Ve o doktorun tüm kitaplarını okuyup ezberlediğinde sadece 7 yaşındadır. Doktor olmayı ister, tıp fakültesini de başarı ile bitirir. Hastane ile iş görüşmesine giderken metroda üzerine cam panonun devrildiği çocuğun hayatını kurtararak tüm medyada gösterilir. Ve işe alımı daha kolay gerçekleşir. Park Si On için asıl sıkıntılar şimdi başlar diyebiliriz. Ona güvenmeyen hasta yakınları ve diğer tüm doktorlara kendini ispatlamak için çok çaba sarf etmesi gerekecektir.

20 bölümden oluşan 2013 yapımlı bu dizi Kore Medical konulu dizilerde benim için en iyilerden. Çok ama çok beğenerek izlemiştim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İnsan Neyle Yaşar? / Mum

"'Göze göz, dişe diş' dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin." (Matta, 5:38-39. baplar) “Bu olay derebeylik zamanlarında yaşandı. Her türden derebeyi vardı o zamanlar. Tanrı ve ölüm korkusu olan, insana merhamet etmeyi bilenler de vardı, hatırlamaya bile değmeyecek, köpek gibi olanlar da. Fakat en kötüleri, çamurun içinden çıkmasına rağmen prens olmuş gibi davranan, toprak köleleri arasından yükselip amir olanlardı! Herkes en çok onlardan çekiyordu.”  Diyerek başlıyor  hikaye. Köylülere eziyet eden bir kâhyayı anlatıyor. Burada ana karakter “kötü” bir insan. Kötülüğü ise hırsından geliyor. Yükselerek bir köye kâhya olmuştur. Ancak köylülere eziyet etmektedir. Kraldan çok kralcılık taslıyor diyebiliriz. “Kâhya eline gücü geçirir geçirmez köylülerin tepesine bindi. Onun da bir ailesi –karısı ve evli iki kızı- vardı, epey de para biriktirmişti: Günaha girmeden, rahatça yaşayıp gidebilirdi, ama hırs dolu olduğun...

İnsana Ne Kadar Toprak Lazım / İnsan Neyle Yaşar?

Bu öyküyü çok küçükken okumuştum. Yıllar geçtikten sonra tekrar okuduğumda bu kadar hafızamda yer etmiş olmasına şaşırmıştım. Öykünün tümünü hatırlıyordum. Öyküyü yeniden okuduğumda çok etkilendim. Büyük ihtimalle küçükken okuduğumda da bu denli etkilenmiştim. İnsanın aç gözlülüğü belki bu kadar açık, nazik ve zekice anlatılabilirdi. Aza kanaat etmeli. Aslında bundan bir 10 yıl önce kendi çevremde de bu böyleydi. Herkes her şeyi paylaşır, herkes halinden memnundu. Kimse daha fazlasını aç gözlülük ve ya göstermek için istemezdi. Kendi hayatını ileri taşımak herkesin hayalidir. Benimde öyle ancak, bu hırsla ve aç gözlülük yüzünden olmamalı. Bilinçlice eldekilerin keyfini çıkarırken gelmeli daha fazlası. Böyle olursa eğer hayatın tadının daha iyi çıkacağını düşünüyorum. Hep daha fazlasını isterken, ömür bitiyor bir hiçlik içinde. Özellik son zamanlar da, artık hemen hemen herkes halinden şikayetçi. Herkes daha fazlasını istiyor ama kimse daha fazlasının ne olduğunu bilmiyor. Çü...

Kıvılcımı Söndürmeyen Ateşi Zapt Edemez

İnsan Neyle Yaşar? Kitabının ikinci öyküsüydü bu hikaye. Başlığı okumamla beraber merak etmeye başlamıştım bu öyküyü. Hani bazı cümleler vardır, insanın içine dokunur işte böyle olmuştu. Daha başlıkta içime dokunmuştu. Bu kısa öykü bir hayat dersi aslında. Nefret küçük bir kıvılcım olup yüreğimizde ki yerini aldığında kendimizi haklı çıkarmak adına her yola sürükleyebiliriz. Nefret yüktür derler ya işte öyle… Bu hikayede de nefretin aslında en çok kime zarar verdiğini net bir şekilde göreceğiz. Bir yumurtadan başlayan, her şeyi koca alevlere dönüştüren bir öfke anlatılıyor bu öyküde. Aslında ilk başlarda huzurlu bir komşulukları vardı bu öyküde ki insanların. Sonra bir gün tavuk karşı komşunun arsasına girer ve bir yumurta kayıptır. Önce kadınlar başlar kavgaya. Bir yumurtadan sebeple… Sonra erkeklerde dahil olur bu kavgaya. Öyle büyür öyle büyür ki bu kavgalar. Artık birbirlerini şehre gidip mahkemeye vermekten neredeyse topraklarıyla uğraşacak vakit bulamamışlar. Tabi ...