Ana içeriğe atla

Kiralık Konak - Yakup Kadri Karaosmanoğlu


  Kiralık Konak - Yakup Kadri Karaosmanoğlu;

Kiralık Konak - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Yirminci yüzyılın ilk yarısında dergilere yazdığı şiir, öykü, makale ve eleştiri türü yazılarla Türk edebiyatına adımını atar. Üslup özellikleri bakımından verdiği eserler Türkçe’nin bütün evrelerini yansıtır. Romanları, hikayeleri, denemeleri oyunları ve anılarıyla en önemli edebiyatçılarımız arasında yer alır.
İlk romanı olan bu kitapta Osmanlı Devletinin son zamanlarındaki Batılılaşma ile birlikte kuşaklar arasında meydana gelen düşünce, duygu ve dünya görüşü ayrılıklarını, bir konağın dağılışı etrafında verir.

Kiralık Konak - Yakup Kadri Karaosmanoğlu


Eserde bir toplumda hızlı kültürel değişimin nasıl sonuçlar doğuracağı çok güzel yansıtılmış. Karaosmanoğlu üç kuşağın birbiriyle bu doğrultuda nasıl çatıştığını öyle güzel işlemiş ki zihnimin bir köşesinde kitabın karakterleri dönerken, bir köşesinde kendi zamanımda ki çatışmaları fark ettim. Kitabın ana karakterlerinden olan Seniha’yı bazı yönlerden o kadar benimsedim ki aradan geçen bunca yıla rağmen nasıl bu kadar benzeşebiliriz diye düşündüm. Evet, yeniliğe ayak uydurmak, eskiyi benimseyememek, modernleşmek derken elimizde olanlarla ne kadar da az yetindiğimizi düşündüm. Hep daha fazlası, hep daha fazlası, uçsuz bucaksız hayaller için ne kadar da çok elimizdekilerden olduk. Kırdık, döktük, saydık, sayıştırdık. Bakın Seniha şöyle dile getirdi üst kuşaklarına hislerini; ‘‘Siz zannediyor musunuz ki, ben ömrümün sonuna kadar böyle bir evde kalacağım? Böyle bir memlekette, etrafımda böyle bir halkla? Bin güçlükle senede ancak beş on kat esvap yaptırarak, ara sıra Ada’ya misafirliğe giderek ve pazartesi günleri aşağıda salonda birkaç manasız ve yavan davetli bekleyerek yaşayıp gideceğim? Hayır! Büyükbaba, ben o kadar basit ruhlu bir kız değilim’ Çok okudum; çok öğrendim; çok düşündüm, çok tahlil ettim. Biliyorum ki hayat denilen şey, içinde doğup büyüdüğüm bu hapishanenin dışında, gürültülü, geniş, aydınlık, acayip, hazin, neşeli, düz, yılankavi, inişli yokuşlu, bitmez tükenmez bir sahadır. Oradan bin türlü sesler işitiyorum; bu sesler her biri başka tarzda, bir başka lisanda bana ‘gel’ diyor. Kendimi güç zaptediyorum. Fakat, bugün değilse yarın mutlaka bu seslerden birine doğru koşacağım. Mutlaka!...’’ Eminim birçoğumuz o içimizdeki doyumsuz çocuk yüzünden ne çok Seniha’ya benzedik. Üst kuşaklarımızla bu yüzden çatıştık. Seniha’yı anlayamadıkları gibi bizi de anlamıyorlardı… Çağımızın bence en büyük sorunu doyumsuzluk diye düşünürken, Karaosmanoğlu ile birlikte bunun bu çağa ait olmadığını anladım. Doyumsuzluk her çağda vardı belki de. Karaosmanoğlu kitapta bu durumu şöyle dile getirmiş; ‘Sonra redingot devri geldi ve redingotu içinden yarı uşak, yarı kapıkulu, riyakar, adi bir nesil türedi. Bu neslin en yüksek, en kibar simalarında bile bir saray hademesi hali vardı. Ne yaşayışın, ne düşünüşün, ne giyinişin üslubu kaldı; her şey gelenek dışına çıktı; her beyni tatsız ve soysuz bir Arnuvo ve bir Rokoko merakı sardı; binalarımız, eşyalarımız, elbiselerimiz gibi ahlakımız, terbiyemiz de Rokokolaştı.’  Büyüklerimiz bile bizi yeri gelir yadırgarken, yeni kuşağı anlayamazken, bir asır önceki büyüklerinde zamanın gençliğine akıl erdirememelerini ve benzer şikayetlerini okumak kitabın en vurucu tarafıydı. Kitapta bahsi geçen ‘rokoko’laşmış gençler bizim büyüklerimizin büyükleriydi. Bu serzeniş böyle çağlar boyu gidecek sanırım.
1900’lerin henüz başlarıydı. Zamane genci Seniha sevdiği adam Faik uğruna ne düşler kurdu, geleneklerine ne kadar ters düşse de, büyüklerini karşısına aldı. Fakat Faik, Seniha’dan sadece bir borç istemesiyle bütün değerini yitirecekti. ‘Seniha; hayatında ilk defa olarak ağır, ciddi düşündü, kaldı. Hayat bir an içinde, ona, en çıplak ve en kaba haliyle görünmüştü. Bu dünyada  her şey ne bayağı, ne beyhude , ne kirliydi!.. Bu dünyada güzellik bir hayal, sezgi bir efsane, asalet ve zarafet, insanın üstünde hafif bir cilaydı. En güzel yüze bir iskelet ifadesi vermek için iki gecelik bir uykusuzluk, bir sevgiyi bir alışverişe çevirmek için birkaç paket iskambil kağıdı, en zarif bir adamı bir dilenciye dönüştürmek için üç yüz elli liralık bir borç kafiydi.’ Karaosmanoğlu, Seniha’nın zihninden geçenleri ne güzel yazmış. Kitapta öyle güzel işlenmiş ki karakter, ona ne aşk, ne para, ne bilgi, ne de çevresinde alışagelmiş hiç bir şey yetemiyordu. Seniha içimizden biriydi. Sert ve çıkışlı biri olsa da kitabı okurken zaman zaman onunla aynı hisleri paylaştığınızı anlıyorsunuz.





217 sayfalık bu kitapta kendinize dair bir şeyler bulacağınızı hissedebiliyorum.

Yorumlar

  1. Bunu hala okumamış olmam, çok merak ettim. En kısa zamanda okuyayım bari Senihayı :)♥️

    YanıtlaSil
  2. Kara vermene yardımci olduysa çok sevindim 😍 Mutlaka oku canım benim çok seveceksin ❤

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İnsan Neyle Yaşar? / Mum

"'Göze göz, dişe diş' dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin." (Matta, 5:38-39. baplar) “Bu olay derebeylik zamanlarında yaşandı. Her türden derebeyi vardı o zamanlar. Tanrı ve ölüm korkusu olan, insana merhamet etmeyi bilenler de vardı, hatırlamaya bile değmeyecek, köpek gibi olanlar da. Fakat en kötüleri, çamurun içinden çıkmasına rağmen prens olmuş gibi davranan, toprak köleleri arasından yükselip amir olanlardı! Herkes en çok onlardan çekiyordu.”  Diyerek başlıyor  hikaye. Köylülere eziyet eden bir kâhyayı anlatıyor. Burada ana karakter “kötü” bir insan. Kötülüğü ise hırsından geliyor. Yükselerek bir köye kâhya olmuştur. Ancak köylülere eziyet etmektedir. Kraldan çok kralcılık taslıyor diyebiliriz. “Kâhya eline gücü geçirir geçirmez köylülerin tepesine bindi. Onun da bir ailesi –karısı ve evli iki kızı- vardı, epey de para biriktirmişti: Günaha girmeden, rahatça yaşayıp gidebilirdi, ama hırs dolu olduğun

İnsana Ne Kadar Toprak Lazım / İnsan Neyle Yaşar?

Bu öyküyü çok küçükken okumuştum. Yıllar geçtikten sonra tekrar okuduğumda bu kadar hafızamda yer etmiş olmasına şaşırmıştım. Öykünün tümünü hatırlıyordum. Öyküyü yeniden okuduğumda çok etkilendim. Büyük ihtimalle küçükken okuduğumda da bu denli etkilenmiştim. İnsanın aç gözlülüğü belki bu kadar açık, nazik ve zekice anlatılabilirdi. Aza kanaat etmeli. Aslında bundan bir 10 yıl önce kendi çevremde de bu böyleydi. Herkes her şeyi paylaşır, herkes halinden memnundu. Kimse daha fazlasını aç gözlülük ve ya göstermek için istemezdi. Kendi hayatını ileri taşımak herkesin hayalidir. Benimde öyle ancak, bu hırsla ve aç gözlülük yüzünden olmamalı. Bilinçlice eldekilerin keyfini çıkarırken gelmeli daha fazlası. Böyle olursa eğer hayatın tadının daha iyi çıkacağını düşünüyorum. Hep daha fazlasını isterken, ömür bitiyor bir hiçlik içinde. Özellik son zamanlar da, artık hemen hemen herkes halinden şikayetçi. Herkes daha fazlasını istiyor ama kimse daha fazlasının ne olduğunu bilmiyor. Çü

En Ünlü Güney Koreli Erkek Artistler Doğum Tarihleri, Burçları ve Dizileri

      Konumuz Kore olunca aklımıza ilk gelen diziler ve oyuncular oluyor. Erkekleri yakışıklılığı ile kızları sevimliliğiyle gözlerimize adeta şölen yaşatıyor. Benim de boş zamanlarıma ve uyku tutmayan gecelerime sık sık eşlik ediyor Koreli yapımlar. Bir dizi bitti mi hemen oyunculara ilgim yöneliyor ve tabi ki ilk olarak doğum tarihleri sonrasında da burçları merakımı cezbediyor. Bunun için en beğendiğim oyuncuların doğum tarihleri, burçları ve en popüler dizilerini hem kendim için hem de sizler için bir liste halinde hazırladım.  😍 En Ünlü Güney Koreli Artistler Doğum Tarihleri, Burçları ve Dizileri Listesi; Ji Chang Wook: 5 Temmuz 1987 ve Yengeç Burcu Dizi Önerisi: The K2, Healer           Lee Jong Suk: 14 Eylül 1989 ve Başak Burcu Dizi Önerisi: W, Pinocchio, Doktor Stranger ·          Park Hae Jin: 1 Mayıs 1983 ve Boğa Burcu Dizi Önerisi: Bad Guys, Man x Man Kim Woo Bin: 16 Temmuz 1989 ve Yengeç Burcu Dizi Önerisi: The Heirs,